Bayan Sparis o sabah evden çıktı. Dışarıda insanın yüzünü kesen gri bir soğuk vardı. İçini üşütmesin diye soluk bile almadan, acele acele arabasına yürüdü, kontağı çevirdi. Araba her zamanki inadını tutturmadı, ilk seferde çalıştı. Bunu iyiye alamet sayan Bayan Sparis arabayı otoparktan çıkardı, arkasında bıraktığı beyaz egzoz bulutlarına aldırmadan köşeyi döndü, gazladı.

Bayan Sparis bir daha evine dönmedi.

Ne oldu sizce Bayan Sparis’e?

Başına bir şey mi geldi? Kaçırıldı mı? Öldürüldü mü? Bir uçurumdan yuvarlandı da orada unutulup gitti mi? Yoksa tatlı bir sevişmenin ardından gizli sevgilisinin kollarında geriniyor mu şimdi? Nereye gitti Bayan Sparis? Havaalanına mı? Tren istasyonuna mı?

Yoksa intihar mı etti?

Bizim Bey ile en çok oynadığımız oyunlardan biri bu. Birimiz bir hikâye başlatıyoruz, aynı benim yukarıda başlattığım gibi. Sonra bir cümle o, bir cümle ben devamını getiriyoruz. Bizi en çok eğlendiren başlangıçlardan bir tanesi şu:

Bayan Sparis rahatsız edici rüyalarla cebelleştiği o gecenin sabahında Bay Sparis olarak uyandı.

Evet, evet aynı Gregor Samsa gibi. Kafka’nın ünlü eseri Dönüşüm’de olduğu gibi. Orada Gregor Samsa bir hamamböceği olarak uyanıyor gerçi. Bizim Bayan Sparis biraz daha şanslı. Kocası olarak uyanıyor.

Bayan Sparis kocasının bedeninde uyandığı o sabah ne yapıyor? İç dünyası aynen yerinde duruyor. Gözlerini kapalı tuttuğu sürece başka bir bedende uyandığını anlamasına imkân yok. Belki de var. Çünkü Bay Sparis’in nefesi bedende bir başka geziyor. Bayan Sparis göğüs kafesine nefes alır daha çok. Bay Sparis’in bedeninde her nefes karna doluyor. Gözleri kapalı yattığı süre boyunca bu değişikliği fark edebilir belki ama etmiyor. Etmiyor çünkü kafası başka şeylerle dolu. Yattığı yerde gününü planlıyor. Tek başına kalabileceği boşluklar yaratmaya çalışıyor. Dişçi randevusu ile akşam dersi arasında iki saatlik bir boşluk var mesela. Bu iyi. Yatakta dönmeye çalışıyor ama uyku ağır bir yorgan gibi üstünü örtmüş, kımıldayamıyor. Bu durumu da yadırgamıyor çünkü Bayan Sparis zaten küp gibi uyur, uykusunda hiç kıpırdamaz. Eski bir sevgilisinin eski bir tespiti sonraki sevgililer ve en son olarak Bay Sparis tarafından da onaylanmıştır: Bayan Sparis uyurken fiziksel bedenini terk etmekte, başka boyutlarda dolaşmaktadır. Bu yüzden uyku ile uyanıklık arasında salındığı o şafak vakti bedenini kımıldatamamış olmasını yadırgamıyor Bayan Sparis.

Çapaktan birbirine yapışmış gözlerini çizgi kadar aralayabildiği kadarıyla havanın ne derece aydınlanmış olduğunu kestirmeye çalışıyor. Bayan Sparis hava aydınlandıktan sonra kalkmaktan hiç haz etmez. Gündoğumunu kaçırmanın kendisini huysuz kıldığına inanır. Gözlerinin çizgi aralığından içeri gri göklerin buz rengi girince homurdanıyor. Gözkapakları çapakları zorlarken, bir şeylerin yerli yerinde olmadığı hissi bilincinin bir yerlerinden yüzeye doğru yükselmeye başlıyor. Hayal meyal. Yatağın sağ tarafında değil, sol tarafında uyanmış mesela. Kocasının bacakları kendi bacaklarının üzerinde, bedenini zımba gibi yatağa bastırıyor. Kocasının bacakları ipek gibi yumuşacık. Alışkın olduğu bir yumuşaklık bu aslında. Kocasının bacaklarında değil, kendi teninde duymaya alışık olduğu bir doku. Kendi ipek pijamasının dokunuşu bu. Neden Bay Sparis’in bacaklarını sarmış peki o ipek pijama.

