Ne çok şeyden korkuyoruz değil mi?
Neden ve neyden korkuyoruz? Korkmayı nasıl öğrendik? Korkunun genetik kodu var mı? Korktuklarımız gerçekten korkunç mu? Korkmamak mümkün mü? Kim, neden korkutur? Korkutmanın kime, ne faydası dokunur? Korkuyla huzur, başarı ve ilerleme mümkün mü? Gelin bu soruların cevaplarını birlikte bulmaya çalışalım.
Korkuyoruz çünkü korkmak gerektiğini öğrendik. Daha çok küçük yaşlardan itibaren korkmayı öğreniyoruz. Hemde bizi en çok seven, en değerli parçası olduğumuz ilk rehberlerimizden, anne ve babamızdan öğreniyoruz.
Onlar yaşadıkları ve çok iyi bildikleri için bizi uyarıyorlar ve korkutuyorlar ki oramızı buramızı yaralamayalım, canımız acımasın. Buna rağmen düşüp canımız acıdığında ise hah annem-babam doğru söylemiş bak gördünmü, onları dinlesem canım acımayacaktı şeklinde düşünmemiz bekleniyor ayrıca. Peki anne-baba neden korkutuyor?
Çünkü biz korktuğumuzda güvende olacağımızı düşünüyorlar ve kendilerini rahat hissediyorlar. Bir miktar bencillik hissettiniz herhalde. Ama sonuçta hayatta korkunun olduğunu ve bazı şeylerden korkmak gerektiğini öğrenmiş olduk böylece.
Korktuğumuz için mi başımıza geliyor, yoksa olağan bir durum mu bu? Burası biraz karışık aslında. Korka korka yapılan şeyde konsantrasyon eksikliği ve hata yapma ihtimali artıyor. Dolayısı ile korku zemini hazırlanıyor ve biz yaşadığımızı olağan zannediyoruz. Yanlııız, aman korkmaktan da korkmayalım, yeterince korkumuz var zaten.
Korktuğumuz şeylerin bazıları gerçekten bizim yada bir yakınımızın başına gelmiş oluyor. Büyük bir çoğunluğu da bize çeşitli kanallardan empoze ediliyor. En tiraji komik olanı da bu zaten. Hiçbir zaman yaşamadığımız, şahit olmadığımız bir sürü şeyden korkuyoruz aslında.
Biz toplum olarak senaryo üretmeyi çok severiz. Her durumun inanılmaz sayıda olumsuz senaryosunu üretebiliriz birkaç dakikada. Biri gelip yapmayı düşündüğü aktiviteden söz etse hemen o kişinin strateji danışmanı konumuna geçer karşılaşabileceği tüm olumsuz senaryolardan haberdar ederiz onu. Aman ha, sen bunları bil de öyle gir bu işe. Tabi hala yapmaya motivasyonun varsa. Bir de benzer işi yapıp başarılı olan birine de hemen deli, çılgın yaftası yapıştırıveririz ki normal bir durum olmadığına kanaat getirilsin.
Empoze edilen korkulardan söz ettik. İşte bu korkuların genetik kodu var. Bu toplumsal bir kod. Dikkat ederseniz tarihi boyunca sermaye yeterliliğini sağlayamamış bir toplum olarak ortak korkularımız genellikle ekonomik güven unsurları üzerine oturmuştur. Gelişkin ekonomilerde bu tür korkuların ağırlığı çok düşüktür.
Çoğu zaman korktuklarımızın ne derece korkunç olduğunun bilincinde olmayız. Çünkü bizzat kendimiz yaşamamışızdır. Ama empoze ederken ne kadar korkunç olabileceğini tahmin bile edemezsin deyip çıkarız işin içinden. Çünkü aynı zamanda bilinmezden çok korkarız bilinmezi keşfetmenin inanılmaz çekiciliğini bir kenara bırakarak. Ayrıca, kimi zaman korkunç sandığımız şeyler hayatımızın en güzel başlangıcı olabiliyor. O zaman şükür diyebiliyoruz yaşadıklarımıza. Ama bunu öncesinde korkunç görmeye devam ediyoruz ve sonuçta Allah yardımcımız olmuş oluyor. Kader cilveleşiyor sizinle değil mi?…
Kendine saygı duyan ve güvenenler oldukça az korkuyorlar. Onlar iyi öğretilememiş, toplum içerisinde olması gerektiği kadar korkutulamamış, nasıl olduysa gözden kaçmış insanlar oluyor genellikle. Ama onların da korktuğu birşeyler oluyor maalesef. Yani biraz kulak dolgunluğu var sizin anlayacağınız. Onlar da biliyor olumsuz senaryoları ama kendilerini sert fırtınadan sağ salim çıkabilecek ve tekneyi yüzdürebilecek yetkinlikte bir kaptan olarak gördükleri için gözardı edebiliyorlar kaygıları.
Evet, korkuyu destekleyen senaryoların gerçekleşme olasılığını da kaygı adı altında toplayabiliriz. Kaygı ihtimallerden oluşur ama belirli bir mantık silsilesi üzerine oturtulduğu için akla yatkın ve güçlü bir etki bırakır. Çoğumuz kaygı yumağının içerisinde yaşar hayatın zevkli taraflarını göremeden ve yaşayamadan göçer gideriz.
Başlangıçta anne-babamızın bizi neden korkuttuğunu irdeledik. Peki toplum neden korkutur sizce?… Toplum otomatik işleyen dinamikler üzerine oturmuş bir etkileşim alanıdır ve oluşturduğu genetik kodlama ile çalışır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, toplum neden korkutulur? Toplumu kontrol edebilmenin, istemediğiniz yöne kaymasını önlemenin en güzel yolu korku yaratmaktır. Ve bu toplumda var olan mevcut genetik kodlara alt kodlar açmak sureti ile yapılır.
Çünkü eski kodlamaların yıllarla oluşmuş gücünü kullanmak her zaman yeni kodun hızlı ve başarılı yayılımını sağlar. Korkutuluyoruz, senaryolarla sonuçlarına alıştırılıyoruz, kaygı yumağına sarılıp gerçekleri göremez duruma getirliyoruz ve sonuçta korktuğumuz başımıza geliyor. Ve bu göze ve kulağa hitap eden yöntemlerle yapılıyor. Bu son çok öncesinden enerjilerle kodlanıyor zaten. Geriye bunu bilimsel verilerle ve istatiki verilerle açıklamak kalıyor. Gördünüz mü, olağan sonuç işte.
Bütün bunlar bir yana çok önemli bir husus var. Korkuyla ne huzur, ne başarı ne de ilerleme mümkün. Daima birşeylerden korkan bir toplumun huzurlu yaşaması mümkün mü? Bu şekilde layıkıyla yönetilmesi mümkün mü sizce? Hem ilerlemek, gelişmek isteyip hemde korkularla buna engel olmak nasıl bir stratejidir? Biraz önce toplumları kontrol altında tutmanın en etkin yolu olduğunu söylemiştik korkunun. O halde cevap çok basit. Gerçekten ilerlemek ve gelişmek istenip istenmediğini sorgulamak gerek.
Korku ile ilgili söylenecek, yazılacak çok şey var aslında. Korkuları ayrıştırmak, her birinin kökenine inmek, kimler tarafından kullanıldığını, ne amaçla kullanıldığını bulmak mümkün elbette. Ama çok enteresan bir şey var… Hani insanlar yaşanabilecek en güçlü acı olarak aşk acısını gösterirler ya… Peki neden insanoğlu aşık olmaya karşı bir korku geliştirmemiş sizce?