Durasım geldi.
Öyle böyle değil tam olarak durasım geldi. Tüm fişlerimi çektim; hasta cevap vermiyor. Ne endişe, ne kariyer derdi, ne aşk, ne beklenti… Bütün otobüsleri, trenleri ve uçakları kaçırdım. Zamanın ortasında, uluorta, pür neşeli ve pür endişesiz durasım geldi. Hemstır kafesimdeki dönme dolaptan inip eski bir Türk filmi tadında durup kalasım var.
Fazladan tek bir giysiye bile tahammülüm yok üzerimde; örtüneyim yeter. Sadece su ve meyveyle besleneyim. Durup düşüneyim biraz; boşlukta asılı bir salıncakta gibi; acaba nerde dursam diye… Sofi misali durup bakasım var aynalara, aynaların en içine…
Aylar arası ayrımcılık yapmak istemem; fakat temmuz bir başka güzel; hele bu temmuz diğerlerinden de güzel. Ruhum keten giysilere büründü, bir hafif bir serin… Bedenim uzanıyor hamaklara boylu boyunca. Oblomov’la yarenlik ediyorum. Hep uykuyla uyanıklık arasında tatlı bir yerdeyim. Üzerimdeki her fazlalık gitmiş uzay boşluğundaki kara deliklere. Sorularım, kaygılarım, planlarım, kontrol etme ısrarım; aman onu da yapayım sonra dinlenirim kısırdöngüm, anlamsız dikkatim kaybolmuş. İnsanları sadece dinlemeyi becerebiliyorum; mantıklı cevaplar verme gayretim yok artık. Zaten onların derdi de cevaplanmak değil; dinlenmek.
Vanilyalı dondurma gibi serin ve hafifim. Beni arkamdan önümden itip çekiştirenleri attım hayatımdan. Onlar nasılsa bulurlar başkasını, çekiştirecek.
Zaman göreceli ve çok boyutluk bir kavram aynı zamanda doğrusal değil çoğu zaman irrasyonel ilerliyor. Durunca ben, zaman da sanki bölünüyor ve ben içine dalıyorum balıklama. İşte o zaman ölümsüzmüş gibi hissediyorum. Ne acele, ne gam… Uzun yıllar var önümde, upuzun. Bir huzur ve şükür kaplıyor en derinlerimi. Elimi uzatsam bulutlara değeceğim, cebimde deniz kenarından topladığım küçük taşlar, suda taş sektirmeyi öğrenmeye çalışıyorum; küçük bir masa etrafında birbirine karışan sohbetler ediyorum kimsenin kimseyi dinlemediği ama yine de herkesin birbirini anladığı. Yürüyorum yollarda sanki ilk kez yürür gibi. Kedilerle köpeklerle bakışıp göz kırpıyorum. Hiç duymadığım kokular duyuyorum etrafımda. Kendime çiçekler alıyorum rengârenginden.
Duruyorum sadece.
Uzayda neredeyim nasılım, hacmim ne, yoğunluğum ne? Anlamaya çalışıyorum nefesimin müziği eşliğinde… Kocaman gözlü bir garip dünyalıyım, garip dertleri dert edinmeyen, o kadar… Yiyen, içen ve uyuyan… Maslow’un hiyerarşisinin en alt basamakları yetiyor bana şu an; yükseklerde gözüm yok. Bu ne mutluluk, ne hafiflik! Başım bir hoş dönüyor eksenimde.
Yollar gidiyorum, yollar geliyorum mütemadiyen… Trenlerin yanından geçip giden ev görüntülerine kaptırıyorum kendimi, hayaller kuruyorum tanımadığım insanlara dair. Gülümsüyorum yolda gidenlere. Benim gülümsemem esneme etkisi yapıyor karşımdakilerde; onlar da gülümsüyor.
Beş yıllık finansal planlar yapamıyorum ama mutluluk planları kuruyorum, hiç analitik olmayan düzlemlerde. Barış müzakereleri yapıyorum tüm benliklerimle. Durmak ve sadece nefes alıp vermek ne büyük iş!
Kendime hedefler koymuyorum, bedenime ve ruhuma kulak veriyorum; onlar ne isterse onu yapıyorum. Bu yılki seçimleri onlar kazandı; onlar ne derse o olacak. Bedenimle ruhum kardeş kardeş geçinip gidiyor. Ben onlara uyuyorum sadece. Ruhum durunca bedenim gevşiyor. Bedenim esnedikçe ruhum serinliyor.
Beynimin şimdiye kadar görmediğim taraflarını görüp şaşırıyorum. Nasıl bastırmışım tüm bunları anlayamıyorum. Eski günlüğümde yazan karamsar hayatı sanki başkası yaşamış gibi geliyor şimdi bu durduğum yerde. Ne trajedi, ne elem, ne gözyaşı… Okumaya bile tahammülüm yok.
Duruyorum sadece. Olan her şeyi kabulleniyorum, eski gölgemle kavga eden halim şimdi nerede acaba? Belki ruhumun o kısmı kendi kendine reenkarne olup bir başka bedeni rahatsız etmeye başlamıştır. Ne soru soruyorum, ne itiraz ediyorum, ne de ısrar… Durmanın ve susmanın ne kadar iyileştirici olduğunu keşfediyorum. Varlığımın sınırlarını, daha doğrusu sınırsızlığını görüyorum iyiden iyiye! İçe doğru büyüyorum, genleşiyorum. İnsanın başına kuşlar bile konuyor durunca. Leylekler tepemde şarkı söylüyorlar ciyak ciyak.
Hiç yoga yapmadan herkese “Namaste” diyorum.
Duruyorum…