Birden aklına pijamanın aslında Bay Sparis’e ait olduğu geliyor. Üç yıl önceki yılbaşında kendisi hediye etmişti kocasına. Amsterdam’da geçirdikleri karlı geceyi saymazsak, kocası o pijamaya pek rağbet etmediği için Bayan Sparis giyer olmuştu ipekten güzelim pijamayı. Gel zaman git zaman onun Bay Sparis’e ait olduğunu bile unutmuş işte! Bayan Sparis unutmuş ama Bay Sparis unutmaz. Bakın demek ki bu soğuk gecelerin birinde geçirivermiş bacaklarına.

İşte bu noktada Bayan Sparis’in gözkapakları çapaklarla olan savaşı kazanıp açılıyor. Odaya dolan buz rengi kış ışığında Bayan Sparis yanında uyuyan kadını görüyor. Bir kadınla mı yatmış dün gece? Ne yapmışlardı dün gece? Bay Sparis nereye gitmiş o halde? Yoksa üçü birden? Daha neler! Kadının kestane rengi saçları yastığa yayılmış, aralık dudaklarından belli belirsiz nefes alıp veriyor. Bayan Sparis kadının, annesine benzediğini düşünüyor. Çocukken annesini uyurken seyrederdi, o da aynı böyle ağzı açık, çenesi rüyasında birilerine baş kaldırıyormuş gibi uyurdu.

Bayan Sparis kadını koklamak için burnunu boynuna yaklaştırıyor. İşte o zaman bacaklarının arasında alışık olmadığı bir hareket başlıyor. Ancak o zaman içine uyandığı bedene bakmak aklına geliyor. Elini iki bacağının arasına atıyor. Orada bulduğu şeyi zihni öyle hemen yadırgamıyor. Ne de olsa Bay Sparis’in bedeni Bayan Sparis’in aşina olduğu bir diyar. Tanıdık uzuvlar kendi bedenine geçmiş. Bunu da algılaması zaman alıyor. Kafası karıştığında âdeti olduğu üzere elleri şakaklarını kaşımaya gidiyor. Oradaki sakalları hissedince gözleri çapaklarla dalaşmayı bırakıp fal taşı gibi açılıyor. Bayan Sparis daha dün arabanın aynasında, yanaklarındaki  istenmeyen tüyleri özenle bir bir almıştı.

Bayan Sparis o sabah Bay Sparis’e dönüşmüş olarak uyandığını anladığında…

Ne oluyor?

Üzülüyor mu? Seviniyor mu? Paniğe mi kapılıyor? Ne oluyor sizce?

Biz Bey ile bu hikâye tamamlama oyununu oynarken çok  gülüyoruz. Ben bilhassa ilk fırsatta kendi günlük hayatımdan çıkıp hikâyeler dünyasına dalmaya pek meraklı olduğumdan, fanteziyi iyice dallandırıp budaklandırıyorum. Hayal gücü kas gibidir. Her gün düzenli olarak çalıştırırsanız beslenir, güçlenir. Hayatın koşturmacasında unutur giderseniz, bir köşede paslanır gider. Hayal gücü kası bir köşede çürüyüp giderken de hayatımız tatsızlaşmaya başlar. İhtimalleri ve sürprizleri hayal etme becerimiz köreldiği için elimizde avucumuzda ne varsa oraya sıkışıp kalmış olduğumuzu düşünmeye başlarız. Oysa ki insan en acılı koşullardan bile umutla sıyrılabilen bir canlı. Öyle bir yapısı var. Allah vergisi. Başka ihtimalleri hayal edebildiği sürece umudu besliyor.

