Böyle insanlar var gerçekten: Her yerde nasıl davranacağını bilen; elini kolunu yerli yersiz kullanmayan; asla gaf yapmayan; küfür etmeyen; eğreti durmayan mükemmel kişiler. Evinde hiçbir sorunu olmayan; tesisatları her zaman sorunsuz çalışan; çocukları çalışkan ve ödev yapmaya hevesli ve tabii ki hayatlarının aşkı da onları sürprizlere boğan mutlu insanlar. Amerikan filminden kopma sahneler dolaşıyor etrafımda. Müstehzi…
Oysa ben bir türlü düzgün olamıyorum; oldu ki bir an düzeldim bu sefer de düzgün kalamıyorum. Bir tarafım hep yamuk, hep eğri duruyor tahterevalli misali. Yakamı düzeltirken paçam yamuluyor. Tam sakinim artık derken birden çığırından çıkmış, kontrolümü yitirmiş buluveriyorum kendimi.
Suratımda bütün duygularım bana eşlik ediyor gün boyu; hafif dikkatle bakan bile anlayıveriyor olup biteni. “Yok bir şey, iyiyim” desem kaç yazar, her şey ortadayken! Evimde hep bir dağınıklık var, toplayıp toplayıp düzeltemediğim. Atıyorum atıyorum atacaklarım bitmiyor; hep bir şeyler fazlalık… Yerli yerinde durmayan objelerim var benim; yerlerini bulamıyorum. Aynı anda her şey çalışmıyor evimde, çalışırsa sigortalar atıyor. Dağınık desem dağınık değil; bir düzen var bu düzensizlik içinde… Giysilerim aynı hizaya giremiyor dolabımın içinde. Ve bir şeyim hep kayıp. Kaybettiklerimi unutuyorum zamanla; bulduğumdaki şaşkınlığım bir garip. Eşyalarım saklanıyor, ben arıyorum. Yakalayan “Sobe” diyor.
Üstüm başım desen ayrı bir dert. Ya bir leke ya bir kırışıklık… Olmazsa olmazım… Ne takım elbiseler giyebiliyorum ne de birbiriyle uyumlu renkler. Takım elbise giymem gereken bir fotoğrafta gözlerimi kapatıyorum mesela; elimden ne kadar gelirse o kadar karşıyım ahenge. Ahenk olduğunda ya da düzen, bir kaşınma basıyor derin derin; küçük kızarıklıklar oluşuyor cildimde; bir nevi alerji benimkisi. Ciddi görünümlü, klasik bir elbisenin üzerine pembe parlak çerçeveli gözlük takasım var benim. Ruhum pırpır ediyor hep; uçtu uçacak gibi yerinden.
Yaşım geldi kaça; ama hayal kuruyorum sürekli. Ciddi, büyük ve olgun davranışlardan sıkılıyorum. Hep daha ileride ciddi olmalıymışım gibi geliyor. Bu yaşta böyle olmalı’lara göre davranamıyorum. Ruhum ne derse, nasıl isterse öyle yapıyorum. Aksi durumda nefes alamıyorum. “Ama artık şöyle olmalı, böyle olmalı…” diye başlayan cümlelerde kulaklarım sağırlaşıyor birdenbire; hiçbir şey duyamıyorum, bir de alerjim depreşiyor.
Büyük büyük laflar edip sonra ben değiştim artık böyleyim diyorum. Şaşıranlara, sorgulayanlara gülüp geçiyorum. O lafları ederken öyle düşünüyordum gerçekten; şimdi böyle. Yalan değil hiçbiri. Aferin size eğer hiç değişmediyse kararlarınız yüz yıldır ama ben sürekli değişiyorum! Hayatın içinde gelen her şey başımın üstünde kendine güzel bir yer buluyor.
“İdare etme” durumunu beceremiyorum. Biri fikrimi sorduğunda, fikrimi olduğu gibi söyleyiveriyorum. Bazen problem yaratıyor bu durum; nedenini hâlâ anlayamıyorum. Biliyorum insanlar çoğu zaman teyit ister sizin gerçek fikrinizi değil; ama onlar bana açıkça “Beni teyit eder misin?” diyene kadar fikrimi söylemeye devam edeceğim ben.
Sözleri çok fazla önemsiyorum. İletişim biliminde sözlerin jestler ve beden diline göre çok düşük bir öneme sahip olduğunu söylüyorlar bilimsel verilere dayanarak; bunun gerçek nedeninin kelimelerin önemi değil, onları gerçek anlamlarında kullanmayan insanlar olduğunu düşünüyorum. Ben kelimeleri gerçek anlamlarında kullanıyorum; bedenime ve mimiklerime bakmayabilirsiniz beni anlamak için.
Cümlelerim devrik, öznelerim kayıp ve tümleçlerimle uyumsuz çoğu zaman. Ama anlamlarım mecaz değil; olduğu gibi gerçek. Öfkemle gözyaşlarımı kontrol edemiyorum her zaman. Sevgim de biraz dengesiz, kabul etmek gerekirse… Yemeklerim lezzetli fakat estetik açıdan güzel değiller. Giysilerim ruhumun renginde; bu yüzden bazen uyumlu bazen uyumsuz.
Özeniyor muyum, kıskanıyor muyum bilmiyorum şu “düzgünleri.” Bir ayrık otu gibi kalabilirim hiç rahatsız olmaksızın. Genel geçer kurallara manik-depresif bir dirençle karşı durmaktan mutlu oluyorum. Takım çalışmasına da ayak uyduramamam hep bu yüzden. Ayrık otlarının da dünyadaki diğer her şey kadar bir faydası vardır mutlaka.
Düzgün olamıyorum, düzgün kalamıyorum ben.
hayat nereye gidiyor