Ülkemiz zor günler geçiriyor; gerek siyaset gerek toplum yaşamı oldukça çalkantılı; artan terör olayları ve çeşitli sorunlar insanın dünya gezegeni için ümidi yitirme noktasına gelmesine neden oluyor gibi görünse de aslında ümidimizi yitirmememiz gerektiğine inanıyorum. Maalesef deniz dalgalanmadan durulmuyor, nasıl ki birey bilincini dönüştürmek için kendi gölge yanlarıyla hesaplaşarak zor anlar yaşıyorsa ülke olarak da toplum bilincimizi dönüştürebilmek için toplumsal zihnimizin gölge yanlarıyla hesaplaşmak zorundayız sanırım. Demek ki bizler yargılarımızın, ötekileştirmelerimizin ve en çok da içimizdeki öfkemizin yansımalarıyla hesaplaşarak toplumsal bilincimizi evrimleştireceğiz. Toplumsal olanın bireyselden geçtiği mantığına dayanarak bu yazımda yine bireysel dönüşüm üzerinde duracağım. Umuyorum çok fazla acıya gerek olmadığını anlayarak toplumumuzu dönüştürebiliriz.
Bireysel olarak evrimimize bakacak olursak çoğumuz değişim için çok çabalamamız gerektiğine inanırız. Bunu böyle öğrenmişizdir: Ya kendi deneyimlerimizden ya da çevremizden bir şekilde bu kalıbı öğreniriz. Çoğunlukla da öğrendiğimiz bu kalıbın altında haklı sebepler vardır. Belki bir yakınımızı çok çabaladığı halde değiştiremediği bir bağımlıkla savaşırken hatırlarız belki de biz bir davranışımızı değiştirirken çok çabalamak zorunda kalmışızdır. Sebep ne olursa olsun bu kaıbı hafızamıza kaydettikten sonra, yaşam zamanla fark edemediğimiz bilinçaltı kayıtlarımızı dinleyerek kendi önümüze koyduğumuz taşlara takılmakla geçen bir kısırdöngüye dönüşüverir.
Dönüşüm, değişim elbette büyük farkındalıklar sonucunda elde edilen kavramlardır. Belki öğrenmek durumunda olduğumuz dersler değişimimizi geciktirebilir. Ancak öyle bir dönemde yaşıyoruz ki gerçekten kalpten istedikçe yolların çok hızlı açıldığına tanık oluyoruz. Kendimde de gözlemlediğim kadarıyla inandığımız, kalpten bağlandığımız ne varsa deneyim alanımıza çekiyoruz. Bu yadsınamayacak bir gerçek. Deneyimlerimiz biz onları eyleme dökmeden çok önce düşünce dünyamızda kendine bir yer bulmuş oluyor. Evet, olaya böyle bakıldığında şunu sormadan edemiyoruz “Peki ben yaşadığım olumsuzlukları da mı kendi düşüncelerimle oluşturuyorum?” Bu soruya vereceğimiz yanıt şu: ” Maalesef evet.” İlk bakışta mantıksız gelse de zihnimiz üzerinde hakimiyet kurmak oldukça zahmetli olduğundan, ne yazık ki olumsuz düşünceler üretmek ve bunu gerçeğimiz yapmak konusunda oldukça başarılıyız. Tabii bu size kötü haber gibi gelmiş olabilir. Ama benim bakış açımdan kesinlikle böyle değil. Bizler kendi üzerimizde çalıştıkça, özümüzle temasa geçtikçe, duygularımızın verdiği mesaja dikkat eder ve özbenliğimizin bizden istediği değişimleri yapar hale geldikçe iş biraz daha kolaylaşıyor. Daha hâkim olmaya başladığımız bir alana dönüşüyor. Üstelik en güzeli de bizi de dönüştürüyor. Çok aceleci olmadan dingin bir ruh haliyle olaylara bakabildikçe olayların içinde yaşayan olmaktan gözlemleyen olmaya yaşantımızda daha çok yer verdikçe inanın yollar bir bir açılıyor, düğümler bir bir çözülüyor. Ve değişim için çok fazla çabalamaya gerek kalmadan değişimin mümkün olduğunu görüyor insan.
Son günlerde ben de değişimin aslında zor olmadığını daha fazla deneyimlemeye başladım. Zihnin ötesine geçmenin zihni susturmaya çalışmadan ama aynı zamanda çevresinde fazla takılmadan yaşamanın mümkün olduğunu gördüm. Sanırım güzel dünyamızın yaşadığı geçiş aşaması bizlere de hediyelerini veriyor. Tabii bu yolda hepimizin kullandığı yöntemler farklı farklı. Ancak varılmak istenen hedef ortak, o nedenle diyebiliriz ki en çok keyif aldığımız alanda ruhumuzun en çok doyduğunu hissettiğimiz yönlerimizi geliştirmeye devam. Hislerimize kulak verelim, mesajlarını alalım.Bir de böyle deneyelim bakalım dünya daha yaşanabilir daha sevgi dolu bir yer olacak mı?
Yurdanur Güleç