NİL GÜN VE SAİM KOÇ İLİŞKİLERİ ANLATIYOR
İlişkilere dair söylenecek elbette çok söz var. Hayata “öğrenecek ne kadar çok şeyin olduğu” perspektifinden baktığımızda, birçok yoldan öğrenebileceğimizi görürüz. Kitaplardan, eğitimlerden, başkalarının deneyimlerinden, kendi deneyimlerimizden… Vaktiyle MARIE CLAIRE dergisinde yayınlanan aşağıdaki röportajı da ilişkilere bakışımızı derinleştirecek samimi içgörülerle dolu olması sebebiyle paylaşıyoruz.
Tükenen ilişkiyi toparlamak mümkün mü?
Nil Gün: Hastalık evresi daha işin başındayken yakalanıyorsa tedavi mümkündür. Ama hastalık dönüşü olmaz bir yola girmişse, o saatten sonra hiçbir tedavi o hastalığa cevap veremez. İlişkinin hastalığı tedavi olmayacak boyuttaysa, o zaman ne yaparsan yap o ilişki düzelmez. Bunun göstergelerinden biri fiziksel ayrılışlar. İki insan eğer öfkeyle yataklarını bile ayırmaya başladıysa bu ilişkinin dönülmez yola girdiğinin, duvarların çok büyüdüğünün göstergesi. Bir de artık ilişkide çatışma, tartışma yoksa o da ilişkinin bittiğini gösterir. O saatten sonra artık münakaşa etmeye değecek bir şey kalmamıştır.
Saim Koç: Böyle çiftler dışarıdan çok mükemmel bir çift gibi algılanabilirler.
Nil Gün: Toplantılara birlikte giderler, mutlu çift gibi görünürler. Sonra bir haber alırsın, boşanmışlar. Şaşarsın ne oldu diye. İlişkilerin dışarıdan görünüşüyle, içerdeki şeyler çok farklıdır. İlişkilerin aslında nerede olduğunu çiftin birbirine bakışından anlarsın. O bakışta her şey vardır.
Nasıl bir arayış içinde olmalıyız?
Nil Gün: Sıradan insan kendine uygun bir eş arar, gelişen insan kendini arar. Aslında her insan bizim öğretmenimiz. Biz de onların öğretmeniyiz. Karşılıklı deneyim yaşamak için… Senin gelişkinlik düzeyine uygun olarak sürekli hayatına birileri giriyor. Ve ister şiddet dolu olsun, ister sevecen olsun, ister mesafeli olsun hayatına giren her partner senin içinde de öyle bir boyut olduğundan dolayı hayatındadır. Onda aşık olduğun özellikler aslında kendinde olup da farkında olmadığın özellikler. Kızdığın özellikler de aynı şekilde geçerli. Benim sende sevmediğim tüm özellikler bende olduğu için onları sende görüyorum. Dolayısıyla her ilişki bir deneyim ve gelişme kapısı.
Bir ilişki nasıl mutluluk verir?
Nil Gün: İlişki önce insanın kendisiyle başlıyor. Hiçbir insanın bir başka insanı mutlu etme görevi yok. “Hayatıma bir erkek girsin de beni mutlu etsin inşallah, maşallah.” Yok böyle bir şey! O insan da benimle bir ilişki kuruyorsa kendisi mutlu olmak için kuruyor, beni mutlu etmek için değil. Ama ben zaten mutluysam, mutlu bir insanın yanında olmak karşındakini otomatikman mutlu ediyor. O zaman mutlu bir çift oluyorsun. O beni mutlu etmiyor, ben de onu etmiyorum. Biz zaten kendi başımıza mutlu olduğumuz için o mutluluğun ışığını birbirimize yansıtıyoruz. Buna doyum deniyor, huzur deniyor, sevgi deniyor.
İyi ilişkinin göstergesi nedir?
