Anne, baba, evlat, akraba, arkadaş, eş, sevgili… Sevdiğini kaybetme korkusu ne yaygın bir korkudur. Ama yetişkin yaşta olup da sevdiği tek bir kişiyi bile – ölümle- kaybetmemiş, bu acıyı tatmamış insan yoktur. Kaybın acısının iyileşme sürecine “yas süreci” diyoruz… Ve ne yazık ki toplum olarak yas tutmayı bilmiyor, bu süreci durdurmaya, yok saymaya, dışarıya belli etmeden içimizde yaşamaya, duygularımızdan, acılarımızdan kaçmaya, ilaçlarla baskılamaya çalışıyoruz. Doğal süreci böyle zorlamalarla engellemeye hatta kısaltmaya çalıştığımızda ruhun acısı bir süre sonra bedene değişik sorunlarla yansımaya başlıyor.
İnkâr- Öfke- Pazarlık- Depresyon – Kabul… İsviçreli psikiyatrist Elizabeth Kubler-Ross, ölümle ilgili yaptığı araştırmalara dayanarak yas sürecinin aşamalarını böyle sıralıyor. Yas sürecinin aşamalarına -onsuz- hayata adaptasyon aşamaları olarak da bakabiliriz. Deneyimler gösteriyor ki bu aşamalar illa ki sıra sıra değil de iç içe de yaşanabiliyor, bazı aşamalar atlanabiliyor da.
Yas süreci uzundur. Üç günde bitmez. Yas tutmanın bir standardı, önceden belirlenmiş bir ritüeli ya da zaman sınırlaması yoktur. Haftalar, aylar, bazen yıllar sürebilir. Bu süreç tıpkı parmak izi gibi kişiye özgüdür. Yıllar acıyı azaltsa da kaybettiğimiz sevdiğimizi ASLA unutturmaz. Ama hayatımıza devam edebilmek için kabul aşamasına gelmek durumundayız…
Yas duygusunun, bir duygudan öte… bir SÜREÇ olduğunu hatırlamak önemli. Kaybımızdan dolayı derinden sarsılmış, düzeni bozulmuş, ezberi bozulmuş, akışı bozulmuş olan hayatımıza yeniden adapte olma, yeniden ANLAM kazandırma sürecidir yas. Zaman içinde – farklı bir hayat içinde- bu kayıpla yaşamayı öğreniriz.
Yas sürecinde verilen tepkiler insanın karakter ve kişilik yapısına, enerji seviyesine, kaybettiği kişiyle ilişkisinin yakınlığına, ölüm şekline ve zamanına göre değişir. Örneğin; intihar, cinayet, kaza gibi ani veya genç yaşta değişik nedenlerle olan zamansız ölümler şok süresini ve öfkeyi arttırıyor ve depresyonu uzatabiliyor. Doğal afet gibi, uçak kazası gibi, maden ocağı katliamı gibi toplu ölümlerde bile geride kalan insanların yaşadıkları farklı farklıdır. Çünkü her insan benzer koşullarda olan kayıpla bile farklı şekilde yüzleşir. Ama kendini depresyonda hissetmek ve yalnızlık duygusu tüm insanların ortak duygusudur.
Onsuz Yaşamak
Kaybetme duygusu ve yas süreci… Kaybetme duygusunu hissetmek sadece ölümle gelen ayrılıkla olmaz. Her türlü ayrılık duygusu, her türlü kayıp duygusunun ardından yas süreci başlar. Aşk, evlilik, arkadaşlık ya da dostluk… bir ilişkinin sona ermesi ile gelen ayrılık… evcil hayvanını kaybetmek… yıllarını adadığın işini kaybetmek… gibi.
Aşk acısı diye bilinen şey, yas sürecinin bir parçasıdır. Aşk ve sevgi ne kadar güçlüyse, acısı da o kadar derin olur.
Hayatımızın akışı bir diğer insanla iç içe örülmüşse ve bu insan ölürse ya da bizi bir nedenle terk ederek hayatımızdan bir anda beklenmedik – hatta beklendik- bir şekilde çıkarsa bu kayıp, kitaptaki ana karakterlerden birinin kitabın ilk bölümünde ölmesi gibidir. Hayatta filmlerde olduğu gibi geri dönüşler yapılamayacağına, sil baştan yaşanılamayacağına göre, bu kitabın yeni bölümleri yeniden nasıl yazılmalı ki kitap okunmaya değer bir anlam kazansın?
Evet, hayat yeniden yazılmalı. Çünkü her hayat bir ilhamdır. Yas sürecinin önemli bir bölümü kaybetmekle ilgili yeni bir bakış açısı kazanmak ve sürdürülecek hayatı etkili yaşamak için yeniden inşa edebilmektir. Daha önce sevdiğinizin sizin için yaptıklarını şimdi kim yapacak? Artık kiminle sevincinizi, başarınızı, doğum günlerini, yıldönümlerini paylaşacaksınız? Kimin için koşuşturacaksınız? Kim sizin ziyaretinizi dört gözle bekliyor olacak? Kimin için heyecanlı sürprizler hazırlayacaksınız? İhtiyaç duyduğunuzda kimin omuzlarına yaslanabileceksiniz? Kime şımaracaksınız? Bir daha sevebilecek misiniz? Sizi onun kadar seven biri olacak mı? Hayatın anlamı bir anda nasıl da değişecek?
Yas duygusu zaman içinde azala azala ortadan yok olmaz. Duygular dalgalar halinde gelir ve gider. Süreç içinde kendimizi bazen iyi bazen kötü hissederiz. Hiç beklemediğimiz bir anda bir parfüm kokusu, bir şarkı, gittiğimiz bir mekân… anılarımızı tetikleyerek bizi acının girdabına yeniden çekebilir.
Bir ölüme asla yeterince hazırlıklı olamayız. Sevdiğimiz insan uzun süredir ölümcül bir hastalığın pençesinde, hatta son aşamalarında bile olsa asla umudumuzu tümüyle yitirmeyiz. Bir mucize olsun bekleriz. Çünkü insan denilen varlık umut olmadan yaşamayı bilemez.
Acıya, suçluluk duygusuna, pişmanlıklara, birilerini suçlamaya değil de her gün birkaç dakika için de olsa sevdiğinle paylaştığın anlara, sahip olduklarına ve yaşama şükran duymaya başlamak yas sürecini daha sağlıklı geçirmemizin en iyi ilacı.
Sevginin değerbilirliğiyle hoşça olun.