Geçen haftalarda oğlumla beraber doğma-yarı büyüme Ardeşen’li olarak bölgeye ailemizi ziyarete gittik.Yediğim, içtiğim afiyet olsun. Gördüklerimi, duyduklarımı anlatayım:

Üretken sıcak insanıyla, yemyeşil çay bahçesiyle,
Çamlarıyla kaplıcasıyla, meşhur Ayder yaylasıyla,
Raftingiyle alabalığıyla, coşan Fırtına vadisiyle,
Hırçın serin deniziyle, dört mevsimlik yağmuruyla,

“Bambaşkadır benim memleketiiim.” 

Az gittim, uz gittim. Epeyce bir düz gittim. Evimiz, Düz Mahalle’nin neredeyse en sonunda olduğundan, yol üzerinde karşılaştığım her tanıdıkla hoşbeşi onbeş’den laflarken, iki laftan biri olan “bebek kaç aylık?” sorusuna maruz kaldım. Benden “4 aylık” cevabını alan hemen herkes, şaşırtıcı bir şekilde birbirinden habersiz benzer uyarıyı yaptı;

–  Amman kimseye söyleme 4 aylık olduğunu  nazar değer. İri çocuk bu maşallah, 6 aylık de,  yalan söyle! Sonrada dilini ısır yada bir yerini kaşı”

– Yalan mı söyliim? Yok daha neler. Değerse de artık, kaşınırım olur biter.

– Aman sen de, ben senin iyiliğin için söylüyorum…   Eee.. peki sadece sütle mi besliyorsun?”

– Yoo kuru fasulye ile besliyorum. Gaz olarak geri dönüyor. Canım tabi ki sütle…

– Hadi canım! Bak sadece süt verdiğini de söyleme öyle herkese. Uyanık ol…    ‘Arada mama veriyorum,’ doymuyor de. Sonra sütten kesilirsen görürsün gününü ha!..

Diyalogun, beni en çok güldüren ve düşündüren kısmı; her önüne gelen benzer şekilde uyarırsa, kimse de yabancı ve zararlı değilse, eee…ben kime söyleyeyim onca yalanı?

Hem nazarın bahsi geçtiği söylenen Kuran’da, yalan söylemek de günah değil miydi?

Nazarı değdiren kimdi? Öyleyse korkularımız,  uyarılarımız kimlere karşıydı?

Gördüğünüz gibi birçoğumuzda takıntı halini alan nazar sendromu, belli bir noktadan sonra bizleri; korkulara, paranoyalara ve güvensizliklere sevk ediyor.

Sevgili yöre halkıma kapı kapı teşekkür ediyorum…. Diyaloglar, farkındalık yaşamam için birer fırsattı. Ben de bu fırsatı kaçırmayıp kendimi “maşallah” alışverişinden ve “nazar kaparsam” endişesinden özgürleştirmeyi ve konuyu daha da sorgulayıp sohbet tadında sizlerle paylaşmayı seçiyorum.

Nazarizasyon şemasında genellikle elem tere fişlerin şişlere gelesice kenafir gözlü nazarcıları, bir de nefesi kuvvetli nur yüzlü, namazında, niyazında nazar bozan kadrosu yer alır.

Nazara gelen her kim olursa tez elden nazar bozana gider.

“Gözünü seveyim oku, yaz, üfle beni! Nazarcıya rastladım, kolum kanadım tutmuyor”

Nazar bozan bildiği tüm duaları okurken gözyaşları sel olur esnemekten… Esnemenin de şiddetine göre alınan nazarın dozu belirlenir. Duaların sonunda deriiin bir nefes verilir “tü tü tü tüüüü”   Nihayet bir güzel yıkanır nazara gelenin yüzü.

Ve kişi birden ferahladığını hisseder.

Acaba yüzüne gelen tükürükten mi, havasından mı yoksa duasından mı? Bilinmez…

Dikkat ettim. Nazara inananlar her türlü ortamda ister yakınlarından biri olsun, ister yabancı fark etmez, olumlu olaylarını nazara gelme olasılığına karşı çok istemelerine rağmen ulu orta anlatamazlar. Hep yalan söylemek durumundadırlar. İyi kazanıyorlarsa az gösterirler, sağlıkları yerindeyse belli etmezler, eşleriyle mutlularsa eh idare ederler.

O yüzden bu tip insanların yanında özellikle çocuklarını severken yada olumlu şeylerini dinlerken mutlaka “maşallah” demelisiniz. Aksi halde nazarın ihalesi size patlayabilir:)

Velhasıl, merak merakı çekti. Arama motoruna giden elim “Nazar nedir?” yazdı…

Nazar Arapça kelime olup dilimize yerleşmiştir. Türkçe anlamı “kötü göz” dür. Bilimsel olarak bakılırsa, “İnsan bünyesinden yayılan zararlı ışınların beyin gücüyle belli bir yere odaklanması sonucu karşı tarafı olumsuz yönde etkilemesidir.”

Çıkan sonuç hep aynı tarzdaydı. Yeterli gelmedi.Bu kez, kafamdaki arama motoruna sordum;

“Nazar yayan kenafir gözlerden nasıl sakınılır?”

– Kenafir gözlere maruz kalmak kontrol edilebilir bir durum değildir. Herkes her şekilde bakabilme özgürlüğüne sahiptir. Buradaki asıl sorun böyle durumlar karşısında kendimizi olumsuz yönde etkileneceğimize inandırmamızdır. Eğer biz her hangi bir olumsuz olayı sürekli gündeme getirirsek,“Eyvah nazara geleceğim, yıldızım yerle bir oldu,” diye, o zaman bilincimizin kasetlerini bu yönde programlamış oluruz. Dolayısıyla her türlü “nazar” denilen olumsuz enerjiyi de çekmiş oluruz.

– Uyyy ne dersuun?

Haçan, bilinç seviyesinin yüksek olduğu bireylerin çoğalmasi umidimle daa…”

Share This