Görünüşümle ilgili bir saplantım yok ama yürürken bir ayna gördüğümde bakmadan edemiyorum. Uzun süre aynadaki yansımama bakıyor ve gördüğümden mutlu olmuyorum. Kendimi aynada gördüğüm kişiyle bağdaştıramıyorum; sanki aynada gördüğüm ben değilim.
Bu davranışın nedenleri aldatıcı olabilir ve genellikle yanlış anlaşılır.
Bu tepkinin sıklıkla basit bir kendini beğenmişlik sorunu olduğu sanılır ama öyle değildir. Kendi görüntünüze bakıyorsunuz çünkü tek psikolojik desteğiniz o. Görüntünüz egonuzu besliyor; özgüveniniz olmadığı için dış görünüşünüzle ilgileniyorsunuz. Başkalarının saygı ve hayranlığının kaynağını dış görünüşünüzde buluyorsunuz. Bunun yanı sıra, fiziksel görünümünüz ne kadar iyiyse, o kadar değerli olduğunuza inanıyorsunuz. Dolayısıyla, elinizdeki tek varlığın önemini abartıyorsunuz.
Genellikle fiziksel görünümden duyulan memnuniyetsizlik özgüven eksikliğinden kaynaklanır.
İçinizde bir boşluk vardır ve varolduğunuzu hissetmek için aynaya bakarsınız. Yine de, kendinizi aynadaki görüntünüzle bağdaştıramazsınız. İşte bu yüzden, bazen kendi fotoğrafınıza bakarken “Bu fotoğrafın benimle hiç ilgisi yok!” dersiniz.
Fiziksel görünümünüz duygularınızı etkilediği için duygularınızı çözümlemekte sorun yaşarsınız. İyi hissettiğinizde, bundan emin olmak için aynaya bakar ve gülümsersiniz. Bunun nedeni, duygularınızı onaylama ihtiyacı duymanızdır.
Kendinizde en çok beğendiğiniz on şeyi yazın.
Bunu yapmak başta rahatsız edici olabilir. Zaten bu alıştırmayı faydalı yapan da rahatsız edici olmasıdır. Unutmayın, alıştırma size ne kadar rahatsız edici geliyorsa yapmaya o kadar ihtiyacınız var demektir.
Dış görünümünüzü bir yana bırakarak, sizi diğerlerinden ayıran özelliklerinize odaklanın.
Örneğin, “Muhteşem bir hayal gücüm var”, “İşimde görev dağılımını çok başarılı bir şekilde yapıyorum”, “Arkadaşlarım harika partiler verdiğimi söylüyorlar”, “Geçen gün komşuma yardım ettim”, “Koşuya çıktığımda, her defasında bir öncekinden daha hızlı koşuyorum.” Listeyi ona tamamlamak için elinizden geleni yapın ve ne kadar önemsiz görünürse görünsün hiçbirini küçümsemeyin. Listeyi elinizden geldiği kadar zenginleştirin.
On iyi özellik listenizi tamamlayınca banyo aynasına yapıştırın; böylece aynaya her baktığınızda listeyi görebilirsiniz. Bu alıştırma kendinizi kötü hissettiğinizde gerçek değerinizi görmenizi sağlar.
Her ay listeyi yenileyin. En iyi özellikleriniz kalsın, ama yeni bir şeyler eklemek için gayret edin. İnanın, her defasında daha kolay olacak ve size, hareket eden, nefes alan, yaşayan, gelişen bir varlık olduğunuzu hatırlatacak.
Takdir edildiğinizde rahatsızlık duymayın.
Psikolojik varlığınızın kaynağı olarak sadece dış görünüşünüzü görüyorsanız, övgü, takdir ve olumlu sözler duymaktanSAYFA-BOLUMU
rahatsız oluyorsunuzdur. Bundan kurtulmanın yolu övgüyü hemen o anda kabul etmeyi öğrenmek ve farklı anlam çıkarma ya da değersizleştirme dürtüsüne direnmektir.
Bir dahaki sefer, size, “Toplantı için o grafikleri çıkarmakla harika bir iş yaptın” dendiğinde, “Önemli bir şey değildi. Daha fazla zamanım olsaydı daha iyisini yapardım” demek yerine sadece teşekkür edin. Sizi övdüklerinde insanların kendilerini rahatsız hissetmelerine neden olmayın; sizi övdükleri için iyi hissetmelerine izin verin.
Hem övmekten hem de övülmekten rahatsız oluyorsanız, ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz: Sarf ettikleri çabadan dolayı diğer insanları övün. Sadece almak için vermeyin, kendinize, vermenin zevkini yaşatmak için de verin. İnsanlara bir şeyler verdiğinizde ne kadar keyiflendiğinizi fark edecek ve alma sırası size geldiğinde kendinizi rahatsız hissetmeyeceksiniz.
Eğer bu sizin için hâlâ rahatsız ediciyse, arkadaşlarınızdan veya yakınlarınızdan sizde en çok sevdikleri bir iki özelliği anlatmalarını isteyin. Böyle bir şey istemeye çekiniyorsanız, bunun bir ödev ya da bir projenin parçası olduğunu söyleyin.
Bu, olumlu sözler duymanızı sağlayacak bir ortam yaratmakla kalmayıp, sevilen özelliklerinizin listesi için de bir kaynak olacaktır.
Duygularınıza güvenmeyi öğrenin. Hayatınız boyunca duygularınızı inkâr ettiyseniz, öğreneceğiniz çok şey var demektir. Bu öylesine özgürleştirici bir deneyim olabilir ki; hani neredeyse bir aynayı paramparça etmeye benzer.
Çocukken oynadığınız, kırmızı siyah çizgili yarış arabasını hatırlayın. Aşağı sokakta oturan çocuğun gelip onu elinizden nasıl aldığını da hatırlayın. Eminim, nasıl hissettiğinizi çok iyi hatırlıyorsunuzdur. Yaşımız büyüdükçe zorla oyuncağımızı alanlara vurmanın doğru olmadığını öğreniriz. Ne yazık ki, kötü duyguları hissetmenin de doğru olmadığı mesajını alırız. Dolayısıyla, kötü duygular yaşadığımızda bu hisler yokmuş gibi davranırız; bunlara engel olamıyorsak böyle duygular yaşadığımız için kendimizi suçlu hissederiz.
Duygularınızı kabullenmek iyi ve kötü bütün duygularınızı kabullenmeyi gerektirir.
Sizde herhangi bir duygu uyandıran bir şey olduğunda, onu gerçekten hissetmek için kendinize izin verin. Sinemada acıklı bir film izliyorsanız, gözyaşlarınıza engel olmayın. Diğer izleyicilerin ne yaptığını sanıyorsunuz? İşyerinde komik bir şey olursa, kahkahalarınıza engel olmayın. Otoyolda biri aniden şeridinizi ihlal ederse, ciğerlerinizde hava kalmayıncaya kadar bağırın (tabii kendi kendinize) ya da siniriniz geçene kadar yumruklarınızı sıkın.
Gerçek benliğinizi, kendinizi ayıplayıp yargılamadan, yalnızca başınıza gelenleri kabullenerek ve bunlarla yüzleşerek özgür kılabilirsiniz. Bir kez kendinize duygularınızı yaşama özgürlüğü tanıdığınızda, ne hissettiğinizi görmek için aynaya bakma ihtiyacı duymayacaksınız.
Anında Analiz, David Lieberman