Geçtiğimiz günlerde Aamir Khan’ın Yerdeki Yıldızlar-Her Çocuk Özeldir filmini tekrar izledim. Filmde disleksi rahatsızlığı olan bir çocuğun yaşadıkları anlatılıyor. Ishan isimli çocuk harfleri birbirine karıştırdığı için okumakta zorluk çekiyor. Aslında bu onun diğer çocuklardan daha az zeki olduğu anlamına gelmiyor. Sadece onun bir sorunu var ve bu konuda ona yardımcı olunması gerekiyor. Tabii klasik sistemde, oldukça kalabalık bir sınıfta ders işlemeye çalışan öğretmenleri onun sorununun farkında değil ve hem okulda hem evinde sürekli tembellikle ve yaramazlıkla suçlanıyor Ishan.
Harfler onun için dans ediyor; sayılarla işlem yapmak ona çok zor geliyor ve derdini anlamayan büyüklere sürekli kızıyor çünkü ne yaşadığının bilincinde olamayan bir kitle karşısındaki. Oysa hayal gücü çok kuvvetli, kendini eğelendirmeyi başarıyor, hatta resim yapma konusunda oldukça yetenekli. Ama maalesef notları düşük olduğu için ailesi onu yatılı okula gönderiyor. Hem de Ishan bunu hiç ama hiç istemediği halde. Ailesi ona ceza vermek maksadıyla değil ama biraz disiplin altında olması için gönderiyor yatılı okula. Fakat henüz üçüncü sınıftaki bir çocuğa annesinden ayrılmak oldukça zor geliyor. Bununla beraber yeni okulunda da dersler onun için bir anlam ifade etmiyor; anlayamayan, ceza alan çocuk konumunu sürdürüyor.
Ben de bir öğretmenim ve insan böyle bir film izlediğinde kendini de değerlendirmeye almadan edemiyor. Kim bilir kaç tane çocuk için anlatmaya çalıştığımız bilgiler anlaşılması zor geliyor. Kim bilir kaç tanesinin çözülmesi gereken problemleri varken biz onların zihnini bilgilerle doldurma yarışı içindeyiz. Elbet hepsiyle teker teker ilgilenme telaşını her an yaşıyorum. Ama elimi ne kadar uzatabiliyorum? Onlara ne kadar ulaşabiliyorum? Bu uzun bir tartışma konusu olabilir. Neyse ki Ishan’ı, onun sorunu anlayan bir öğretmen keşfediyor. Ailesiyle görüşüyor. Ona yardımcı oluyor. Okuma yazma konusunda elinden gelen yardımı yapıyor. Resimdeki başarısını keşfediyor… Kısacası bir çocuğun yaşamı kurtuluyor diyebiliriz.
Gerçek anlamda ilham verici bir film. Ne yazık ki bu tür hikâyeler aslında bize hiç uzak değil. İlla disleksi gibi bir sorununuz olmak zorunda değil. Birbirimizden o kadar farklı yaradılıştayız ki ve farklılıklara yaklaşımımız konusunda o kadar gerideyiz ki. Herkes bir kalıptan çıkmış gibi birbirine benzesin istiyoruz. Her çocuk zeki olsun, anlattığımızı hemen kapsın, bizi fazla uğraştırmasın istiyoruz. Hatta çocuklarımız ya doktor ya da mühendis olsun… Kalıpların dışına çıkılmasına saygımız yok.
Aamir Khan da buna çok kızıyor. Belli ki farklılıkların, çeşitliliklerin getirdiği coşkuyu yaşama sevincini seviyor. Bu konuda insanların uyanmasına hizmet eden birkaç filminden biri Her Çocuk Özeldir. Evet, her çocuk özeldir, her insan özeldir. Özümüzde sahip olduğumuz insani vasıflarımızla birlikte bizler farklı çeşnilere sahibiz.
Bu filmi izledikten sonra bir de kendi çocukluğumu kendi okul yaşantımı ve iç dünyamda yaşadıklarımı gözümün önüne getirmeden edemedim. Ben, ne başarısız denilecek seviyedeydim ne de çok zeki olarak nitelendirilecek bir öğrenciydim. Orta halli diyebiliriz öğrencilik hayatıma. Ancak aynı zamanda ilgi alanları, düşünce biçimi farklı olan bir çocuktum. Araştırmayı, gezerek, görerek öğrenmeyi seven bir yapım vardı. Okumayı seviyordum. Ama içimden bir ses bana ilgi alanlarımın diğer arkadaşlarımdan farklı oluşunun olumsuz bir durum olduğunu söylüyordu. Kendimi standart insanlara benzetemiyordum. Ayrıksıydım. Farklı hayaller kurup, farklı düşlere dalıyordum ve düşlerle yaşamayı seviyordum; tıpkı şu anda olduğu gibi. Fakat çocukluk ve ilk gençlik yıllarım boyunca içten içe kendimden şüphe duydum. Normal olmadığıma inandırmaya çalıştım kendimi. Bastırdığım isteklerim duygularım yolunu bulup kendini ifade edemedikçe biriktiler ve altından kalkılması zor hale geldiler. Daha sonrasında çıktığım kendini keşif yolculuğunda her konuda yaptığım gibi bu konuda da biraz abartıya kaçmış olduğumu fark ettim. Kendimi fazla küçümsemiş fazla aşağılamıştım. Kendime haksızlık ettiğim ortadaydı. İçimdeki çocuk bana küsmüştü. Farklılığın olumsuz bir özellik olmadığını keşfetmemle birlikte aslında farklılığın olumlu yanlarına odaklanabilmenin de mümkün olduğunu gördüm. Evet, bu oldukça küçük keşif ama benim için hayati önem taşıyor. Artık kendimi eleştirmiyorum. Keyfimi önemsiyorum. Beni ben yapan özelliklerimi ödüllendiriyorum. Diliyorum ki hem ayrı hem bir olduğumuz özelliklerimize uyandığımız bugünlerde farklılıklarımızı onurlandırabilelim, birliğimizin kuvvetini hissedebilelim. Bilelim ki standart bir kalıba uymayan insan ırkı kurallara sığmaz. O kuraldışıdır….