Eskiden tepki ağır basarken şimdi etki ağır basıyor.
Bu, beni bana çok iyi hissettiren, beni özüme yaklaştıran ve bana güç katan bir gelişme.
Gerçekten de duygularımızın sorumluluğunu aldıkça, yaşadıklarımızın anlamları da değişiyor. Olumsuz bir davranışa maruz kaldığımızda, davranışın sahibinden çok davranışa odaklanırsak, o davranışın ardında yatan gerçek sebebi görmeye başlıyoruz.
Sebebini bildiğimiz olaylar, ne kadar kötü olursa olsun, bizi korkutmaya ya da kızdırmaya yetmiyor gerçekten de. Artık eskisi gibi canımızı yakamıyor, aksine, o davranışın altında gizlenmiş gerçek sebebi görünce anlayış ve empati duygumuz da gelişiyor.
Ve o davranış bizim için ‘kötü’ olmaktan çıkıyor…
Kişinin bunu neden yaptığını ve bu davranışa tepkisel olarak neden ihtiyaç duyduğunu anlamak, bizde oluşabilecek kızgınlık duygusunu sihirli bir şekilde yok ediyor.
Eğer maruz kaldığımız davranış bizde kızgınlık, alınganlık veya benzeri bir tepki yaratıyorsa, bu sefer de karşımızdaki kişinin bize ayna tuttuğunu fark ediyoruz.
Neticede bizde bir karşılığı var ki tepki gösteriyoruz…
Tepki gösterdiğimiz davranışın bizde neye karşılık geldiğini bulmaya çalışıyoruz. Öncelikle bize yaşattığı duygunun hangi duygu olduğunu bulmaya odaklanıyoruz. ‘Böyle hissetmeme sebep olan duygu ne?’ sorusuna cevap arıyoruz.
Bu soruyu objektif kalarak sorabiliyorsak, cevap gecikmeden geliyor zaten…
Tepki gösterdiğimiz olayların hepsi de, gerçek sebebini öğrenmeye çalışmadığımız olaylardır.
Ama karanlıkta kalmış sebepler bir bir ortaya çıkınca, korku da kızgınlık da ruhumuzu terk ediyor.
Karanlıkta kalmak, ruhumuza her zaman acı vermiyor mu zaten?
Çocukluğumuzda da en çok korktuğumuz şey karanlıkta kalmak değil midir?
O karanlıkta ne olduğunu bilmediğimiz çocukluk yıllarında, karanlığın içinde aslında var olmayan bir sürü korkutucu şekiller gördüğümüzü zannederiz. Bir sürü yakıştırmalarda bulunuruz. Orada bir yerlerde bir ‘öcü’ vardır ve o bizi sürekli korkutuyordur.
Öcü diye tabir ettiğimiz şey, aslında bilinmezliğin ta kendisidir!
Lambayı yaktığımız anda yaşananların gerçek olmadığını anlarız.
Aynen sebebini bilmediğimiz davranışlara da yaptığımız gibi.
Lambayı yakmazsak, o kişi hakkında bir sürü varsayıma gireriz, onun adına kararlar veririz, bizi artık sevmediğini düşünürüz, bizden uzaklaşmak istediğini sanırız ve kendimizi buna inandırmaya yetecek kadar senaryo üretmeye devam ederiz.
Bu aşamada yapacağımız en büyük yanlış, bu hislerle ve bu varsayımlarla ona tepkisel bir davranışta bulunmaktır.
İşte o zaman gerçekten de kişiyi kendimizden uzaklaştırırız.
Ve bir sonraki yanılgıyı yaşamamız kaçınılmazdır, çünkü ne kadar da doğru varsayımlarda bulunduğumuz ve yine haklı çıktığımız yanılgısına düşmüşüzdür.
Ama maruz kaldığımız davranışların ardındaki belirsizliği yok etmeyi başarırsak, suçlama, kin, öfke, kızgınlık, affedememe gibi duyguları da aşabiliriz.
Hele hele bize tutulan aynaları da fark etmeye başladığımızda, objektif bakış açımızda müthiş açılımlar yaşanabilir.
Aslında tüm bunlar, çok da zevkli birer yaşam egzersizi oluşturuyor.
Düşünsenize, birileri bize olumsuz bir şey söylüyor ya da olumsuz bir davranışta bulunuyor ve biz o davranış kalıbının sebebinin farkındaysak, o kişinin hayatı ve geçmişi hakkında bir anda bilgi sahibi oluyoruz.
Yok eğer sözkonusu olan bize ayna tutulması ise o zaman da derinlere gömdüğümüz kendi gerçeğimizle yüzleşiyoruz.
Bazen bir tek olumsuz cümle bile kişinin hayatı hakkında koca bir film şeridini harekete geçirmeye yetiyor.
Kendisinin bile farkında olmadığı bilinçaltı inanç kalıplarını ‘altyazı’ şeklinde okuyabiliyoruz. Onun nasıl bir anne baba geçmişi olduğunu ya da nasıl bir evlilik içerisinde bulunduğunu, hatta arkadaş çevresi hakkında bile bilgi sahibi olabiliyoruz.
Bu, empati, anlayış ve affetme duygumuzu geliştiriyor.
Gelişim yolculuğunda en güzel yaşam egzersizlerinden biri de bu diye düşünüyorum.