Siz hiç tanımadığınız üç yüz kişiyle aynı anda sustunuz mu, içinizdeki sizin bağırıp çağırmalarına kulak asmadan?
Bilmediğiniz topraklarda, çatısı bulutlardan ibaret evinizde, gökyüzünün kucağında, ağaçlara sarılarak, suyun fısıldadıklarını dinlerken, yepyeni bir güne kutlamayla başladınız mı?

Günlerce aynaya hiç bakmadan, baktığınız her yerde gerçek benliğinizi görüp, onu hiç yargılamadan kabul edebildiniz mi?

Beş duyunuz dışındaki duyularınızın tokat gibi yüzünüze çarpışından sessizce öğrenmeye çalıştınız mı hiç?
Tanımadığınız insanların gözünde sevdiklerinizi görüp gözlerinizin dolmasını durdurmadan haykıra hıçkıra ağlamaya izin verdiniz mi?

İçinizdeki öfkenin en harlandığı anda değiş tokuş edeceğiniz duygunun tam da o öfke olduğunu anlarken, sevgiye dönüşen hücrelerinizi yeniden doğma çığlıklarına bıraktınız mı kendinizi hiç gecenin karanlığında?

Biliyorum bunu yaptınız; ağaçlara sarılan çoktur aranızda; peki onlarla konuşan? Gölgesinde kendini bulan, ılık bir rüzgarla size fısıldarken nasihatlerini duyabilen? Çığlık çığlığa saatlerce sustunuz mu hiç içinizdeki ağacınızla? Köşeyi döndüğünüzde şifa niyetine sizi sokan arıya, canınızın en acıdığı anda bile kızamayan oldu mu?
Yalınayak yolda yürüdünüz mü hiç? Ya da en son toprağa ne zaman çıplak ayakla bastınız?

Yaşamak için çok şeye ihtiyacınız olduğunu her düşündüğünüzde bir şeyler durup durup size hiç de o kadar şeye ihtiyacınız olmadığını hatırlattı mı? Hangi bebek doğduğunda cebinde cüzdanını, sırtında kıyafetini beraberinde getirir ki zaten?

Alışkanlıkların bizi ne kadar sıkı tuttuğunu, onlar olmadan yaşamayı kendimize ne kadar koşullu hale getirdiğimizi, alışkanlıklarınızdan uzaklaşmaya çalışmadan fark ettiniz mi hiç?

Bir yoga matının üzerindeyken, dönüşümün kollarında açmak üzere kapadığınız gözlerinizi açtığınızda rengarenk bir kelebeğin dönüşümünüzü kutlamak üzere avuçlarınızda evcil bir hayvana dönüştüğüne tanık oldunuz mu hiç?

Ben oldum… Çok sevdiğim bir hikâye vardır, içinden geçerken zor diye nitelediğim anlarımda bana hayatın kelebeğin hayatından hiç de farksız olmadığını anımsatır hep.

Bir gün bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçücük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti. Sonra kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu. Sanki ilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu.

Adam kelebeğe yardım etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı keserek deliği büyüttü. Kelebek kolayca dışarı çıktı. Bedeni kocaman fakat kanatları kuru ve buruşuktu. Adam, kelebeği izlemeye devam etti çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu. Fakat bu olmadı.
Gerçekte kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru, buruşuk kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı.

Rüya gibi bir yoga kampındaydım Fransa’da Alp Dağları’nın eteklerinde. Zirvelerinden birinde çadırsız yattığım da oldu, akan suyundan içip aynı suya bedenimi bıraktığım da, ağacına sarıldığım da oldu, sessizliğinde senfoni dinlediğim de. Anlatması zor, ben bile ne yaşadığımı tanımlayamazken. Kelimelere döküldükçe etkisinin azaldığının da farkındayım; sadece çoğalsın istedim duygularım paylaştıkça. Elimde hep bir ihtiyaçlar ve olmalılar listesiyle gezinirken toprağın, suyun, ateşin, havanın ve hatta boşluğun bile bana verdiklerini çoğunlukla görmezden geldiğimi fark ettim. Doğaya ait olduğumuzu unutup bir de hoyratça onu yönetmeye çalışırken kendimizi ne kadar da sinsice kandırıyormuşuz meğer. O hep bize fısıldarken benden kopma diye biz nasıl bu kadar sağır kalabiliyormuşuz. Yapabileceğimiz bugün için en muhteşem şey; olduğumuz yerde derin bir nefes almak, kendimizi dünya ananın bolluk, bereket ve sonsuz sevgisine bırakırken, gelen her duygu ve düşünceyi sevgiyle kabul etmek olurdu herhalde. Anladım ki dönüşüm biz hazır olduğumuz her an, her yerde mümkün, teşekkürler kelebek…

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/kelebek/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/kelebek/" data-text="Kelebek" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/kelebek/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/SB.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class=" wp-image-11572 alignright" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/SB-320x480.jpg" alt="SB" width="264" height="396" /></a><br /> Yaptığı iş her ne olursa olsun eğlenerek yapsın derdinde, bu yüzden yoga ve reiki eğitmenliği yapıyor. Mandala meraklısı ve melek rehberi; her fırsatta yazıyor, çiziyor. Aslen endüstri ürünleri tasarımı eğitimi almış olsa da şimdilerde akademik eğitimini mandala çizmek için yan dal olarak kullanıyor hayatında. Bütün bu etiketlerin ve varılmaya çalışılan bir yer olduğu düşüncesinin altında peşinden koştuğumuz tekniklerin insanı eninde sonunda kendisine ulaştırdığının farkında.</p> <p>Ne zamandır eve koştura koştura gitme sebebi olan Kundalini Yoga&#8217;yı daha derin öğrenmek ve öğretmek için Fransa Amrit Nam Sarovar Yoga Okulu’nda eğitimine devam ediyor. Üç yıldır evrensel Kabbalah Bilgeliği dersleri alıyor.</p> <p>Keşfettikçe daha da büyüyen dünyasında ışığı paylaşmak için her bahaneyi değerlendiriyor. Şu sıralar duyma ve konuşma engeli olan insanlarla iletişime geçmek için işaret dili dersleri alıyor. Her dünya keşfedilmeye değer düşüncesiyle çıktığı yolda en büyük hedeflerinden biri kendini engelli zannettirilen insanlar: Engelsiz dünyalarını yaratırken onların yanında olmak.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This