Kibir cehalet doğurur. Bilgi güç yaratır. Merak zekanın çekirdeğidir. Bilgelik dinleme, öğrenme ve uygulama yeteneğidir.
Soru sormaktan vazgeçmeyin. Merakın kendi varolma nedeni vardır. Sonsuzluğun, hayatın, realitenin olağanüstü yapısının üzerinde düşününce şaşırmamak mümkün değildir. Her gün bu gizemin minicik bir parçasını merak etseniz bile bu kutsal merakı ASLA kaybetmeyin.
-Albert Einstein
Merak, ruhun şehvetidir.
-Thomas Hobbes
İnsan kurallara sığmaz!
Anne yuvasından ilk ciddi uçuşuna insan, ilkokulla birlikte başlıyor; okumanın, yazmanın ve sayı saymanın yanı sıra başka çocuklarla sosyalleşmeyi öğreniyor. Ama iki şeyi hızla unutmaya başlıyor: doğal olmak ve merak. Adım adım duygularını bastırmayı, yok saymayı, bazı duyguları iyi bazı duyguları kötü olarak algılamayı da öğreniyor. Her şeye isim koymayı belleten eğitim sistemi, duygularımızı adlandırmayı, duyguların ne anlama geldiğini öğretmiyor bize.
Merakın ilk ifadesi olan cinsellik, çoğu toplumda ayıp, günah gibi kavramlar ve tabularla bastırılıyor. Bir insanın cinselliğini tabuların kıskacı altına alırsan onun merakını da öldürürsün. Cinselliğin ve merakın birbiriyle doğrudan bağlantısı vardır. Cinsellikle barışık olunduğu ve doğallığı içinde ifade edildiği ölçüde Duygusal Zeka ve Ruhsal Zeka gelişir. Bana göre ilk günah, merakın öldürülmesidir; Merak Zekasının katliamı.
Merak Zekası sadece dış dünyada olan biteni değil, iç dünyamızda olan biteni de merak eden, araştıran ve kendini tanımaya (yeniden kim olduğunu hatırlamaya) öncelik veren bir derin zeka türüdür; Ben’in zekasıdır.
Ben’in zekası, Ben’in çağrısıdır.
Merak, insan ruhunun doğal yeteneğidir. Ben’imizi bastırdığımız ölçüde Merak Zekamızı da bastırıyoruz ve Ego’nun duvarları içine hapsediyoruz kendimizi.
Merak Zekası, özünde insanın kendisini ve varolma nedenini araştırmasıdır. Amacı kişinin kendisini tanımasıdır.
İşte bu, gerçek spiritüelliktir.
Spiritüellik, kişinin Ben’iyle içsel buluşması ve Yüksek Ben’ine uygun yaşamasıdır.
Kendini tanımak duygularımızı tanımaktan geçiyor. Duygularını tanımadığı için biyolojik yaş olarak sekseninde öldüğü halde, aslında on yaşında ölmüş nice insan var. Duygularımızı bastırdığımız, onlara yabancılaştığımız zaman yaşamda gelişmek yerine geriler ve sadece var oluruz.
“Kendinizle Yüzleşin” workshopumuza katıldığını söylediği için yakınları tarafından ‘ti’ye alınan, “Sen kendini tanımak için eğitime mi gidiyorsun?” diye alaylı sözlere maruz kalan katılımcılarımızın sayısı hiç de az değil.
Oysa kendini tanıma yolculuğu dünyanın en zor ama ödülü YAŞAM kadar büyük ve derin olan yolculuğudur. Bu yolculuğun yol göstericileri duygularımızdır.
Çocukken duygularımızı dolu dolu hissediyor, dürüstlükle ifade ediyorduk. Büyüdükçe onları kaybettik. Şimdi onları yeniden keşfetme zamanı… ve bu kez bilinçlice.
Duyguların şifresini bilmediğimizde onları yanlış anlar ve yorumlarız. Bu da hayatımızda karmaşa ve acı olarak tezahür eder. Duyguların dilini anlayıp onları yönettiğimizde ani ve tepkisel kararlar vermeyiz.
Duygularımızın dilini öğrenmeden, duygularımızın zekasına saygı duymayı bilmeden gelişmek ve olgunlaşmak im-kan-sız-dır!
Bireysel gelişim yolculuğu duygularımızı tanıma yolculuğudur. Amacı kişinin kendisini gerçek-leştirmesidir.
DUYGULAR VE HİSSETTİRDİKLERİ FARKLIDIR
Duygular nedir? Ne işe yarar? Her duygunun ardında olan bizi geliştirici mesajlar nelerdir? Duygular ruhun mesajlarıdır. Hissettirdikleri ise bu mesajları nasıl yorumladığımızdır. Örneğin korku duygusu doğal bir duygudur. Ama korku duygusuna verdiğimiz tepkiler bizi ya özgürleştirir ya da tutsak kılar. Kızgınlık duygusu, onu nasıl yorumladığımıza bağlı olarak üzerimizde değişik etkiler yaratır; bir duygunun içindeyken, duygunun etkisi bize hissettirdiklerine göre yapıcı veya yıkıcı olabilir.
Duygularımızı tanımadığımız için, hissettiklerimizi o duygunun tanımı sanıyoruz. Bu nedenle de bazı duygulara kötü, bazı duygulara iyi yaftasını asıyoruz.
Duygular BEN’in mesajlarıdır;
Hissettiklerimiz, EGO’nun yorumlarıdır.
Duygularımız, içimizdek şamanın mesajları, iç dünyamızın hava raporudur. içeride ne oluyorsa dışarıda da o olur. Duyguların rehberliğinden yararlanmanın ön koşulu, duygularımızı doğru isimlendirme, dolu dolu hissetme, yorumlama konusunda dürüst olma cesaretini gösterebilmektir. Aksi takdirde duygularımızdan yararlanmak yerine onları bastırmayı öğreniyoruz; bir süre bastırılsa da, onlardan kaçmaya çalışılsa da asla yok edilemeyeceğini ve kaçılamayacağını bilmeden. Kendimizden kaçamayız ki!
Duygularımızın dilini öğrendiğimizde onların bize verdiği mesajları da anlıyoruz. Sadece iç dünyamızın günlük hava raporunu değil, gelecek günlerin hava raporunu da bildiriyor bize. Hava raporu bize önümüzdeki günlerde büyük bir sel felaketine yol açacak fırtınayla karışık yağmur beklendiğini söylediğinde elimizden gelen tedbiri alıyor, günlük yaşamımızı ona göre düzenlemeye çalışıyoruz değil mi? Örneğin; bir piknik ya da tatil planlıyorsak bunu iptal ediyoruz, yeni planlar yapıyoruz. Duygularımızın hava raporunu da bildiğimizde ona uygun önlemler alarak mümkün olduğunca zararı ortadan kaldırmaya ya da en aza indirmeye çalışabiliriz. Bu yetiye sahibiz. Bir yabancı dil öğrendiğimizde nasıl yeni dünyalara açılıyorsak, duyguların dilini öğrenmek de bize derin iç dünyamızın kapılarını açıyor.