Bir hisse duyduğum açlıktan,
Kabristanlarda insanların üstüne basıp geçtim
Sırça kalpleri tuz buz ettim
İmkânsız hayalleri gerçekleştirdim
Hepsi bir his için…
Çöpleri karıştıran bağımlı misali,
Mutluluk ve başarı kovaladım
Uyuşturucu arar gibi.
Ta ki dağın zirvesine çıkana dek…
Çıktım ama keyif almadım
Çünkü nefessiz ve ruhsuz kalmıştım
Ve ardımda bıraktığım acının kanıyla kısıtlıydı görüşüm.
Biz ebeveynlerin huzur ve keyfini en çok bozan şeylerden biri çocuklarımızın hem mutlu hem de başarılı olması gerektiği fikridir. Hiçbir şey ebeveyn ile çocuk arasında bu iki düşüncenin yarattığından daha fazla stres ve çatışma yaratamaz. Bu sebeple bu düşünce yapısının potansiyel tehlikelerini net bir şekilde görene dek bilinçli ebeveynliği özümseyemezsiniz.
Çocukları için en büyük dileklerinin ne olduğunu hangi ebeveyne sorarsanız sorun, ondan otomatikman “Çocuğumun mutlu ve başarılı olmasını istiyorum” yanıtını alırsınız. Cevabımızın daha derin anlamını enine boyuna düşünmeyiz bile. Mutluluk ve başarı ebeveynliğin kutsal gayesiymiş gibi davranırız. Bense bu düşüncelere meydan okumak ve bu iki hedefin peşinden koşmanın esasında ebeveynlikte stres ve çatışmaya yol açan başlıca faktörler olduğunu ortaya koymak için buradayım.
Öncelikle, herhangi bir kimse için herhangi bir şeyi istemek oldukça sorunludur. Bir insan için iyi dileklere sahip olmakta bir sorun yoktur; fakat o insanın belirli bir şey -mesela mutlu ya da başarılı- olmasını istemek kontrolcülüktür. Yüksek lisansınızı tamamlamak için çabaladığınızı ve zorlandığınızı hayal edin. Bir arkadaşınız size gelip yaşadığınız zorluğu anlamak yerine zorlanmanızdan dolayı hayal kırıklığına uğradığını ifade ediyor. Şöyle diyor: “Mutlu olmadığına inanamıyorum! Mutlu olmanı istiyorum. Üzgün olmayı kes!” Nasıl hissederdiniz? Peki, “Neden notların yüksek değil? Neden bu kadar başarısızsın? Bu kabul edilemez!” dese? Nasıl hissederdiniz?
Eminim arkadaşınızın tavrı sizi yıkıma uğratır ve canınızı müthiş yakardı. Muhakkak ondan uzaklaşır, kendinizi ona kapatırdınız, değil mi? Şu var ki biz de çocuklarımıza işte tam olarak böyle davranıyoruz. Mutlu ve başarılı olmaları gerektiği fikrine o kadar takıntılıyız ki öyle olmadıklarında onlara kendilerini değersiz hissettiriyoruz.
İtiraz ettiğinizi duyabiliyorum: “Çocuklarımızın mutlu olmasını ve başarılı olmaya yönelik seçimler yapmasını istemenin nesi yanlış? Partnerlerimiz, ebeveynlerimiz ve arkadaşlarımız için de bunu isteriz, öyle değil mi?” Ebeveynlerin farkına varması gereken ayrım şu: Bunları çocuklarımız için istediğimizde hayatımızdaki diğer insanlara yaptığımız gibi sadece pasif bir şekilde iyi dileklerimizi sunmuyoruz; bunlar bizim çocuklarımıza yansıttığımız aktif arzu ve beklentilerimiz oluyor. Çocuklarımızı kendi kafamızdaki mutluluk ve başarı resmine sıkıştırmaya çalışıyor, onlara keşif yapma, karmaşaya düşme, üzülme, öfkelenme ve hayatta karmaşanın ve güzelliğin el ele gittiğine dair dersi öğrenme özgürlüğü tanımıyoruz.
Şimdi bu nosyonu daha ayrıntılı analiz edelim. Anlamamız gereken ilk şey, ne kadar iyi niyetli olursak olalım, çocuklarımızın mutlu ve başarılı olmasına dair arzumuzun baştan aşağı bencillik kokuyor olmasıdır. Biz onların mutlu ve başarılı olmasını isteriz çünkü o zaman biz ebeveyn olarak mutlu ve başarılı hissederiz. Muktedir ve önemli hissederiz. Arzumuz aslında onların başarı ve mutluluğunun bize hissettireceklerine dairdir. Nereden mi biliyorum? Bir çocuk, ebeveyninin onaylamadığı bir etkinlikte memnuniyet belirtileri göstersin, ebeveyni çoğu durumda rahatsız, kaygılı ve mutsuz olacaktır. Elbette, çocuklarımızın mutlu olmasını isteriz. Beklentilerimize uydukları sürece… İşin aslı, biz çocuklarımızın uysal ve itaatkâr olmasını isteriz. Böyle olduklarında kontrolün bizde olduğuna ve ebeveyn olarak başarılı olduğumuza inandığımız için biz mutlu oluruz.
