“Başkalarının hayatına güneş ışığı getiren kişinin yaşamının karanlık olması mümkün değildir. Getirdiği ışık önce onu aydınlatır.”
California’da yaşadığım yıllarda okullarda çocukların “self- esteem”ini yani değerlilik ve yeterlik duygularını artıran faaliyetlerde çalışıyordum. Bu konuda okullarda “self- esteem” dersi veren ustaların yanında gönüllü “çıraklık” yapıyordum. Orada tanıştığım ustalardan biri de Helice Bridges idi.
Size biraz Helice’i tanıtayım. 1979 yılında Helice, San Diego Açlık Projesi’nde başkanlık görevini üstlenmişti. O dönemde binlerce kişiyle kurduğu ilişkide, insanların bir başka konuda fena halde aç olduklarını gördü: Takdir edilme açlığı.
Fark Yaratanlar Organizasyonu 1982’de kuruldu. Helice, insanların çoğunun mutsuz ve özgüvenden yoksun olduğunu, hayatlarının pek de önemli olmadığına inandıklarını fark etmişti. Kendi hayatlarının başkaları için önemi olmadığını, kimsenin kendilerini umursamadığını düşünen bu insanlar, çevrelerine de aynı derecede umarsız davranıyordu.
Fark Yaratanlar Organizasyonu, şu gerçeğin farkına vardı. Bir insan, başka bir insandan takdir gördüğünde, başkasının hayatı üzerinde olumlu bir etkisi olduğunun farkına vardığında, bu kişinin self-esteem derecesi hızla yükseliyordu. Self-esteem yükseldiği oranda, bu kişiler kendilerini daha değerli hissediyor ve çevrelerine daha yararlı bir insan olmak için çaba gösteriyorlardı.
Bu araştırmanın sonucunda Helice “Ben Fark Yaratan Bir İnsanım” seremonisini yarattı. Üzerinde altın harflerle “Ben Fark Yaratan Bir İnsanım” yazan mavi kurdele hazırladı. Mavi kurdele, kurdeleyi veren kişi tarafından göğsünü kurdele takılan kişinin özgün değerini tanıdığının, kendisi için bir fark yarattığının tanınmasının sembolüydü. Kurdeleyi alan kişiyi, tüm rüyalarının peşinden gitmesine teşvik ediyordu.
Mavi Kurdele Seremonisi aracılığıyla, bugün dünyanın değişik yerlerinde on milyonu aşkın insan, kendilerinin en iyi versiyonu olarak, içlerindeki gücü ortaya çıkararak, hem kendi hem başkalarının hayatlarında fark yaratmanın hazzını yaşıyor.
Helice, uluslararası platformda, her yaşta çocuklara ve yetişkinlere, toplumlarında nasıl pozitif değişim yaratabileceklerini öğretiyor.
Helice, çocukların self-esteemini yükselten çalışmalarıyla Barbara Bush, Abdul Cabbar ve Norman Cousins’e verilen ödülü paylaştı.
1992’de Rio de Janerio’da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Toplantısında eski ABD başkan Yardımcısı Al Gore, Dalai Lama ve diğer global liderlerle birlikte konuşmacı olarak katıldı.
Mavi Kurdele Seremonisinin hikayesinin filmi yapılarak, ülke çapında televizyon kanallarında yayınlandı.
Helice’in yaşam enerjisine hayrandım. Onu tanıdığım yıllarda ismi daha henüz pek duyulmamıştı. Ama ben de bir gün onun yaptığını kendi ülkemde yapmayı hayal ediyordum.
Veeee harika haber. Ondan ve diğerlerinden öğrendiğim self- esteem geliştirme tekniklerini nihayet bir okulda uygulamaya koymaktan dolayı mutluluk içindeyim. Türkiye’ye döndüğüm yıllardan beri bir gün bunun gerçekleşeceği hayalini hep taşıyordum. Hayalim, okullara “self-esteem” yani “Benlik saygısı” dersinin girmesiydi. Bu konuda ilk adımı önce bir okulun öğretmenlerine “Özgüven Gelişimi” eğitimi, sonra öğrencilere ders vererek attık. Eğitimi almış öğretmenler aracılığıyla dersler tüm sınıflarda uygulanıyor. Çok heyecanlıyım doğrusu. İçim kıpır kıpır.
