Başkasının evindeyken, restorandayken ya da misafirleriniz varken çocuğunuzun uslu durmasını istemek alışıldık bir şeydir. Çocuklarımın kafasını tabağa daldırmasını, kabalık etmesini ya da bağıra çağıra koşturarak insanları rahatsız etmesini istemem -bu çok stresli bir şey. Diğer uçtaki güzelce yemek yiyen uslu çocuklar ise fazla ses çıkarmaz, yarısını üstlerine dökmeden yemeklerini tabaklarından ağızlarına götürmeyi becerirler, ayrıca masada bir hoşluk vardır. Bu da sizin aile olarak kolay misafirler olduğunuz ve bolca davet alacağınız anlamına gelir. Arkadaşlarınız ve aileniz size çocuklarınızla ilgili iltifat eder, onların yüzüne karşı da övgüler düzerler. Tüm bunlar tatminkâr ve olumludur. Bu iki uç örneğin arasında ise normal, yerinde, mükemmel olmayan davranışlar vardır. Çocuğunuzun yemekle sağlıklı bir ilişki geliştirmesine destek olurken sofra kurallarına, adaba, kibarlığa ve görünüşe fazlaca odaklanmak risklidir. Sanjay ve Jo’nun örneğinde olduğu gibi…

Sanjay ve Jo, çocuklarından biri yemek konusunda çok seçici olduğu için bana gelmişlerdi. Sekiz yaşındaki Lauren’ın yediği iki çeşit sebze vardı, o kadar. Tatlı, bisküvi, çikolata seviyordu ama tabağındakileri bitirmeden bunları yemesine izin yoktu. Bu da her yemeğin çatışma, tehdit ve gözyaşıyla geçmesi demekti. Jo, Lauren’ın şimdiden yeme bozukluğu geliştirmesi ihtimalinden korkuyordu.

Jo ve Sanjay’in yetişme tarzı ve ailelerinin yemeye yaklaşımı farklıydı. Jo çocuklarının yemek yemesini ve yemekten, sofra birlikteliğinden keyif almasını isterken, Sanjay masa adabı konusunda çok daha katıydı. Lauren ve altı yaşındaki kardeşi Theo’nun çatal bıçak kullanması, asla elleriyle bir şey yememesi, masada dik bir şekilde, “düzgünce” oturması, tüm sebzelerini bitirmesi ve kibarca konuşması gerekiyordu. Jo ise kendi ergenlik döneminde yemekle ilişkisi zorlu olduğundan çocuklarının yemekle iyi bir ilişki kurmasını istiyordu. Onu ilgilendiren masa adabı değildi.

Sanjay ve Jo’nun birbirine zıt öncelikleri her öğünde yaşanan sıkıntılı atmosferi daha da sıkıntılı hale getiriyordu. Bu, zaten fazla iştahlı biri olmayan Lauren’da ciddi stres yaratıyor, zaman zaman tabağındakileri bitirmesine engel olabiliyordu. Sanjay’in katılığı arttıkça Lauren’ın da stresi artıyordu; fazla yiyemiyor, işler sürekli çığırından çıkıyordu. Babasını memnun etmekle kendi bedenini dinlemek arasında kalan Lauren yemeklerde gitgide daha fazla çıkmaza giriyordu.

Sanjay ve Jo’nun bu konuda birlikte ve masadan uzakta çalışması gerekti. Sanjay’in standartlarını biraz düşürmesi ve Jo’nun bazı temel sofra kurallarını talep ederken Sanjay’e destek vermesi ikisi arasındaki gerginliği ortadan kaldırdı ve Lauren’ın hissettiği baskı ve kaygı azaldı. Böylece Lauren gevşedi, gevşeyince beyni bedeniyle daha fazla bağlantı kurmaya başladı ve ailece yenen yemeklerin tadını çıkarma şansı buldu.

Gerçek şu ki ebeveynler sofra adabı ya da başka yemek kuralları üzerinde fikir birliği içinde olmadıkları takdirde bu durum, iki ebeveyn birden orada olsun ya da olmasın yemeklerde kendini gösterir. Çocuklar durumu fark ederler. Kafaları karışır, kaygı dolarlar ve yemek aracılığıyla keyif alıp bağ kurma ihtimalinden uzaklaşırlar.

İki kardeşi olan Hannah zorlanıyordu. Önceleri yemek söz konusu olunca mutlu ve rahat davranan bir çocukken, dokuz yaşında kaygılı ve yemeyi tamamen reddeden bir çocuğa dönüşmüştü. Doğduğundan beri Hannah’nın beslenme zamanları sorunsuz geçerdi. Memeden kesilmesi kolay olmuştu. Dört yaşındayken kısa bir “seçici dönem” geçirmişti. Şimdiki değişim için belli bir sebep yoktu; ama Hannah yemek kuralları konusunda annesinin deyimiyle “daha dik başlı” hale gelmişti. Yemek kuralları şunlardı: Tabaklar boşalacaktı ve yemek sırasında sohbet etmek yasak olmasa da çocukların ağızları doluyken konuşması yasaktı. Anneleri çocuklardan her birinin farklı yemek tercihleri olduğunun farkındaydı ama her öğünde bu tercihlere göre hareket etmesi mümkün olmuyordu ve herkes porsiyon büyüklüğü anneleri tarafından belirlenen aynı yemeği yiyordu.

Hannah’yla yalnız görüştüğümüz zaman bana yemek zamanlarının stresli olduğunu söyledi. Ağzında yemekle konuşmanın kabalık olduğunu biliyordu ama hiç konuşmamayı tercih eden bir çocuk olduğundan başının belaya girmesinden endişeleniyordu. Her zaman aç olmuyor, tabağında bazı yemekleri bırakabilmeyi ya da iştahı azken veya mönüde sevmediği bir yemek olduğunda daha az yiyebilmeyi diliyordu. Eskiden yemekleri eğlenceli bulduğunu ama artık tek başına yemek istediğini söylüyordu.

