Türkiye’de ders verdiğim bir dönemin daha sonuna geldim. Hayatım bu düzende gelip geçiyor. Her defasında farklı bir süre boyunca burada kalıyorum; eski öğrencilerimle buluşup, yenileri ile tanışıyorum. Bu yılki derslerim toplam beş hafta sürdü. Beş hafta boyunca sabah öğle akşam haftanın her günü yoga dersi verdim. Baştan kaydolan bir grup öğrenci ile çalıştığım için sınıflarımla sağlam ilişki kurabildim.

Veda vakti bana her ayrılışımda ölümü hatırlatıyor. Sanki kısa bir süreliğine ölmüşüm gibi oluyor: Öğrencilerin hayatında yani. Bir ay boyunca beni her gün görüyorlar, sonra birden yokum. İlerleyen iletişim teknolojisi sayesinde temas halinde kalmak kolay gibi görünse de coğrafi mesafenin insanı ötekinden ayıran tartışılmaz bir gücü var. Gözden uzak olan sahiden de gönülden uzak kalıyor.

Vedaları hiç sevmiyorum. Fırsatım olsa kimseye çaktırmadan sıvışır giderim.

Bu beş haftalık yoğun ders verme sürecinde sadece öğrenciler değil, ben de çok şey öğrendim. Değiştim, geliştim, büyüdüm, olgunlaştım. Bilge bir yoga hocası bir zamanlar demiş ki: “Bir şeyi öğrenmek istiyorsanız onun hakkında okuyun, bir şeyi anlamak istiyorsanız o konuda yazın ve bir konuda ustalaşmak istiyorsanız onu öğretin.” Ben de verdiğim her yoga kursunda kendi hocamın yanında geçirdiğim zamanlardaki kadar çok şey öğreniyorum.

Son ders ileri seviye öğrencilerine hareketleri itina ile yapmalarını öğütlüyordum. Benim geldiğim Hatha Yoga sisteminde üç temel seri yıllarca tekrarlandığından insanın sıkılması ya da hareketleri yaparken otomatiğe bağlaması, mekanikleşmesi çok rastlanan ve yoga öğretisinin aksine çalışan bir durum. Benimle üç, dört, beş yıldır çalışan öğrencilerde böyle bir alışma hali gördüğümden dersi kesip bu konuda biraz konuştum. Hareketler hep aynı olsa da vücutlar aynı değil. Bir sabah uyandığımızda vücudumuzdaki hücreler toplamı bir önceki sabahkinden farklı. Sadece bu da değil: Bir önceki gün yediklerimiz, girip çıktığımız psikolojik durumlar, uyurken gördüğümüz rüyalar, manyetik gücü enerjimizi etkileyen ayın ve gezegenlerin konumu aslında her sabah yeni bir kişiye uyanmamızı sağlıyor. Bu değişiklikler birikince, mesela beş sene öncesi ile şimdi arasındaki farkı görmemiz kolay ama yavaş çekimde fark ediş o kadar da kolay olmuyor. Bunun sonucunda da can sıkıntısı, bıkkınlık, bezginlik geliyor.

Hatha Yoga şu anda sahip olduğumuz vücut, zihin, nefes sistemine taze bir dikkatle bakmamızı istiyor. Belki de bu mistik çalışmanın en değerli hediyesi budur: Her gün tekrarlanan bir şey olan hayata taze bir dikkatle yaklaşmak.