Self-esteem ya da Benlik Saygısı (aslında Benlik Saygısı da karşılamıyor tam olarak self-esteem kelimesini ama tam karşılığı da yok, özgüven, özsaygı, öz-farkındalık, öz-sevgi, öz-sorumluluk, öz-değer karışımı bir şey) kişinin kendisi hakkında olumlu düşünce ve duygular beslemesi ve bunun davranışlarına da yansıması olarak tanımlanabilir. Benlik saygısı yüksek kişinin kendisiyle ilgili düşünce ve duyguları ile, başkalarının onun hakkında düşündükleri ve hissettikleri arasında fark yoktur. Yani başkaları da onunla ilgili olumlu düşünce ve duygular besler. Kısaca; kerameti kendinden menkul kişinin kendisine duyduğu narsistik tapınma değildir self-esteem.
Neyse amacım burada self-esteem tanımı yapmaktan ziyade, Helice’in geliştirdiği bir tekniği okullara… ve hayata yaymak. Onun “mavi kurdele” seremonisini, biz okulda mavi kurdelenin ucuna bir de kırmızı kalp koyarak geliştirdik. Darısı diğer okulların başına.
Şimdi sizinle paylaşacağım hikaye, Helice’in yöntemini kendi sınıfında uygulayan New York’lu bir öğretmenin hikayesi.
Öğretmen, lise son sınıf öğrencilerinin her birine, kendisinin ve başkalarının hayatında yarattıkları farkı onlara söyleyerek ne kadar değerli olduklarını ifade etmeye karar verdi.
Her öğrenciyi birer birer sınıfın önüne çağırdı. Önce onlara kendisi ve sınıf için nasıl fark yarattıklarını söyledi. Her öğrenciyi özel olarak takdir etti. Sonra her birinin göğsüne altın harflerle yazılı “Ben Fark Yaratan Bir İnsanım” yazılı mavi bir kurdele taktı.
Sonra, takdir edilmenin toplumda nasıl bir etki yaratacağını görmek için bir ders projesi gerçekleştirmeye karar verdi. Her öğrenciye üç kurdele daha verdi. Kendi çevrelerinde bu takdir seremonisini yapmalarını söyledi. Bir haftanın sonunda öğrenciler sonuçlarıyla birlikte sınıfta sunum yapacaklardı.
Sınıftaki çocuklardan biri bir şirkette alt derecede yönetici olarak çalışan bir adama gitti. Ona kendisine kariyer planlamasında yardımcı olduğu için şükran duyduğunu söyledi ve göğsüne mavi kurdele taktı. Sonra ona iki kurdele daha verdi. “Takdir etmekle ilgili bir sınıf projemiz var” dedi. Onun da takdir ettiği bir kişiye gidip göğsüne mavi bir kurdele takmasını ve üçüncü kurdeleyi ona verip onun da aynı şeyi bir başkasına yapmasını söyledi. Takdir seremonisi böylece sürüp gitmeliydi. Genç yöneticiden kendisini de sonuçtan haberdar etmesini rica etti.
Aynı gün akşama doğru, genç yönetici, üst düzey yöneticisinin odasına gitti. Üst düzey yönetici asık suratlı ve huysuz bir insan olarak tanınıyordu. Genç adam, yöneticisine oturmasını rica etti ve yaratıcı bir dehaya sahip olduğu için ona hayranlık duyduğunu ifade etti. Yönetici şaşkınlık içindeydi. Genç yönetici mavi kurdeleyi göğsüne takmak için izin istedi. Şaşkın vaziyetteki üst düzey yönetici “Tabii, olur” dedi.
Genç yönetici mavi kurdeleyi, patronunun ceketine, yüreğinin üzerinde bir yere taktı. Üçüncü kurdeleyi de ona uzatarak, “Bana bir iyilik yapar mısınız? Bu ekstra kurdeleyi alıp, takdir etmek istediğiniz birinin göğsüne takar mısınız? Bu kurdeleleri bana veren liseli çocuk bir okul projesi hazırlıyor ve takdir seremonisinin insanları nasıl etkilediğini araştırıyor” dedi.
O akşam, üst düzey yönetici evine geldi ve on dört yaşındaki oğluna kendisiyle konuşmak istediğini söyledi.