Anlamamız gereken bir diğer şey de mutluluk ve başarı fikrinin tam da bu olduğudur. Bir fikir. Daha fazlası değil. Yüz kişiden bu iki kavramı tanımlamalarını isteyin, yüz farklı cevap alırsınız. Neden mi? Bunlar öznel kavramlardır da ondan. Nesnel olgular değildir. Bu sebeple, ebeveynliğimizde bu iki hedefe odaklanmak gerçekçi olmayan bir baskı ve beklenti oluşturarak hem bizi hem de çocuğumuzu başarısızlığa ya da en iyi ihtimalle hüsrana mahkûm eder.
Mutluluk, bildiğimiz gibi geçicidir. Hayat karmaşık ve nüanslı olduğundan, çocuklarımızın -ya da herhangi birinin- sürekli mutlu olmasını beklemek saçmalıktır. Başarı da pek çok karmaşık unsur tarafından belirlenen ezoterik bir fikirdir. Yeni anne olmuş biri için başarı bebeğiyle birlikte kaliteli uyku uyumak anlamına gelebilirken onun aynı yaştaki en iyi arkadaşı için şeker ve alkol bağımlılığından kurtulmak, kız kardeşi için yeni bir dil öğrenmek, yeğeni için bir gün önce çözemediği bir denklemi çözmek anlamına gelebilir.
Tekrar edeyim, bu mutluluk ve başarı düşünceleri bize çocukluğumuzda aşılanmıştır ve kültürümüzün bir parçasıdır. Toplumumuz bu düşüncelere göre düzenlenmiştir ve bizler bu düşüncelerin bağımlısıyız. Onların ne kadar boş olduğunu fark edene dek çocuklarımızın mutlu ve başarılı olmasını istemeye ve öyle olmadıklarında acı çekmeye devam edeceğiz.
Kafa karışıklığı içinde itiraz ettiğinizi duyar gibiyim: “Yani çocuklarımız üzüldüklerinde ya da okulda başarısız olduklarında bunu umursamamamız gerektiğini mi söylüyorsun? Bu kulağa acımasızca geliyor!” Üzerinde netleşmenizi istediğim nokta da bu. Çocuklarınızı umursamanız, onların mutlu ve başarılı kişiler olması gerektiği ya da öyle olmadıklarında bunun sizin suçunuz olduğu anlamına gelmez.
Çocuklarınızı umursamak, onları oldukları gibi kabul etmek demektir. Üzgünlerse, bırakın üzgün olsunlar. Öfkelilerse bırakın öfkeli olsunlar. Matematikte zorlanıyorlarsa, bırakın zorlansınlar. Tabii ki onların sorunlarını anlamaya çalışır ve ikilemlerine çözüm üretmelerine yardım ederiz; ama bunu “mutluluk ve başarı” adlı yere varmak niyetiyle yapmayız.
Ebeveynler, sizi “mutluluk ve başarı” treninden inmeye davet ediyorum. Öyle bir yer yok. Eğer bu yolculuktan vazgeçmezseniz asla sona ermeyecek bir arayışa hapsolur, sürekli arar ama asla bulamazsınız. Hepimiz çocuklarımızın hayatta mutlu olmasını istesek de dünyada sürekli böyle hissedebilen bir tane bile insan yoktur. Herkes hayatında korktuğu, yılgın, hüzünlü, başarısız hissettiği dönemlerden geçer. Ve bu normaldir, biliyor musunuz? Bu insani bir şeydir. Kabul edilebilirdir.
Çocuklarımızın mutlu ve başarılı olması gerektiğine inanıyorsak bu kendimizin mutlu ve başarılı olmamız gerektiğine inandığımız anlamına gelir. Biz mutlu olmadığımız ve değerli olduğumuza inanmadığımız için bu ihtiyaçları çocuklarımıza yansıtırız. Kendimizle bağlantı kurmak için emek verdiğimizde ise ihtiyaçlarımız için çocuklarımızı kullanmayı bırakır, kontrol etmeye çalışmaz, araya girmez, onların hayatta yeri geldikçe kendi tecrübelerini yaşamasına izin veririz.