Bunları söyledikten sonra öğrencilere yerlerine dönmelerini söyledim. Hareketlere yeniden başladık. Dikkatliydiler, özenliydiler, yanaklarına al, gözlerine ışık geldi. Benim aklıma da bir soru… Ben mesela matematik öğretmeni de olsam öğrencilere aynı bilgeliği aktarabilir miydim? Ya da edebiyat veya resim öğretmeni olsam? Bana kalırsa bu sorunun cevabı evet. Elimizdeki malzeme ne olursa olsun onu itina ile yerine getirmek hayatı sevmemizi sağlıyor. Hepimizin kutsal bir varlık sebebi varsa bu âlemde –ki ben öyle olduğuna inanıyorum- insanlığa katkımızı elimizdeki işe dikkatimizi vererek sağlıyoruz. Bu illa ki ekmek paramızı kazanmak için yaptığımız mesleğimiz olmak zorunda da değil. Yarattığımız, ürettiğimiz her şeyde varlık sebebimiz gizli. Bu minik bir teşekkür notu da olabilir, doğurduğumuz çocuğumuz ya da çözdüğümüz bir matematik problemi de… Kimsenin varlık sebebi bir diğerinden daha önemli ya da öncelikli değil.

Birinci sınıfların son dersinde bir öğrencim yanıma yaklaşıp, Mavi Orman’ı okuduktan sonra Tayland’a gidip benim oradaki yoga hocalarımla bir kurs yapmayı kafaya koyduğunu ve geçen yaz nihayet bu hayalini gerçekleştirdiğini söyledi. Meltem, Nong Khai’deki yoga merkezinde benim ilk hocalarımın yanında yoga kursu tamamlayan beşinci öğrencim. Yüreğim gurur ve sevinç ile doldu. Varlık sebebim bir an görünüp kayboldu.

Hepimiz hayatlarımızın her bir anında –şimdi, şimdi ve şimdi- bilsek de bilmesek de birilerinin yüreğine dokunuyor, kendimizden diğerine bir şeyler geçiriyoruz. Her insan bu ağın bir parçası ve aidiyetimizi hatırladığımız her an yanaklarımıza al, gözlerimize ışık vuruyor!

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/aidiyetin-ali-isigi/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/aidiyetin-ali-isigi/" data-text="Aidiyetin Alı, Işığı" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/aidiyetin-ali-isigi/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>İstanbul doğumlu yazar, Hatha Yoga öğrencisi ve eğitmeni, sosyolog, Prof. Macit Gökberk’in ilk torunu ve tanıdığı veya tanımadığı pek çok kişi için ilham kaynağı olan, kendini belli bir coğrafyaya ait hissetmeyen bir dünya vatandaşı. Defne Suman&#8217;ın, insan doğasına olan ilgisi ve insanın derinliklerini keşfetme ihtiyacı, onu, Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü&#8217;nde yüksek lisans eğitimini tamamlamaya kadar getirdi. Bir adım ötede Amerika&#8217;nın prestijli bir üniversitesinde doktora yapmak yatarken, o yeni bir yol seçerek akademisyenliği bırakıp yola çıktı. </p> <p>2003 yılından beri dört kıtada seyahat ederek Zhander Remete’nin rehberliğinde yoga öğreniyor ve öğretiyor. Atina, İstanbul ve Oregon’da soluklanıyor. Çocukluk yıllarından beri okuma ve yazma ile haşır neşir olan Defne on üç yaşından sonra yazılarını gözlerden uzak tutmaya karar verdi. Okur ile buluşması ise maneviyatın izinde iç dünyasını keşfettiği yıllarına denk gelir. Kendi deyimiyle “üzerine sinmiş tecrübelerin merceğinden bakıp da gördüğü insana, topluma, yaşama dair” yazıyor. En büyük ilham kaynağı sahici olana karşı duyduğu merak ve başlıca tatmin alanı da hakikati ifade etmenin insanları birbirine bağlayan eşsiz tabiatı.</p> <p>İlk kitabı <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/roman/mavi-orman/" target="_blank">Mavi Orman</a> Şubat 2011’de Kuraldışı yayınevinden çıktı. Mavi Orman&#8217;ı, 2013&#8217;te ilk romanı <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/roman/saklambac/" target="_blank">Saklambaç</a> izledi ve Yunanistan’da ve Türkiye’de aynı anda çıkacak olan yeni romanı Emanet Zaman ise tarihin bambaşka bir penceresinden, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarındaki İzmir’inden yine insana bakıyor, bütün sevinçleri, kederleri ve çaresizliği içinde insanı anlamaya çalışıyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This