Bir sohbet esnasında hiç kimsenin söyleyecek bir sözü olmadığı bir anda oluşan sessizlik anlarına “Bir yerlerde kız doğdu galiba” deyimine sahip bir toplumuz. Yani bir kız bebeğin dünyaya gelmesi üzüntüyle, suskunlukla karşılanması gereken bir durum oluyor.

“Erkek adamın erkek evladı olur” erkekliği yücelten bir başka deyim. Kız evladı olanlar yeterince erkek olmuyor yani.

“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün.” Kız çocuklar, sırf cinsiyetlerinden dolayı hayata daha doğarken 1-0 yenik başlıyor.

Göster pipini yavrum amcalara.” Acaba böyle sapıkça bir söylem başka hangi toplumda var?  Çoğu oğlan bebeğin pipisi meydanda, çıplak bebeklik fotoğrafları vardır. Penis övünülecek bir uzuvdur. Ama kız bebeklerin banyoda çekilmiş fotoğraflarında “oralarına” bir köpük yerleştirilir.

Evlilik için kız ailesi kızı “verir“, erkek ailesi kızı “alır“. Kız alınıp verilen bir maldır. Zaten kız koca evine beyaz gelinlikle verilir, ancak beyaz kefenle geri alınır.

Ama iki beyaz arasında geçen günleri kapkaraymış, ne gam.

“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.” Zaten tek görevi de çocuğuna ve kocasına bakmak olmalı. Dışarıda işi ne? Kırsın bacağını, otursun evinde namuslu namuslu.

Elbette, dayakla terbiye edeceksin kadını. Böylece efendisine itaat etmeyi öğrenir: “Kocanın vurduğu yerde gül biter.”, “Kadın halı gibidir. Dövüldükçe güzelleşir.”,

“Kadın dediğin taktın mı koluna yakışmalı, çarptın mı duvara yapışmalı.

Zaten baba evinde de dayakla terbiye edilmeye alışıktır:”Kızını dövmeyen dizini döver.”

“On beşindeki kız ya erde gerek ya yerde.” Bu toplumda on beşlik hatta daha küçük yaşlarda kız çocukla evlenen 50-60 -70 yaşındaki  “zengin” adama şaşırıyor muyuz? Bu pedofiliyi onaylamasak da şaşırmıyoruz. Ama bir kadının sevgilisi ya da kocası kendisinden birkaç yaş bile küçük olsa nasıl da eleştiri yağmuruna tutuluyor, aşağılamalara maruz kalıyor. Sadece erkekler değil, özellikle kadınlar tarafından.

“Yemeğin salçalısı kadının kalçalısı”, “Gömleği gösteren ütü kadını gösteren g.tü”. Kadın bir cinsel obje.  Kullanılmamış ya da yeni bir nesneyi tanımlamak için de “kız gibi” tanımı yapılır. Erkekte bekâret aranmaz ama kız bakire yani kullanılmamış olmalıdır. Çünkü deneyimli kadın kıyas yapabilen kadındır. Başka erkeklerle kıyaslanma korkusu. Maazallah.

Zaten evlilik dışı cinsellik yaşayan kadın kötüdür, ahlaksızdır. “Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası.”

Bütün olumlu sözler erkekler için kullanılır.

Erkek sözü vermek, erkek gibi konuşmak… Erkek cesurdur, erkek yiğittir, erkek güçlüdür, erkek dürüsttür, aslandır, kaplandır.

Bir erkeğe “karı gibi” demek hakarettir. Cinayet sebebi bile olabilir.

Olumsuz sıfatların sahibi ise elbette kadınlardır.

Karı gibi kıvırmak, kız gibi ağlamak… Kadın kancıktır, kadın şirrettir, kadın şeytandır, kadın kalleştir.

Bir kadına “erkek gibi” demek iltifattır.

Evin, ailenin bütün yükünü kadın taşısa da kadın kaşık düşmanıdır. Keşke hiç yemeden içmeden sadece hizmet etse.

“Dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek yanaşmaz.” Erkeğin kolayca tahrik olmasından daima kadın sorumludur, kadın suçludur.  Bir saç telinin görünmesi bile erkeği tahrik etmeye yetebilir.

Hele şu “adam ” sözcüğü.

“Adam gibi adam/kadın”, “Adam olmak”, “Adam yerine koymak.”, “Adama benzemek”

Adam sözcüğü Âdem’den gelir.  Bu sözcüğü “insan” yerine kullanıldığı gerekçesiyle cinsiyetçi bulmayanlar var. Oysa sorun tam da burada. Dile yerleşmiş bir kalıp olması cinsiyetçi olmadığı anlamına gelmez. Niye adam= insan?  Niye “insan gibi” demiyoruz?  Niye “insanoğlu” diyoruz da “insan evladı” demiyoruz?

“Cennet annelerin ayağı altındadır” ama küfürlerin çoğu annelere ve annelerin cinsel organlarına yönelik.

Bana göre küfür ya da yemin olarak yaygınca kullanılan en vahim söz  “Anam avratım olsun.” Nasıl yani? Bir erkeğin annesi, onun avratı olursa bu ensest bir ilişkidir.  Sadece başkalarının annesi değil, erkeğin kendi annesi de nasibini alıyor bu iğrenç sözlerden.