“Bugün başıma olağanüstü bir şey geldi. Ofisimde oturuyordum ve genç yöneticilerimden biri odama girdi. Bana hayranlık duyduğunu yaratıcı bir deha olduğum için bana mavi bir kurdele taktı. Düşünebiliyor musun? Benim yaratıcı bir deha olduğumu düşünüyor. Sonra üzerinde “Ben Fark Yaratan Bir İnsanım” yazan bu kurdeleyi ceketime, yüreğimin tam üzerine iliştirdi. Bana fazladan bir kurdele daha verdi ve benim de takdir ettiğim birisini bulmamı söyledi. Eve gelirken arabada kurdeleyi kime takacağımı düşünüyordum ve seni düşündüm. Seni takdir etmek istiyorum” dedi.
“İş hayatında günlerim çok yorucu geçiyor. Eve geldiğimde sana pek fazla ilgi gösteremiyorum. Bazen sana okul notların iyi olmadığı ya da odan çok dağınık olduğu için bağırıyorum, ama bu akşam, seninle beraber olmak istiyorum ve sana hayatımda nasıl fark yarattığını söylemek istiyorum. Annen ve sen hayatımdaki en önemli insanlarsınız. Sen harika bir evlatsın ve seni seviyorum!”
Çocuk şaşkınlık içindeydi ve ağlamaya başladı, ağlıyor ağlıyor ağlıyordu. Ağlamasını durduramayarak hıçkırıklara boğulmuş, katıla katıla ağlıyordu.. Tüm bedeni hıçkırıklarla sarsılıyordu. Gözyaşları kucağına damlarken, başını babasına doğru kaldırdı, titrek bir sesle, “Ben de yarın intihar etmeyi planlıyordum baba. Çünkü beni sevmediğini düşünüyordum.”
Babanın takdiri, çocuğun hayatında büyük fark yaratmıştı. Yaşamla ölüm arasında bir fark.
Herkes takdir edilmek ister ama takdir etmek konusunda cimriyizdir nedense. Daha doğrusu birisiyle ilgili olumlu düşünce ve duygularımızı dile getirmeyi pek aklımıza getirmez, nasıl olsa onların bunu bildiklerini ya da hissedeceklerini varsayarız.
Bugün fark yaratan insan ol. Sevdiklerini, hatta çok yakından tanımadığın halde takdir ettiğin kişileri takdir etmek için adım at. Takdir edilmek yaşama sevincini ve gücünü artırıyor.
İster mavi kurdeleyi, ister kırmızı kalpli mavi kurdeleyi takdirinin sembolü olarak ver sevdiklerine, öğrencilerine, çalışanlarına, patronuna, bakkalına, kapıcına. Birilerine “iyi ki varsın” dediğimizde kendi varlığımızı da onaylamış oluyoruz. Var eden var olur. Varolmanın dayanılmaz hafifliği bu.
Birisini seviyor musun? Ona söyle.
Birisi senin hayatını olumlu etkiledi mi? ona telefon et. Hayatında fark yaratan birileri oldu mu? Onlara mektup yaz, not yaz, kart yaz ya da e-mail gönder.
Bu insanlara duygularını ifade etmek için bir gün daha beklemeden harekete geç. Özellikle yazılan şeyler, daha kalıcı olur. Çekmecende sakladığın mektupları bir düşün. Yazılarak paylaşılan duygular özeldir. Bu mektupları, kartları özellikle kendini mutsuz hissettiğin günlerde okumak, bir antidepresan ilaçtan çoook daha etkilidir; ne kadar şanslı ve mutlu olduğunu hissedersin birdenbire.
Hayat, söylenmemiş sözleri ertelemek için çok kısadır. Yazdığın birkaç cümle, öylesine büyük fark yaratabilir ki.
Kendi fark yaratan deneyimlerinizi de yazın ve bu sayfada paylaşalım. Ne dersiniz? Kim bilir, ilginç öykülerinizle bir kitap bile ortaya çıkabilir.
Helice’in yaptığı gibi, biz de mavi kurdeleleri, eğer talep gelirse Kuraldışı Eğitim ve Danışmanlık olarak isteyen kişilere, gruplara, organizasyonlara hazırlayıp sunmayı düşünüyoruz.
Gelirinin tümüyle ihtiyacı olan okulların bazı gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyoruz.
Bu da bir fark yaratmaktır. Gelin, birlikte fark yaratalım!
*Arşivden