Ne ağrıtmışımdır başını hocalarımın öğrenciyken. Hele de yeni bir bilgi aldıysam bünyeme; hele hele o bilgiyi biraz olsun deneyimlediysem hayatımda. Gelsin düşünceler: “Peki şimdi ben X hareketle çalıştım, bir de bu hareketi öğrendiğim gün başıma saksı düştü acaba alakası var mıdır?”, “Tam kalbimle ilgili bir meditasyon çalışırken kesin hayatımın aşkı gelecek” ya da “Bu istemediğim ilişkiden sonunda kurtulacağım.”
Yoga reçetesi oluşturup bir de buna değişik anlamlar biçenler için dersler ilaçtır; deneyenler bilir. Derse gelen eğitmen ne hikmetse o gün herkese hitap eden bir set seçer ya da o sete ihtiyacı olan her kimse Bağdat’tan da olsa kalkar gelir. Ben de reçetecilerdendim; derse gittiğim gün, o dersin bana hitap edecek şekilde, özel olarak hazırlandığını düşünürdüm. Hatta bazen hocam dersi benim karakterlerimi kullanarak anlatacak gibi gelirdi bana. Geçenlerde, bunu hatırladığım günlerden birinde, dersime katılan öğrencilerden birin şu sözleriyle o günlere gittim: “Ne zaman bir şey çözmeye kalksam derse geliyorum, derste çözüyorum ama çıkışta nasıl çözdüğümü, hatta bazen çözdüğümü bile unutuyorum.”
Kültürümüzün de desteklediği “yaz bir muska da kurtulayım şu dertten” hikâyesinin değişikliğe uğratılmış halini aratmayan bir anım var bununla ilgili. Yıllar önce bir gün (ilişkiler konusunu çözemediğim ilişkilerimden birinde) dedim ki hocama: “Bana öyle bir meditasyon ver ki şu ilişkiyi düzelteyim; zira hayatımın ekseninde kaymalar yaratmaya başladı son zamanlarda bu ilişki.” Birçok kişinin yogaya başlama sebebi ilişkilerdir; ama zannederiz ki dışımızdaki insanlarla iletişimimizi düzeltince kendi kendimize mutlu olacağız. Esas problemin kendimizle olan ilişkimizde saklı olduğunu unuturuz. Aldım ödevimi, kırk gün bir güzel yaptım evde. Kırk günün her günü bir mucize bekleyerek tabii ki. Bitene kadar hiçbir şey olmadı; bittikten 2 gün sonra biz ayrıldık. Hemen hocama gidip tabii ki olaydan hiçbir farkındalık çıkaramamış halimle durumu anlattım. “Ben sana ilişkin düzelir demedim, ilişkin olması gereken yere gelir dedim” dedi. Bu durumdan hiçbir ders çıkarmadan, belki düzeltirim diye, bir ayrılıp bir barışarak bir süre daha sürdürdüm o ilişkimi. Sonra ne mi oldu? Tabii ki çok daha komik bir olay vesilesiyle bitiverdi. Gelen mesajların hiçbirini anlamadığımdan olsa gerek sihirli değnek devreye girdi.
Bilincimizle bir olayı dönüştürdüğümüzü ne kadar düşünürsek düşünelim, bilinçaltı kayıtlarımızda bir değişiklik olmadıkça o olayı yinelememiz kaçınılmazdır. Bilinçaltı ayrı ve upuzun bir konu, anlatmaya sayfalar yetmez ama çok özel bir nokta var: Bilinçaltında yaralar varsa onları mutlaka tekrar edersiniz ve bunu bilinçli bir şekilde yapmazsınız. Örnekle daha kolay anlaşılacak: İlkokuldayken karnemin hepsinin pekiyi olması, hâlâ hatırladığım ve hiç hoşlanmadığım bir anımdır. Çocukken başardığınız şeylerden dolayı takdir beklersiniz; arkadaşlarınıza karne hediyesi olarak bisiklet alınırken, sizin karnenize sarf edilen “Benim kızım her zamanki gibi hepsi pekiyi karne getirdi” cümlesindeki her zamanki vurgusunun bendeki anlamı bambaşkadır. İnsanlar sıradanlaşmış şeyleri bir süre sonra algılamayabilirler; ailem de bir süre sonra getirdiğim karnenin hepsinin pekiyi olmasını o kadar duyarsızlıkla karşılamaya başlamıştı ki, zaman zaman başarısız olmaya çalışmamın sebebini hepiniz rahatlıkla tahmin edilebilir diye düşünüyorum. Takdir edilme duygumu tatmin etmeye çalışıyordum; belki birkaç düşük notla dikkatlerini çekerek ya da aktif öğrenci olup birkaç kulüpte birden boy göstererek. Bu bilinçaltı kaydım da yogaya başladıktan sonra yaşadığım başka bir mucizeyle dönüştü; hikâyesi başka bir yazı konusu ama çıkardığım dersi paylaşayım: Hiç kimsenin takdir edilme ihtiyacı yoktur; bizim dışımızdaki kaynaklar ne kadar bizi onaylasa da biz kendimizi onaylamadığımız ve onurlandırmadığımız sürece içimizde hissettiğimiz boşluk asla kapanmaz.
Bazen o kadar hızlı koşarız ki ne etrafımızdaki manzaranın tadını çıkarabiliriz ne de nereye koştuğumuzun farkına varabiliriz; yavaşlayın ve hayatınızda olan biten her şeyin tadını çıkarın. Yani diyorum ki hayatınızı izleyin ve mucizelerinizi görün; onları göremezseniz de endişelenmeyin onlar zamanı geldiğinde size görünmenin bir yolunu mutlaka bulur, gözlerinizi kapatmış olsanız bile.
Serap Bora Yüksel