Prof. Dr. F. Cankat Tulunay EACPT Onursal Başkanı,
Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanıdır.
Bu yazı klinik farmakoloji sitesinden özetlenerek alınmıştır.
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.
Bu yazı diplomalarını ilaç firmalarına satmamış, doktorların çoğunluğunu teşkil eden onurlu, dürüst, hastasının sağlığını düşünen, MARKASIZ doktorlara sunulur.
Nasıl oldu da ilaç firmaları halk sağlığından uzaklaşıp kaypak pazarlama makinelerine dönüştü ve hastaların kanını emmeye başladı?
Bir zamanlar ilaç endüstrisi idealist doktor, eczacı ve kimyagerler tarafından yönetilirdi. Kâr değil, halk sağlığı düşünülürdü. Türkiye de bu geleneği Aİ, EMBİL, İbrahim Ethem gibi eczacı ailelerle senelerce yürüttü. Ama bu gelenekten gelen eczacıların büyük kısmı pes ederek ya yabancı sermayeye satıldı veya çok uluslulara benzeyerek insan hayatını hiçe saymaya başladılar; geriye Aİ ve EMBİL gibi bir iki firma kaldı. Onların da bir süre sonra sermaye gruplarına satılması muhtemeldir.
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru sağlıkçıların yerini işletmeciler almaya başlayınca vahşi bir kâr amacı öne çıktı.
Bugün ilaç firmaları dünyadaki en kârlı işletmelerdir. ABD’de lobi faaliyetlerine en fazla para harcayan ilaç endüstrisidir. Nexium, Celebrex, Claritin, Viagra, Paxil, Prozac gibi milyon dolarların üstünde satan ilaçlar bırakın hayat kurtarmayı etkisi bile şüpheli kâr makineleridir ama pazarlamacılar tarafından ahlaklı-ahlaksız her yol denenerek cicili-bicili ambalajlarda satılmaktadır.
Dönüm noktası: Hastalık uyduran ilaç firmaları
Bir zamanların efsane ilacı Zantac, rakibi Tagamet’in benzeri bir ilaçtı ve Tagamet’e herhangi bir üstünlüğü yoktu. İlacın üreticisi ve Avrupa’nın en büyük ilaç şirketi İngiliz GSK, Zantac’ın üstünlüğünü gösteren araştırmalara keseyi öyle bir açtı ki binlerce tanıtım elemanıyla doktorları bombardımana tuttu. Öyle ki, Amerika’daki GSK, Marlboro kızlarına benzer özel giyimli, alımlı kızları mesai sonu hastane kapılarından erkek doktorları alıp en yakın bara götürmeleri için tuttu.
GSK’nın amacı sık görülen basit bir semptomu ciddi bir hastalık gibi göstererek doktorlarla hastaların ilacı kullanmasını sağlamaktı; bunda da başarılı oldular. Binlerce senedir var olan basit mide yanmasının, kronik reflü belirtisi olduğunu işleyerek reflü hastalığını yarattılar. Milyonlarca insan daha önce mide yanmalarında kullandıkları basit karbonat ve soda yerine Zantac kullanmaya başladı.
GSK’nın bu pazarlama hilesi ilaç endüstrisinde standart prosedür haline dönüştü ve firmalar basit semptomları abartarak veya hastalıklar uydurarak ilaçlarını satmaya başladılar. Bu operasyonda en büyük desteği maalesef satılık doktorlardan buldular ve o doktorları her türlü yöntemi deneyerek kendi markalarına esir ettiler.
Büyük firmaların kâr hırsı o hale geldi ki bırakın etkisiz ilaçları pazarlamayı, son derece zararlı, ölümlere sebep olan ve hiçbir işe yaramayan ilaçları da hastaların hayatı pahasına pazarlamaktan çekinmez oldular. Bu ilaçların bir kısmı, binlerce kişinin ölümünden sonra piyasadan kalktı. (VIOXX gibi)
Seks karşılığı tanıtım faaliyetleri
Vahşi rekabet ahlaksızlığı da beraberinde getiriyor. İlaçları satabilmek için firmalar doktor, eczacı, bürokrat ve diğer ilgililere (politikacılar dâhil) rüşvet veriyorlar. Bunun son örnekleri Novartis’in, eczacılara % 5 komisyon verdiği iddiası ile açılan milyonluk davadır. TAP Pharmaceutical aliyhine, doktor ve hastane yöneticilerine rüşvet iddiası ile açılan davada (prostat kanser ilacı LUPRON ile ilgili olarak) şirket 875 milyon vermeyi kabul etmiştir…
Para dışında doktorlarla eczacıları golf ve kayak turnuvalarına götürmek, gemi turları düzenlemek ve İtalya’da olduğu gibi “REÇETE İÇİN SEKS” kampanyaları düzenlemek de var işin içinde.
Bizde ise olaydan en fazla acenteler kazanıyor; diğerleri kongrelerde yiyip içtikleri ile kalıyor. Bazen de bir firma 300 psikiyatristi yurtdışına götürüyor veya bir ulusal kongre Fas’ta yapılabiliyor!!!
İtalya’da 44 doktor, eczacı ve depocu 10 milyon euroluk soygun dolayısı ile tutuklandı. La Repubblica’nın haberine göre bazı firmalar doktor ve eczacılara paranın yanında Kolombiyalı fahişe de temin etmişlerdi!
Bu olay yalnız doktorlarla eczacılara rüşvet vermekle bitmiyor, ruhsatlandırma işlerini de kapsıyor…
Tabii Türkiye’de Kolombiyalı bulmak zor olduğu için bizde böyle şeyler hiç olmuyor(!!!) (Gerçi duyduğumuza göre, bir firmanın kurumsal ilişkiler sorumlusunun Balgat’taki garsoniyeri dolup taşıyormuş! Başka bir rivayet de bir yabancı ilaç firmasının genel müdiresinin Ankara Etap Otel’de bir gece bir komisyon üyesini ilaçları hakkında bilgilendirdiği yönünde!!!)
Yabancılarla aramızdaki tek fark bizde yolsuzluk yapan bürokratların zaman aşımı sayesinde ceza almadan paçayı sıyırmaları!
Markalı doktorlar her ülkede mevcut… Bunları her markada görebilirsiniz, bir gün Prozac’çıdır ertesi gün Paxil’ci olur, sonra alnına Risperdal’i yapıştırır. Yani parayı verenin düdüğünü çalar.
Bu paralar nereden gelir?
Daha önceki yazılarımızda ilaç firmalarının ilaç fiyatlarını nasıl abarttıklarını belgeleri ile yayınlamıştık. Örneğin aşı fiyatları son on yılda yüzde 2700 artmıştır. Hesaplamalara göre önümüzdeki 10 yılda aşı için 57 milyar dolar harcanacak.
On yıl önce aşı maliyeti 6 hastalık için üç lirayken bugün 11 hastalık için seksen liraya çıkmıştır!
Bu artış pnömokok ve rotavirus aşılarına bağlanıyor. Ve bu iki aşı sadece Pfizer, GSK ve MERCK tarafından üretiliyor. Kızamık aşısının maliyeti bir lira iken, maliyeti bundan çok farklı olmayan pnömokok aşısı bu firmalar tarafından kırk liraya satılıyor.
Bu aşırı-fahiş kârlardan elde edilen para ile her firma istediği kadar doktoru etiketleyebiliyor!