Sofra adabı iyi bir çocuk hoş olmakla birlikte bu konuyu fazla büyütmek ciddi strese yol açar. Çocuk, bedeninin sinyallerinden, sohbete katılmaktan ve yemek hayhuyundan ziyade, sizi memnun edip etmediğinin, yeterince uslu olup olmadığının, tabağındakileri bitirmek zorunda olmanın vs. endişesini yaşar. Özgürce yeni yemekleri denemek yerine, yediği şeyin tadını beğenmediğini söylemek konusunda kaygıya kapılır. Spontane şekilde cevap vermek, sohbete katılmak yerine, ağzında yemek varken konuşmama kaygısı taşır ya da çatal bıçağı doğru kullanmak üzere motor becerilerine odaklanır. Çocuklarımıza adap öğretirken aynı zamanda da yemeklerdeki paylaşımın olumlu yanlarını korumamız gerekir.

Peki, bu siz ve partneriniz neyin önemli olduğu konusunda fikir ayrılığında olduğunuz takdirde nasıl yapılabilir? Sofra adabı hakkındaki fikirlerinizi konuşarak işe başlayın. Çocuklarınızın nasıl davranmasını istersiniz ve sizin için hangi kurallar önemli? Birbirinizin fikirlerine karşı çıkmak yerine birbirinizi dikkatle dinleyin. Partnerinizin inançlarının nereden geldiğine merakla yaklaşın ve siz de kendi geçmişinizden bahsedin. Sofra adabını önemsememe sebebinizin, çocuklarınıza bunları öğretmekle uğraşmak istememeniz olması ile çocuklukta yeme konusunda sorun yaşadığınız için kendi çocuğunuza farklı bir deneyim yaşatmak istemeniz olması çok farklıdır. Birbirinizi dinleyip inançlarınızın kökenini anladıktan sonra ortak bir zemin bulun. Birinizin daha fazla, diğerinizin daha az disiplinli olması gerektiğini fark edebilirsiniz. Olmazsa olmazlarınız varsa işe bunlardan başlayın -ikinizin de uzlaşmaya açık olması gerekecek.

Sofra adabına olan tutumunuzu ve bu konudaki zorunlulukları gözden geçirin. Çocuğunuzun çatal bıçağı iki elle kullanmasını, konuşmadan önce lokmasını yutmasını, otururken dirseklerini masaya yaslamamasını, tabağındakileri bitirmesini, yemek boyunca masada kalmasını, kalkmak istediğinde izin almasını bekliyor musunuz? Ya da masaya yaslanmasından, çiğnerken bir yandan laklak etmesinden, arada bir elleriyle yemesinden ve doyunca masadan kalkmasından memnun musunuz? Elbette seçenekler bunlardan ibaret değil, sofra adabına dair beklentiler söz konusu olduğunda pek çok varyasyon bulunuyor ve sizin ve aileniz için uygun olanın ne olduğuna karar verecek olan sizsiniz. Dahası, tüm bunlar çocuğunuz büyüdükçe de değişecek. Beş yaşında bir çocuk için bekleyebilecekleriniz 13 yaşındaki bir çocuk için bekleyebileceklerinizden çok farklıdır.

Bu okuduklarınız çok tanıdık geliyorsa endişelenmeyin. Bir şeyleri değiştirmek için hiçbir zaman geç değildir. İsterseniz çocuklarınıza şimdiye dek öğrendiklerinizi açıklayabilirsiniz. Onlara yemeğe dair çocukluk deneyimlerinizi anlatıp bir şeyleri farklı yapmaya başlayabilirsiniz. İşe, odağınızı yemekten çekerek, yeme eylemini yemek zamanlarının en önemsiz unsuru olarak kabul ederek başlayabilirsiniz. Bunun kulağa yanlış geldiğini biliyorum ama yemek saatlerini her günün koruma altında olan, aileyle vakit geçirilen zaman dilimleri olarak görürseniz, odağınızı yeme eyleminden alırsınız ve yeme eylemi kolaylaşmaya başlar. Küçük çocuklarınız varsa onlarla oyun oynayın ya da fıkra anlatmalarını ya da soru sormalarını isteyin. Çocuklarınız büyüdükçe günlerinin nasıl geçtiğini sorabilir, kendi gününüzü anlatabilir, hafta sonunu nasıl geçireceğinize dair, dünyaya dair, onların umut ve hayallerine dair sohbet edebilirsiniz. Benimkiler masada bilgi yarışması yapmayı severdi -ebeveynlerinden birinin her aile üyesinin yaşına ve bilgi düzeyine göre hazırladığı sorulara sırayla cevap verirlerdi.

Sofra sohbetleri çocukluğunuzdan aşina olduğunuz bir şey değilse, bunun öfkeye ya da gerginliğe sebep olabileceğini düşünerek kaygıya ya da endişeye kapılabilirsiniz. Durum buysa kendinize artık bir yetişkin olduğunuzu, bunların geçmişinizin etkisiyle ortaya çıkan otomatik tepkiler olduğunu ve artık farklı bir aile yaşamı seçmekte olduğunuzu hatırlatın. Hissettikleriniz ve geçmişte gördüğünüzden farklı ve daha güzel bir şey deneme isteğiniz konusunda açık davranırsanız partneriniz ve çocuklarınız sizi destekler. Yapmaya çalıştığınız şey başta yapay gelebilir ama dayanın, yemeklerin ne kadar kolay yendiğine, zamanın ne kadar çabuk, daha önemlisi, keyifli geçtiğine inanamayacaksınız.

Share This