dusler-kasabasinda-bir-cocuk-yuregi-i

Düşler kasabasında sıradan bir geceydi. İşten eve dönmüşler, yemeklerini yemişlerdi. Gelecek kaygılarını, hayata dair hayal kırıklıklarını, her gün takip ettikleri diziler arasına gizlemeyi başarmış olmalarına rağmen kendilerini yorgun ve umutsuz hissediyorlardı. İçlerinde tanımlayamadıkları ya da varlığını bilmek bile istemedikleri duygular vardı her birinin. Sanki yaşamlarının bir döneminde bir şey kaybetmişlerdi. Fakat kimse, ansızın onları terk eden şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Sanki uyuşmuşlardı. Hepsi istediklerini sandıkları gibi ya da istemeleri gereken gibi, onlardan beklendiği gibi yaşıyordu. İyi okullarda okumuşlardı. Hepsi birer iş bulmuş, aile kurmuştu. Mutluydular aslında. Eksik olan, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı sadece, derinlerde onları huzursuz eden ve geceleri uykularını kaçıran.

Görmezden gelmek, bu kasabanın yaptığı en iyi şeylerden biriydi. Duygularından konuşmazlardı. Öfkelerini, hırslarını, korkularını, sevgisizliklerini, mutsuzluklarını gizli çekmecelerine kaldırırlardı. Hepsinin çekmeceleri tıka basa doluydu. Onlar böyle yaşamaya alışmışlardı ve tek bildikleri de buydu aslında. Aynı sözcüklerle sarılı dünyalarında yaşayıp gidiyorlardı ve günler akıp gidiyor, mevsimler değişiyordu.

Bu kasabada çocuklar dışında kimse hayal kurmuyordu. Hiçbir şeye karşı tutku duymuyorlardı.

Kasaba sakinleri derin uykularındayken, uzun zamandır ilk kez, kasabaya o gece aralıksız kar yağdı. Bembeyaz bir örtü kapladı her yeri. Kasabaya ait olan her şey bu örtünün altında kalmıştı. Gün ağardığında, evlerinin pencerelerinden bakan herkes sokaklara fırladı. Şen kahkahalar atıyor, karlarda yuvarlanıyorlardı. Çocuklar şarkılar söyleyerek koşturuyordu. Herkes coşkuyla birbirini kucaklıyordu. Kasaba kar altında bambaşka bir yer gibi görünüyordu şimdi.

Doğanın mucizesi insanları derin uykularından uyandırmıştı sonunda. Herkes yaşama sevincini yeniden kazanmıştı. Yaşadıkları her duyguyu hissedebiliyorlardı. İzin verdiler duygular aksın gitsin. Kendilerine samimiyetle sordular kim olduklarını, neye ihtiyaçları olduğunu. Korkularına, incinebilirliklerine dokundular ve cesaretle ifade ettiler kendilerini  diğerlerine. Toplum beklentilerini bir kenara bırakıp, kendilerini dinlediler bir köşede. Kar beyazı hayaller kurmaya başladılar. Hayaller kurdukça içlerindeki coşku ve heyecanla yeniden tanışıp, çocukluklarına yürüdüler. Her biri kendi çocukluğuyla derin sohbetlere daldı. Uzun yürüyüşler yaptılar karla kaplı yollarda. Çocukluklarındaki beklentileri, sevgi ihtiyaçlarını, çaresizliklerini konuştular. Şefkatle kucakladılar birbirlerini. İçlerindeki çocukla bir bütün oldular yeniden.

Doğa, bu kasabaya karla birlikte sonsuz sevgisini göndermişti. Sevgi, kasaba halkının yüreklerini, evlerini, sokaklarını, dünyalarını ışıl ışıl yapmıştı. Kendilerini oldukları gibi sevmeye başladıklarında, başkalarını da değiştirmeden kabul etmeyi ve sevmeyi öğrendiler. Kasaba halkı farklılıkların zenginliğini keşfetti ve bunu çok sevdi.

Artık kendine ve diğerlerine sevgi ve samimiyetle, önyargısız yaklaşan, hayal kurabilen, şefkatle tüm yaşamı kucaklayabilen, gizli çekmecelerinde umudu ve coşkuyu saklayan, doğayla uyumlu ve doğanın parçası olmuş bu kasaba halkı yepyeni bir çağ başlattı. Bu çağ, sakinliğin, kabullenişin, barışın, özgürlüğün, iyiliğin, sevginin, doğallığın, merhametin yeniden doğuşuydu.

Düşler kasabasında sıradan bir geceydi. Ödevlerini yaptıktan sonra derin bir uykuya dalmadan önce, kar yağmasını diledi çocuk. Gözlerini yumdu ve kar yağdığını hayal etti. Karlar içinde yuvarlandığını hayal ederken sevgiyle gülümsedi. Sabah uyandığında her yer bembeyaz olacaktı ve yepyeni bir gün doğacaktı.

Bir çocuğun düşlerinde saklıydı yeni dünya.

Şükran Akgün

Share This