İlişkilerde bazı bağlar “Kangren” gibidir. İlişki yara haline gelmiştir. Acı vermektedir. Göz göre göre yaranın düzeleceğini, geçeceğini beklersin. Bu aslında yok oluşu beklemek gibidir.
Oysa ki yaşam bir adım ötededir.
O yaşama adım atmanın, hayatın lezzetini yaşamanın tek yolu vardır.
Kangren olan organı kesip atmak. Evet, acı verecektir. Giden artık asla geri gelmeyecektir. Ama giden, sana yaşamını, özgürlüğünü verecektir.
Koparamadığın bağları düşün! Ne yardan, ne serden dediğin zamanları. Hangisinin yanında “an” da oldun? Hangisi ile gerçekten mutlu oldun? Üstelik bir değil, birkaç yara oldu bedeninde, yüreğinde. Böylece daha zor oldu, geçmiş bağlardan kurtulmak. İlişkini, ilişkilerini bitirmek.
Düşün, düşün de, düşününce de olmuyor değil mi? Mantık ve dürtüler, anlık zevkler, geçici tatminler ağır basıyor…
Kararlar kalpten verilmeli.
Verilen karar bir “an”da satır gibi inmeli yaranın yanına. Kopup gitmeli yaralı uzuvla geçmişin bağları.
İlişkiler, seni ve sevdiklerini, aslında sevdiğini sandıklarını geliştirmiyordu. Sadece bağımlılık oluşuyordu. Kurtarıcı olmak hoşuna gidiyordu belki. Belki de kurban rolü oynamak. Her durumda yara büyüyor, yaşam tükeniyordu.
Olmak, böyle bir şey olmalıydı. Korkmadan, yaşamak için kesilip atılmalıydı kangren olan yara. İşte o zaman evren sunacaktı sana yaşamın zenginliklerini. Armağan olarak verecekti sana gerçek sevgiyi.
“Yaşam cesurları sever” sözünü hatırlayın.
Cesur olmak, yaşama sarılmak, bir “an”da acı çekip, bir “an”da geçmişin bağlarından kurtulmakla başlar.
Değişim “an” meselesidir.
Cesur olduğunda yürek, gideni aramayı değil, yaşamına çektiğine ŞÜKRAN duymayı öğrenir.