Nil Gün’ün bu yazısı Şubat 2018 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanmıştır.
Dünyamızda bugün sekiz milyar kişi yaşıyor. Peki, kaç birey var acaba?
Bu sekiz milyar kişinin kaçı birey olabilmiştir? Ne yazık ki sadece yüzde iki.
İnsanın doğumdan itibaren psiko/ sosyal gelişim aşamaları, özsaygı gelişim sürecinin yani bireysel gelişimin ta kendisidir.
Her birimizin kodlarında, yaşam yolculuğunu birey olarak sürdürmek gibi bir amacı vardır. Zihnimizde çok net olarak tanımlanmamış olsa da bilinçaltımızda güçlü bir istek olarak vardır birey olma arzusu. Bu arzu,.doğamızda var olan bir olgu. İstediğimiz zaman görünmez olabilmek, zihnimizden geçen şeylerin anında gerçeğe dönüşmesi, olağanüstü yeteneklere sahip olmak gibi çocukluk hayallerimizin içinde bile gizlenmiştir güçlü bir birey olma arzusu. Ama ne yazık ki çoğu insanın bu arzusu gerçeğe dönüşmeden sadece bir arzu olarak kalır ve yaşlılık dönemine kadar uzanır. Yani çoğu insan çocukluktan doğrudan yaşlılığa geçer. Yetişkin olamamış ama yaş almış ne çok yaşlı çocuk var şu dünyada.
Hiçbir şey yapmasak da belli bir fiziksel olgunluğa ulaştığımızda doğa bizi fiziksel boyutta yetişkin kılıyor. Her birimiz 18 yaşına geldiğimizde, yasalar önünde “yetişkin” sayılıyoruz. Ama ya duygusal olgunluk, zihinsel olgunluk, ruhsal olgunluk?
Zihinsel, duygusal ve ruhsal olgunluk otomatikman, kendiliğinden olmuyor. Kişinin kendi emeğiyle bu olgunluk seviyelerini kazanması gerekiyor. “Birey olabilmek” bu boyutlarda olgunlaşmamızla mümkün..
İçimizde devasa bir potansiyel güç var. Gücün ortaya çıkmasının ön koşulu ise, Özsaygımızı yükseltmek. İçimizdeki güç, içinde bu dünyaya sunacağımız armağanımızı barındırıyor; bizi özgün kılan armağanı. Bu armağan paketini açmadan dünyadan geçip giden ne çok insan var. Armağanınız, bu dünyaya bırakacağınız iziniz olacaktır. Önemli olan, iyi insan olabilmek değil, gittiğimizde arkamızda iyi şeyler bırakabilmektir.
Ardınızda iyi şeyler bırakmanın yolu öncelikler listenizde kendinizi birinci sıraya koymanızdan geçiyor. Bu size biraz çelişkili gelebilir. Kendinizi öncelikler listenizde ilk sıraya koymanızı bencilce bir yaklaşım olarak algılayabilirsiniz. Ardımızda iyi şeyler bırakmak için önceliği başkaları almalı diye düşünebilirsiniz. Burada size, kendine hayrı dokunmayanın başkalarına hayrı dokunmaz, sözünü hatırlatmak istiyorum. Bu söz size de doğru gelmiyor mu?
Nice insan, “sevgi” adına çocuğunu, eşini, aile üyelerini kendisinin önüne koyuyor. Onların ihtiyaçlarını fedakârca karşılamak uğruna kendisini tüketiyor. Başkalarının bencilliğine hizmet ederken, kendi ihtiyaçlarını göz ardı ediyor. Kendisini sevmeyen birinin başkasını da gerçek anlamda sevemeyeceğini unutuyor. Başkaları tarafından sevilmek uğruna kendini sevmeyi unutuyor. Hatta kendisine ayırdığı zamandan suçluluk duyuyor. Kimi insan için işini, mevkiini korumak her şeyden önemli oluyor. Kendisinden bile. İnsanlar bize en fazla kendimize duyduğumuz saygı kadar saygı duyar.
Öncelikler listemizde kendimizi ilk sıraya koymak, bencilce bir öneri gibi gelse de, benim kastım birey olmakla ilgili; sürü bilinciyle kendisine empoze edilen istemediği hayatları yaşamak yerine, istediği hayatı yaşamak için, gerekli gücü kendisinde bulabilen, Özsaygısı yüksek birey olmakla ilgili. Yaşadığı gibi düşünen insandan düşündüğü gibi yaşayan insana dönüşmekle ilgili.
Özsaygısı yüksek insan, kendisiyle birlikte çevresini de geliştiren insandır.
Özsaygısı yüksek insan, kimseye kendisini ezdirmeyen ve kimseyi de ezmeyen insandır.
Özsaygısı yüksek insan, herkesle eşit ilişki kurabilen insandır.
Özsaygısı yüksek insan, etik değerleri olan insandır.
Özsaygısı yüksek insan, zorluklar karşısında yılmayan kararlı insandır.
Özsaygısı yüksek insan, beğenmediği koşulları değiştirme gücüne sahip insandır.
Ve sağlam bir bina için nasıl sağlam tuğlalara ihtiyaç varsa, sağlıklı bir toplum için de sağlıklı bireylere ihtiyaç olduğunu bilir Özsaygısı yüksek insan.
Ve özsaygının temelleri çocukluk dönemi bile değil, çok daha önce, bebeklik döneminde atılır. Hayatın özellikle ilk iki yılı değerlilik duygusunun gelişimi açısından son derece önemlidir.
Kişi olmak için doğmak yeterli.
Birey olabilmek ise “olmayı” gerektiriyor. Zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutta ol-gunlaşmayı!
Sevgiyle hoşça olun.
Nil Gün’ün Ocak 2018 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanan “Özsaygı Gelişimi Bebeklikte Başlar” yazısını okumak için tıklayınız.
Nil Gün
nilgun@kuraldisi.com
www.kuraldisi.com