Saim Koç: Baş başa kaldığında rutin konuşmaların dışında kendi dünyanda mı yaşıyorsun yoksa hakikaten keyifle uzun saatler bir sohbetin içine mi dalıyorsun. Bu, iki tarafın hâlâ birbirine anlatacak çok şeyi olduğunu gösteriyor, ama gelişmeyen bir bireyin böyle bir şey yapma şansı yok. Bu çok boyutlu bir şey. Duygusal, zihinsel, cinsel, ruhsal boyutları var. Hangi alanda gerileme varsa, o alanda bir başka arayış başlar.
Peki eğitimlerde insanlara ne veriyorsunuz?
Nil Gün: Bizim eğitimlerde esas yaptığımız, kişinin kendisini sorgulaması. Bir, kendisini objektif olarak algılamaya, değerlendirmeye başlaması. İki, kendisinin temel değerlerinin ne olduğunu görmesi. Üç, nasıl bir insanı hayatına çekmek istediği. Ama eğer partnerinde olmasını istediğin özellikler sende yoksa o partner de seninle olmaz.
Eğitimlerden sonra ne oluyor?
Nil Gün: Eğitimlerde bu temelleri verince insanlar karanlıkta aşık olmak yerine daha bilinçli seçimler yapıyorlar. Karanlıkta aşık olurlar, ışık yanınca da gerçek yüzlerini görürler birbirlerinin. Sonra biri “Sen değiştin” der. Değişen bir şey yok. O aşkın körlüğüydü.
Burada kadına düşen farklı bir görev var mı?
Nil Gün: Kadınlar değiştikçe erkekler değişiyor. Bu bir gerçek. Erkekleri değiştirecek olan da kadınlar. Çünkü erkek çocuklarını yetiştirenler kadınlar. Kadın değişirse ve kararlı bir şekilde davranırsa, erkek de o kadını kaybetmek istemiyorsa değişiyor zaten.
Saim Koç: Bizim eğitimlerimize bir çift katılmıştı. Aralarındaki çelişkiler had safhaya çıkmıştı. Kendi ifadeleriyle, eğer eğitime katılmamış olsalardı en fazla bir yıl daha sürükleyebilecekleri bir ilişkiydi. Bir çocukları da vardı. Eğitimde karakterlerinin birbirine zıt olduğu ortaya çıktı. Biz dedik ki: “Çok zor işiniz, imkansız diye bir şey yok ama zor. Çok özen göstermeniz gerekir.” Hakikaten başardılar. Aradan üç dört yıl geçti, her geçen gün ilişkilerinin daha iyiye gittiğini öğrendik sonradan.
Nil Gün: Birçok insan şöyle düşünebilir: “İlişkilerin eğitimi mi olurmuş?” Elbette, her şey gibi bunun da eğitimi olur. Bir insanın mutluluğunun yüzde 50’sini ilişkileri belirliyor. Diğer yüzde 50’si iş ve sosyal yaşamdaki doyum, sağlık gibi şeyler. Bu olmadı mı diğerlerinin hepsi de olsa eksik hissediyorsun kendini. Çünkü dünyadaki tüm güç çabası, iktidar, mücadele, para, pulun altında yatan sevme ve sevilme arzusu.
Bu tür eğitimler özellikle hangi koşullarda alınmalı?
Nil Gün: Bir, evlenmeden önce bu tür eğitimler mecburi olmalı; iki, çocuk sahibi olmadan önce. Anne babanın ilişkisinin sağlıklı olmadığı ortamda çocuklar sağlıklı yetişemiyor. Ayrıca anne babaların çocuklarına yapacakları en büyük iyilik, onları bu tür eğitimlere katmalarıdır. Bugüne dek buraya gelen en genç kız 13, en genç erkekse 15 yaşındaydı. En büyük katılımcımız ise 64 yaşındaydı. En önemli eğitim hayat eğitimi. Onun için buradaki eğitimlerin tümüne Yaşam Okulu diyoruz.