Bu nasıl bir bela? Nasıl bir hastalık bu? Tüm bedenimi, benliğimi sarmış zehirli sarmaşık misali. Bu ne amansız bir musibet? Söküp atamıyorum. Hani bulmuştum çaresini? Es, nefes, çapa, piki. Neden uyanmıyor benliğim ve neden ansızın ve kendiliğinden devreye girmiyor sigortalarım? Boşuna mı geçirdim vaktimi eğitimlerde? Yalan mıydı yazılarım? Of! Başım çatlıyor…
Nil duy beni! Yok mu bunun bir hapı, merhemi? Sarkaç, sarkaç, sarkaç… Nereye kadar sallanacağız bilemedim ki. Tam artık oldu, şimdi başardım derken yeniden hortluyor içimdeki lanet öfke gulyabanisi. Tam her şey yoluna girdi, başardım diyorum, bir şey basıyor düğmelerime maytap misali kıvılcımlar saçıyorum etrafıma. Hem de en sevgililerime: eşime, kızıma, oğluma. Ne günahları var onların? Mecburlar mı bana? Çekip gitsem diyorum bu diyarlardan; inzivada kalsam adam olana dek. Olmaz diyor iç sesim. Sahada daha çabuk ve daha rahat iyileşeceksin deyip durduruyor beni. Durduruyor da bende tık yok adam olma yolunda. Sürekli etrafımı kasıp kavuruyorum öfkemle. Ah, dur bir dakika. Unuttum kendime verdiğim sözü. Unuttum bulduğum çareyi uygulamayı. Hani durup, derin bir nefes alacaktım. Ardından eşimin usanmadan haykırdığı “Kuraldışı” çapasını duyar duymaz piki ile topraklayacaktım öfkemi. Hani nerede uygulama? Notum sıfır! Sınıfta kaldım yine. Hani nerde özgüven, özsaygı, öz farkındalık, öz disiplin, öz, öz, öz… Bendeki ise öz salaklık. Evet, bu yaptığıma kaldığım kayıtsızlığa öz salaklık, bildiğim halde ve etrafımda bana yeterli uyarıyı veren eşime rağmen uygulamadığım (belki de işime gelmiyordur, işin kolayına kaçıyorumdur) için sergilediğim acizliğe de öz aptallık denir.
Ben de kalkmış, senden medet umuyorum. Güç sende diyorum. Ben yenildim, arenadan kaçıyorum diyorum. Bana bir CD yap da yirmi bir gün dinleyip azgın öfkemi ehlileştireyim, adam olayım diyorum. El açtım Nil sana, bana bir CD lütfen, en keskininden bir anti-öfke CD’si. Günde üç defa değil, yedi gün yirmi dört saat alacağım dijital bir hap istiyorum senden. Duy beni Nil!