Hayal gücü sadece acılı, sıkıntılı durumlarda yaşayan insanlara lazım olan bir şey değil ama. Hepimize lazım. Kederli bir dönemimizde bize ışık tutsun, hayatın anlamını unuttuğumuz o monoton anlarda yüzümüzü güldürsün diye değil sadece… Hayal gücü kendimizi bir başkasının yerine koyabilme becerimizi de geliştiriyor. Bir başkasını anlamak ancak ve ancak onun bedeninde ve hikâyesinde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hayal ederek mümkün olabilir. Kendi değer yargılarımızdan, aile kurallarımızdan, inanç sistemimizden yola çıkarak ötekini anlamamız mümkün değil. Hayal gücü körelmiş insan diğerini anlayamaya çalışmak yerine yargılama yoluna gider. Sevmeye çalışmak yerine ötekinden korkmayı tercih eder. Hayal gücü körelmiş insan herkesin bir hikâyesi olduğunu kabul edemez. Kendisinin de bir hikâye içinde yaşadığını unutmuştur çünkü. Kendi hikâyesini gerçek zanneder. Mutlak gerçek.

Hayal gücü bir kastır. Esner, uzar, kasılır, gevşer, güçlenir ya da pelteleşir. Düzenli çalıştırmak onu canlı tutar. Araya zaman girdikçe tembelleşir, uyanması, işlemesi zaman alır. Beden gibi, o da düzenli olarak çalıştırılmak ister. Suyunun kurumaması için beslenmesi gerekir. Hikâyelerle, romanlarla, ihtimal ve hayallerle.
Ötekini anlamaya bir hikâye ile başlayın. Uzaktakinden değil, en yakındakinden. Farz edin ki bir sabah uyandığınızda annenize dönüşmüşsünüz ya da çocuğunuza ya da kocanıza, karınıza… Bakalım hikâye nasıl devam ediyor?

Peki sizce Bayan Sparis arabasına binip de bir daha evine dönmediği gün nereye gitti?

Ne oldu Bayan Sparis’e

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/bayan-sparise-ne-oldu/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/bayan-sparise-ne-oldu/" data-text="Bayan Sparis’e Ne Oldu?" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/bayan-sparise-ne-oldu/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>İstanbul doğumlu yazar, Hatha Yoga öğrencisi ve eğitmeni, sosyolog, Prof. Macit Gökberk’in ilk torunu ve tanıdığı veya tanımadığı pek çok kişi için ilham kaynağı olan, kendini belli bir coğrafyaya ait hissetmeyen bir dünya vatandaşı. Defne Suman&#8217;ın, insan doğasına olan ilgisi ve insanın derinliklerini keşfetme ihtiyacı, onu, Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü&#8217;nde yüksek lisans eğitimini tamamlamaya kadar getirdi. Bir adım ötede Amerika&#8217;nın prestijli bir üniversitesinde doktora yapmak yatarken, o yeni bir yol seçerek akademisyenliği bırakıp yola çıktı. </p> <p>2003 yılından beri dört kıtada seyahat ederek Zhander Remete’nin rehberliğinde yoga öğreniyor ve öğretiyor. Atina, İstanbul ve Oregon’da soluklanıyor. Çocukluk yıllarından beri okuma ve yazma ile haşır neşir olan Defne on üç yaşından sonra yazılarını gözlerden uzak tutmaya karar verdi. Okur ile buluşması ise maneviyatın izinde iç dünyasını keşfettiği yıllarına denk gelir. Kendi deyimiyle “üzerine sinmiş tecrübelerin merceğinden bakıp da gördüğü insana, topluma, yaşama dair” yazıyor. En büyük ilham kaynağı sahici olana karşı duyduğu merak ve başlıca tatmin alanı da hakikati ifade etmenin insanları birbirine bağlayan eşsiz tabiatı.</p> <p>İlk kitabı <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/roman/mavi-orman/" target="_blank">Mavi Orman</a> Şubat 2011’de Kuraldışı yayınevinden çıktı. Mavi Orman&#8217;ı, 2013&#8217;te ilk romanı <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/roman/saklambac/" target="_blank">Saklambaç</a> izledi ve Yunanistan’da ve Türkiye’de aynı anda çıkacak olan yeni romanı Emanet Zaman ise tarihin bambaşka bir penceresinden, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarındaki İzmir’inden yine insana bakıyor, bütün sevinçleri, kederleri ve çaresizliği içinde insanı anlamaya çalışıyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This