Kozalarında yaşayan insanlar… Yalnızca koza olsa yine iyi, yalıtkan kozalar bunlar..
Yaşama sevgi olarak düşen insanın kendini unutup sil baştan sevgiyi keşfetmesi nemenem bir ironidir.
Karşısına çıkan sevgi damlaları hiç ıslatmaz bunları, kozalarından süzülüp toparağa karışırlar.
Ben de hatırlıyorum ne çok sevgi yağmuruna maruz kaldığımı. Görmedim, duymadım, hiç ama hiç ıslanmadım. Yaşamı izlediğim pencereden bir bir süzüldü damlalar dokunamadım, ne olduğunu bile anlamadım. Ne zamanki o pencere aralandı, temiz bir toprak kokusu girdi ilk önce içeri. Sonra elimi ıslattı camın üstündeki damlalar.
Ama ya geçip giden onca damla, bir daha gelmezler ki… Onlar, karıştı toprağıma, beni besleyen taşa kuma can oldular. Can oldular olmasına ya canan olamadılar.
Ben özlerim onları… Camdan izlemek yetmemişti çünkü, izlerken bilmezdim ama dışlanmış hissedermişim kendimi. Meğer benmişim dışarda bırakan kendimi. Yine de özlerim ben o damlaları, bir nefes kadar yakındık, camın bir yanında sıcağı öte yanında nemi.
Özlerim ben onları. Hala o topraktan beslendiğim için özlerim. Vefa yüzünden özlerim. Geçmişte verdikleri sevgi ile şimdi buluştuğum için özlerim.
Dün, bugün, yarın neydi. Dünden hatırımda kalan bir şarkının sözleri bugünümün hissine dönüştüğünde yarınımda da yağmur yağacağını düşlerim. Hem bu sefer ağaçların ortasındayımdır kendim hem çırılçıplak tenim hem de bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında sırımsıklam kalbim.
Özlerim yine de ben toprağımın cansuyunu. Tersine dönse dünya, yağmurlar fışkırsa toprağımdan gökyüzüne. Her damlaya bir yanımı katsam, onlar da ben de bin parça, aksak yaşamın kaynağına. Kavuşsam artık koptuğum o en büyük damlaya..
Özlerim ben onları. Düşerken hayata birlikteydik, bilirim yaşamdaşız onlarla, kucaklamak selamlaşmak isterim…