Erkek egemen dili kullananlar, erkek egemen değerleri benimseyenler sadece erkekler mi? Kadınlar da kendilerini aşağılayan bu dili kullanmakta, bu değerleri benimsemekte sakınca görmüyor.  Hiçbir efendi, ona boyun eğen kölelerin desteği olmaksızın egemenliğini sürdüremez.  Efendileri yaratan kölelerdir. Kız ve erkek çocuklarını yetiştiren, onlara ilk eğitimlerini veren kadınlardır. Kadınların işbirliği olmaksızın erkek egemen değerler asırlardır devam edemezdi.

Erkeğin, “saçı uzun aklı kısa”ya yönelik şiddeti son dönemde baş döndürücü hızla tırmanışa geçti.  Nedeni de şu: Kadınlar uyanıyor. Kadınlar baş kaldırıyor. Kadınlar ömür boyu erkeğin kahrını çekmek yerine ayrılmak/boşanmak istiyor. Kadınlar iş hayatında olmak istiyor. Kadınlar kendi hayat gemilerinin miçosu değil kaptanı olmak, kendi hayatları üzerinde söz hakkına sahip olmak istiyor.  Kadın, “kadın gücü”nü keşfediyor. İşte bu, maço erkeği delirtiyor. Toplumsal erkek egemen değerlere sırtını dayamış, bedavadan iktidarda oturarak anne, eş, kız kardeş, kız evlat konumunda tüm kadınları sömüren, kadını erkeğin hizmetkârı olarak gören ucuz efendilik dönemi tehdit altında.  Köleler isyan etmiş durumda.

“Erkek gücü” denilen şey kas gücüyle başlıyor ve orada sona eriyor. Gerisi halüsinasyon.

Eğer erkeğin kadından “üstün” olduğu tek şey olan kas gücü, kadınla eşit olsaydı, kadın üzerinde şiddete dayalı hâkimiyetlerini bunca zaman sürdürebilirler miydi?  Ama “saçı kısa aklı uzun” erkek bu düzenin böyle devam edeceğini, konumunu şiddete başvurarak koruyabileceğini sanırken “aklı kısa” kadın, okuyor, öğreniyor, eğitim alıyor, kendini geliştiriyor. Erkeğe muhtaç olmadığını fark ediyor. Ekonomik özgürlüğünü kazanmak istiyor.  Kendi hayatının sahibi olmak istiyor. Bugün kitap okurunun yüzde 85’i kadın. Bireysel gelişim eğitimleri alanların oranı da benzer.

Bir erkek eğitildiğinde bir erkek eğitilir, bir kadın eğitildiğinde bir nesil eğitilir.

Ne kas gücü ne otoriter güç. Uyanan kadını hiçbir güç durduramaz.

Yetti artık!

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/yetti-artik/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/yetti-artik/" data-text="Yetti Artık!" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/yetti-artik/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img decoding="async" class="alignleft wp-image-3760 size-thumbnail" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2018/02/JW0rM3p-150x150.jpeg" alt="" width="150" height="150" />1952 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okudu.<br /> 1972 yılında gittiği Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde on dört yıl sürekli, on iki yıl da aralıklarla yaşadı. Kaliforniya’da alternatif sağlık, alternatif eğitim, insan potansiyeli ve hümanistik psikoloji alanlarında eğitim gördü.<br /> Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji eğitimleri aldı. California Jaycee’s organizasyonunda uzun yıllar bireysel gelişim alanında hizmet verdi. Sorunlu çocukların gittiği okullarda gönüllü çalıştı.<br /> International Council for Self-Esteem Türkiye temsilcisidir.<br /> Türkiye’de ilk kez 1993 yılında hipnoterapi yöntemiyle ağrısız ve ilaçsız, suda doğum yaptırdı.<br /> Basın dünyasında birçok dergide ve Güneş gazetesinde araştırmacı gazeteci ve köşe yazarı olarak çalıştı. Dört yıl Bilar ve Bilsak’ta haftalık konferanslar verdi. Değişik radyolarda (Enerji FM, Show Radyo, Best FM ve Radyo TRT1) Kuraldışı ve Ötesi adlı psikoloji ve bireysel gelişim eksenli programlar hazırlayıp sundu. TGRT’de hafta içi her gün, Nil Gün ile Yeni Bir Gün adıyla bir sohbet programı yaptı. Radikal gazetesinde psikoloji ağırlıklı dizi yazıları yayımlandı.<br /> Cine-5 kanalında Çekim Yasası programını hazırlayıp sundu. (2007)<br /> Amerika’da 1981, Türkiye’de 1989 yılından beri, bireysel ve kurumsal workshop çalışmaları yapıyor.<br /> Bireysel gelişim kavramının Türkiye’ye girmesinde ve birçok yayınevine yaptığı danışmanlıkla bu alandaki yayınların tanınmasında öncü oldu. Ayrıca uzun yıllardır ideali olan, okullara Özsaygı (Self-Esteem) derslerinin girmesi için ilk adımı attı ve özel bir okulda Özsaygı dersleri vermeye başladı.<br /> Çok sayıda kitabı, çevirisi; hipnomeditasyon, zihin programlaması, motivasyon ve çocuk eğitimi CD’si vardır. Ayrıca Bütünsel Kinesiyoloji alanında yaptığı çalışmaları içeren, Bedenin Bilgeliği adında kapsamlı bir DVD çıkarttı.<br /> Öncelikli hedefi, Bütünsel Kinesiyoloji (PiKi) eğitmenleri ve danışmanlar yetiştirerek eğitim, sağlık ve iş hayatı alanlarında topluma yararlı olmaktır.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This