Ne çok kapı bırakıyoruz aralık ya da ardına kadar açık. Şikayet ediyoruz sonra bıkmadan çevremizden, izinsiz giriverenlerden hayatımıza. Ya da etmiyor gibi yapıp ne çok kişiye yetiştiğimiz, ne çok iş başardığımızla ilgili övünme girdabına kapılıyoruz. “Aferin!” desinler diye; “Sen büyüksün; sen aslansın; yapsan yapsan sen yapardın” diye; aferin manyağı oluyoruz. Yaptıklarımızla değerli olduğumuzu öğrettiler bize. Başarılarımızla değerli olduk. Başarı nedir diye sorgulamadık hiç. Kaktırdıkları inançları, giydirdikleri gömlekleri hiç sorgulamadık. Çok küçüktük çünkü, her şeye inanmaya hazır minicik masum çocuklardık.
“Akıllı” dediler bize, akıllı olduğumuza inandık ve aptalca davranma hakkını hem kendimizin hem başkalarını elinden aldık. “Sen uyumlusun’’ dediler, katılmadığımız her durumu, her görüşü susarak kabullendik. “Sen başarılısın!’’ dediler, sandık ki herkesten iyi olmalıyız; sidik yarıştırmalıyız. Sen öylesin böylesin dedikçe çevremizdekiler, onları hayal kırıklığına uğratmamak adına olmadığımız bir şeyler olduk. İnsan olarak yanlış yaptığımızda sakladık, sakındık kendimizi. Özürlere mahkûm olduk. Doğru söyledik, kızdılar yaptığımıza; yalanın güvenli bir liman olduğunu keşfettik; yalancı olduk.
İnandık bizim için yazılan hikâyelere. Aldık, kabul ettik, oynadık rolümüzü elimizden geldiğince; roller yapıştı üzerimize. Ayağımızı sürüdüğümüzü fark ettik günün birinde. Bir şey var ama ne? Adım atmak istiyoruz ama çakılıp kaldık olduğumuz yerde. Mutlu değiliz, doyumlu değiliz. Bir şey var ama ne?
Mecburiyetler, yakınmalar, şikâyetler, suçlamalar, kurban rolleri, “Ah! Ben onu yerinde olsaydım” nidaları… Sanki herkes torpilli evrenden; bir tu kaka biziz. Her halt bizim başımızda, tüm kötü şeyler bizi buluyor: “Ah! Ben var ya ben, kader mahkûmuyum. Allah yazmış çekeceğim mecbur!”
“Yok yok, mutluyum ben, Allah eksik etmesin kocamı başımdan. İçkisi yok kumarı yok, karı kıza takılmıyor. Bir işi bir televizyonu var işte; daha ne olsun bundan iyisi Şam’da kayısı” diye baktık ilişkilere; öyle öğrendik…
Arkamıza bakmayı hiç akıl etmedik biz. Bize yapıştırılan etiketlere, biçilen rollere, giydirilen kimliklere yapıştık. Açtık tüm bunlara inanarak kapılarımızı. Aralık bıraktık bazılarını yarım gönülle. Herkes bizi sevsin istedik, herkes bizi onaylasın, aferin desin, sırtımızı sıvazlasın. Vazgeçilmez olalım. Düşünmedik hiç, bizi biz olduğumuz için sevenler olsa yanımızda ne kadar mutlu ve doyumlu olurduk. Olduğumuz gibi olduğumuzda yanımızda olanlar, varlığımıza onay verenlerle ne kadar yakın olurduk.
Geçmişe bakmanın zamanı şimdi. Kapayın arabanızın, evinizin yüreğinizin kapılarını geçmişe. Kulaklarınızı tıkayın, yumun gözlerinizi sizin için başkalarının yazdığı hikâyeye. Şimdi ve burada yeni baştan yazın hikâyenizi; açın kapılarınızı olduğunuz gibi kendinize onay vermeye. Değiştirme gücü yine sizin elinizde. Dost olun kendinizle. Kapatın kapıları sizi mutsuz edenlere; açın sonuna kadar dostluğa ve gerçek sevgiye. Açtığınız kapılar çok olsun. Sevgilerimle…