Son zamanlarda, her kendimi keşfediş anımda, bakıyorum ki sadece ben etkilenmemişim yaşadıklarımdan. Tüm çevremde bir şeyler olup bitiyor.
En basit ve değişik olan son iki keşfim şunlardı:
Ne zaman gelecek korkusu hissetsem kalbimde, tüm bedenim geriliyor, özellikle içimdeki o yaralı savaşçı ele geçiriyor beni. İşini, kalbime inceden çizikler atmakla gayet rahat yerine getiriyor. Kanayan kalbim, akmasın o can içinden diye iyice geriliyor ve hooooooooop elektrikler kesilmiş. İnisiyatif almaktan ne kadar çok korktuysam o kadar uzun süre karanlığın içinde kalıyorum. Bu üst üste beş gece gerçekleşince fark edebildim. Sonuncusunda bir trafonun yanındaydım ve tüm mahalle karanlığa gömüldü. Ben de gömülmüyor muyum sanki kendimi her ortaya koymadığımda?
Ve ne zaman, içimdeki dişinin o ferahlatıcı akışına engel olup kadınlığımla kendimi ortaya koymasam, bu sefer de sular kesiliyor, hatta reglim de kesiliyor. Bir şeyler tıkanıyor. Kilitleniyor, tıpkı o özgürce kadınlığımızı ortaya koyamadığımız anlarda, kendimizi kilitlediğimiz hapishanemizin içinde bedbaht oturuyor olmamız gibi. İçimiz çürüyor git gide.
Oysa akmak, hayatla bir olmak gerek.
Beni akışta tutan ne biliyor musunuz? Şarkı söylemek. Senelerce deliler gibi korktuğum tek şey. Bu kadar kendini tanıma, geçmişin çöplüğünü temizleme, ardından kendini aksiyon ile ortaya koyma uğraşımın içinde, sonunda kendimi hazır hissedip gittim o korkutucu yere. Bana ne söyleneceğini bilmeden. Şan dersi ön görüşmesine anlayacağınız. Toplamda iki dakikacık o zaman dilimi, benim kulağım var mı yok mu diye yapılan testin de zamanı ayrıca, bir ömür gibi geldi bana.
İki dakika sonra, evet kabul edilmiştim. Aman Tanrım, bir insanın enerjisi otuz saniye içinde tavan yapar mı? Yaparmış, anladım.
Bir süredir ders alıyorum şimdilerde, şarkı söylüyorum yahu. Ben şarkı söylüyorum. Kulaklarımın defalarca duymaya ihtiyacı varmış bu sözü.”Ben, şarkı söylüyorum.”
Aynaya bakıp yaparken egzersizlerimi kendimi nasıl geriyorum farkına varıyorum adım adım. Hocam bana, nerede nasıl gerdiğimi kendimi, gösteriyor, anlatıyor. Ve nasıl rahatlayacağımı gösteriyor.SAYFA-BOLUMU
Tiz seslere çıkmakla ilgili bir korkum var mesela. Onu da aşmanın yollarını anlattı. Tiz ses çıkarmak demek, şirret kadın olmak demek ya toplumda şirret olup beğenilmemek o harika seslerden mahrum kalmamla noktalanıyor.
Doğru nefes alınca ne kadar güzel harmoni yaratabildiğimi görmek ise ayrı bir keyif.
Şimdi biliyorum bu süreç devam ederken önüme sahneye çıkma faslı gelecek.
Ödüm patlıyor yine ve ben o aslan, kaplanlar arasından geçip çıkacağım sahneye, biliyorum.
İnsanın en korktuğu kendisini kendi olarak ortaya koymakmış, bu günlerde anladım bunu.
Yani ya öleceğim yaşarken, gömeceğim tüm incilerimi, yaratımlarımı ya da aslan, kaplan demeden yürüyeceğim bu yolu, kendimi deneyimleyeceğim.
Ve daha bitmedi ki, beste yapıp albüm çıkarmak gelecek önüme, işte o zaman çevrem dışında da daha çok kişiye ulaşma şansım olacak. Bazı insanların kalplerine tohum atacağım, toprakları benim tohumlarımı kabul ederse orada güzellikler çiçeklenecek.
Hem kendine hem bütüne yararlı olmaya başlamanın adımlarını, tüm sıcaklığı ile yüreklerinde, kanlarında, canlarında, nefeslerinde hissedecekler. Çünkü duyacaklar beni. Kalpleri ile dinlerlerse.
Sonunda da hep birlikte bakacağız ki bu dünya bizim, biz onunla uyumlanabiliyoruz. Beşiğimize saygı duyacağız. Kendimizi de onun kadar seveceğiz ve BİR olacağız.
Bana, bunu yaparken ilham olan herkese kalbimden teşekkürler. Onların ışığı benim ışığımı nasıl harekete geçirdiyse, şimdi meşaleyi taşıma sırası bende.