Annem ne zaman bir şeylere içlense ya da birine hasret kalsa “Ahh, ahh bir kuş olaydım da gökyüzünde olaydım, kanatlarımı çırparak istediğim yere gideydim” derdi. Bu cümleler ağzından dökülürken, kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldırır, gözleri ile sanki gökyüzünde bir kuşun süzülüşünü takip ediyormuşçasına bakarak, cümlesini tamamlardı.
Sebebini bilmediğim bir şey, annemin hüzün kokan cümlelerini dinlerken beni de hüzünlendirirdi.
Küçük yaşlarda şahit olduğum bu sahne kafama kazınmıştı adeta.
Aradan yıllar geçip de, ben koca kız olduğumda, annemin ne demek istediğini işte o zaman anlayabilmiştim.
Kuşlar anneme özgürlüğü çağrıştırıyorlardı demek. Kanatları vardı, kimsenin yardımına gerek duymaksızın uçuyorlardı. Sadece uçuyorlardı…
Kimseden izin de almıyorlardı üstelik annem gibi!
Oysa annem, babamın izni olmadan hiçbir yere adım atamıyordu. Sevdiklerine özlem duyuyor ama her seferinde kafası estiğinde gidemiyordu.
“Annem evdeki sıkıyönetimden çok bunaldığı anlarda da “Bu ev benim hapishanem” derdi zaman zaman. Pek haksız da sayılmazdı.
Babamla evlendiği yıllar, sadece Kürtçe konuşabildiği için, tek kelime Türkçe bilmediğinden hapishanesinde hiç sesini duyuramamış babama. Gerçi Türkçe öğrenip konuşmaya başlayınca da bir şey değişmemiş annemin hapishanesinde.
Ta ki aradan kırk yıl geçip de, yaşlılık kapılarına dayanıncaya kadar.
Evet kırk a yakın seneyi devirdikten sonra, annem lafını esirgemeden söyleyen bir kadın haline gelmişti ama bu kezde babamın kulakları ağır işitiyordu artık.
Artık annem bir yerlere gitmek için babamdan izinde almıyordu. Artık kanatları vardı ama kırıktı. O kırık kanatlar annemin her iki kolunun altına sıkıştırılmış, yürümek için yardım aldığı bastonlarıydı.
Özgürlük denince “kuşlar” ve “kadınlar” beynime böylelikle kazınmıştı annemin avuçlarından akıp giden hayat hikâyesi ile birlikte.
Ben annemin kaderini yaşamamalıydım. Nitekim yaşamadım ya da bir yerlere istediğim zaman gidebilmeyi “özgürlük” diye düşündüm.
Şimdi bunun adı gerçek anlamda “özgürlük” mü oluyordu peki…
Hayır gerçek anlamda “özgürlük” dediğimiz şey, her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi isteğine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi, verdiği kararları hayata geçirebilmesidir.
Bu ülkede kendi haklarının farkında olmayan, gerçek anlamda özgürlüğün ne demek olduğunu bilmeyen, kendi değerinin bile farkında olmadan yaşayan onca kadın varken bu ülke gerçek anlamda “özgür” mü peki?