Yüreğim ‘’Sahile! Sahile!’’ diye pıt pıt iki kez attı o sabah.
Çağrıyı alır almaz dümeni o tarafa kırdım.
Yağmur da atıştırmaya başlamıştı ve hızlanacağı, göğün suratını asıp kendini karartmasından belliydi. ‘’Dön geri! Sırılsıklam edeceğim seni’’ deyip gözümü korkutmaya çalıştıysa da başaramadı. O çağrıyı aldığımda beni hiçbir kuvvet yolumdan çeviremezdi.
Kızımı okuluna bırakıp çoktan sahilin yolunu tutmuştum. Sahile varıncaya kadar gökyaşlarıyla yıkadı beni gökyüzü. Dediğini yapıp sırılsıklam etti. Sonra da kurutma makinesini çalıştırmış gibi nefesini deli bir rüzgâra çevirip üflemeye başladı üzerime üzerime. Bir yandan üşüyüp bir yandan yürüyerek ısınmaya çalıştım.
Denizin sesi gökyüzünün nefesiyle uyum içinde alıp götürdü beni benden içre bana.
Denizin içine uzanmış kayalığın üzerine beton dökülerek yapılmış kordonun sonuna doğru yürüdüm. Bu güzelliğin keyfini daha yakından yaşamak üzere banklardan birine seğirttim.
Deniz azgın dalgalarıyla kayalığı yalayıp geri dönüyordu. Bank ıslaktı, ben de ıslaktım nasılsa, tereddütsüz oturdum.
Kapadım gözlerimi, açtım yüreğimi, rüzgârın ve denizin senfonisine bıraktım kendimi.
Dalgalar betonun üzerinden aşıp ayaklarımı gıdıklamaya başlayınca dizlerime kadar ıslandığımı fark ettim. Islaklığı ve soğuğu ürpererek iliklerime kadar hissettim.
Gözümü açtığımda betonun üzerindeki denizyıldızlarına gözüm takıldı. Dalgalarla sürükleniyorlar ve betona takılıp kalıyorlardı.
Denizyıldızları ve adamın öyküsü geldi hemen aklıma.
Hani diyordu ya genç adam: “Ama görmüyor musun? Kilometrelerce sahil var ve boydan boya denizyıldızı ile dolu. Senin yalnız başına gösterdiğin bu gayret sonunda ne değişecek ki?”
Yaşlı bilge de, karşısındaki genç adama anlamlı anlamlı baktıktan sonra eğilerek yerden bir denizyıldızı daha alıp onu okyanusa fırlatırken şöyle cevap veriyordu: “Bak. Onun için çok şey değişti!”
Yaşlı bilge gibi, denize atabildiğim kadarının kaderini değiştirebilmek ümidiyle kalktım ve denizyıldızlarını bir bir denize atmaya başladım.
Ben attıkça her gelen yeni dalgayla yenileri gelip takılıyordu betona.
Attıklarımdan biri betonun altındaki kayalıklara takılıp kaldı. Gelen dalganın onu alıp gitmesini bekledimse de bir türlü takılıp kaldığı yerden kurtulamadı. Biraz daha ıslanmayı göze alıp indim kayalıklardan aşağı ve ayağımla kurtardım. Düştü diye sevinirken daha aşağıdaki bir başka kayaya takılıp kaldı.
Denizyıldızının bu oradan oraya takılıp kalan hali bana takıntılı insanları anımsattı. Bozuk plak gibi takılır ya bazıları, uğraşıp durursunuz onları takıldıkları noktadan aşırmak için, belki aşırırsınız da. Ama onlar takıntılı yaşamayı öyle benimsemişlerdir ki bir takıntıdan kurtarırsınız bir başka şey buluverirler takılıp kalacak. Öyle de sıkı yapışırlar ve direnirler ki kurtarabilene aşk olsun. Yorulur ve takıntılarıyla baş başa bırakmaktan başka çare bulamazsınız.
Denizyıldızını takıldığı yerde kaderiyle baş başa bırakıp öylece izledim ve daha fazla zorlamayıp takılmasına izin verdim.
Takıntılı insanları da yukarıdan izleyip, nerede ve nasıl, ne kadar süre boyunca takılmak istiyorlarsa buna izin verip kendimizi boş yere ıslatmamak en hayırlısı diye düşündüm.
Denizyıldızını takıldığı yerde bırakıp betonun üzerindekileri geldikçe attım aşağıya.
Yüreğim beni denizyıldızlarını kurtarmam için mi buraya getirdi acaba diye de düşünüp durdum atarken.
Öğleye kadar vaktim olduğundan, işim yüreğimin götürdüğü yere gitmek olduğundan, vaktim dolana kadar her gelen denizyıldızını kurtarmayı iş edindim kendime.
Rüzgâr hızını kesip dalgalar küçülünce betonun üzerine çıkmaz oldu denizyıldızları ve benim de edindiğim iş sona erdi.
Anladım ki denizyıldızı da olsa ne yaparsak yapalım kendisi istemiyorsa kaderini değiştirmemiz mümkün değil hiç kimsenin.
HÜLYA GÜLTEKİN