Ebeveynler çocuklarının hem hayatta hem okulda başarılı olmalarını isterler. Bu konuda çocuklarını desteklemek için ellerinden gelen, bildikleri ve yapabildikleri her şeyi yaparlar. Başarılı insanların özellikleri üzerinden ebeveyn tutumlarını incelersek:
Başarılı insanlar, duygu ve düşüncelerinin farkındadırlar.
Farkındalık kelimesinin İngilizce karşılığı olan mindfulness, Budist psikolojinin Pali dilindeki Sati kelimesinin karşılığıdır. Sati kelimesi ise ayrımsamaya (awareness/dikkat etme ve hatırlama) karşılık geliyor.
Ayrımsamak (awareness), radar gibi devamlı iç ve dış çevreyi denetlemek anlamındadır. Farkındalık, gayretli ve anlayışlı bir tutumla dikkatimizi ve bilincimizi o anki tecrübeye yöneltmek için geçmiş tecrübeleri hatırlamayı içerir. Seçim yapmayı ve seçiminin sorumluluğunu almayı da içerir. Farkında olan insan, farkında olduğu şeyler arasından seçim yapabilir. Seçim yapabilmek de özgür insanın en temel özelliğidir.
Çocuklar önce dış dünyayı keşfederler. Sonra farkındalık iç dünyalarına yönelir. Bu süreçte çocuklar kendi duygu ve düşüncelerini gözlemlemeye başlarlar. Köstekleyen aileler çocuklarının kendi duygu ve düşüncelerinin farkına varmasını beklemezler. Bu çocuklar zaten otorite olarak gördükleri ebeveynlerinin yüz ifadelerini okumaya dikkatlerini vermekten kendi iç dünyalarına bakamazlar. ‘’Büyükler onlardan daha iyi bilir.’’ Doyma hissi, üşüme hissi hep başkaları tarafından yönetilir. Bu çocuklar varoluş mücadelesi içinde anlaşılmak istedikleri için hırçın ve mızmız olurlar.
Köstekleyen ailede çocukların seçim yapmasına izin verilmez. Çocuklar kendilerinin seçim yapma olanağının ya da yeterliliğinin bulunduğuna inanmazlar. Bu da onların özgüvenlerini zedeler. Yaşamımız seçimlerimizin ürünüdür. Bazı insanlar seçimlerini farkında olmadan yaparken, bazıları ise yaptıkları seçimlerin farkındadır.
Başarılı insan seçimlerini bilinçli yapar ve seçimlerinin sorumluluğunu alır, kendi aldığı kararın sonucu beklediği gibi olursa, kendini “başarılı” hisseder ve özgüveni artar. Daha istekli, daha coşkulu olur. Aldığı kararın sonucu olumsuz çıkarsa da bu başarısızlığın sorumluluğunu üstlendiği için başkalarını suçlamaz, kabahat ve bahane bulmakla vakit kaybetmez. Azimle ve sebatla “Ne öğrendim, neyi daha iyi yapabilirim?’’ sorularına odaklanarak kendisini geliştirir.
Bir öğrencim iyi bir liseye birincilikle girdiği halde kendisini başarılı hissetmiyordu. Çünkü okul kararını da ders takip sorumluluğunu da annesi almıştı. “Annem sayesinde sınavı kazandım, bu annemin başarısı” diyerek sadece annesini takdir ediyordu. Başka bir öğrencim ise 65 ortalaması olduğu için kendisini çok başarılı buluyordu. Çünkü sene başında 65 ortalama yapmak kendi kararıydı ve kararının tüm sorumluluğunu almıştı. Bir sonraki sene hedefini kendi isteğiyle 80’e çıkardı, özgüvenle ve hevesle çalışmaya başladı.
Anne babalar ironik bir şekilde, çocuklarının sorumluluk alması için emek verdiklerini düşünürken, aslında onların sorumluluklarını üstlenerek çocuklarının kendi içsel keşiflerine engel oluyorlar.
Sorumluluk sahibi, özgüvenli, farkındalığı yüksek yeni bir nesil için ebeveynlerin desteğine çok ihtiyaç var. Günümüz neslinin en büyük sorunu sorumluluklarının farkında olmamak. Sorumluluk bilincinin farkındalık olmaksızın ortaya çıkması ise beklenemez. Sorumluluk sahibi olmak da belli bir olgunluk gerektirir. Olgun kişiler başkalarını suçlamazlar çünkü bu insanlar kendi sorumluluklarını kendileri alırlar. Zaten artık suçlamaya ve mazeret üretmeye başvurmadığımız zaman olgunlaşırız. 70 yaşında olgunlaşmamış kişilerle karşılaşabildiğimiz gibi 16 yaşında çok olgunlaşmış kişilerle karşılaşabilmemizin nedeni de budur. Bunun kaç yıl yaşandığıyla ilgisi yoktur. Dolayısıyla ortaya çıkıyor ki, ebeveynlerin çocukları için yapabilecekleri en önemli katkı, çocuklarına sorumluluk alma becerisini erken yaşta kazandırmaktır. Bunun üzerine ödev sorumluluğu, sınav sorumluluğu, hayat sorumluluğu kolaylıkla edinilebilir.