Çocuğunuzun sizden en çok ne istediğini düşünüyorsunuz? Son çıkan iPhone? Yeni ayakkabılar, özel tasarım giysiler? Disneyland’a gezi? En iyi okullardan birine gönderilmek? Yeni bir şeye sahip olmak ya da eğlence parkına gitmek her çocuğun hoşuna gider. Ancak çocukların gerçekten özledikleri şey daha derinlerdedir. Bu özlem, güzel giysiler, en son çıkan elektronik cihazlar, pahalı geziler ya da yüksek ücretli okullarla ilgili değildir.

Ebeveynlikte yaptığımız hataların büyük bir bölümünün, çocuğumuzun mutlu olmak için gerçekten neye ihtiyacı olduğunu anlayamamamızdan kaynaklandığına inanıyorum. Tüm çocuklar şu üç şeyi bilmek ister:

  • Fark ediliyor muyum?
  • Değerli miyim?
  • Önemseniyor muyum?

Çocuklar fark edildiklerini hissettiklerinde, değerli olduklarına inandıklarında ve başarıları için değil, birey olduklarından önemsendiklerini algıladıklarında kendi kendilerini motive etmekten keyif alabilirler. Bu da dikkatlerini ya da ilgilerini çeken şeylere samimi bir hevesle yaklaşmalarını sağlar. Başka bir deyişle, kendilerine duydukları doğal sevgi, yaşama sevgisi olarak ortaya çıkar. 

Çocukların hayatlarının başındayken sevilebilme, onur ve değer hisleri oldukça kırılgandır. Doğal olarak zaman ve deneyim gerektiren öz sevgi ve kendini ifade edebilme konusunda yeterince cesaret kazanacak fırsatları henüz olmamıştır. Bundan ötürü, özellikle de yaşamlarının ilk yıllarında, başarma kapasitelerinin ve kendi hayatlarını idame ettirme yeteneklerinin ne kadar zengin olduğunu onlara yansıtmamız için bize ihtiyaç duyarlar. Ne kadar güce sahip olacaklarını onlara bakışımız, onlar hakkındaki hislerimiz doğrular. Başka bir deyişle, gelişimlerinin bu döneminde onlarla kurduğumuz bağ hayati önem taşır. Bu onlara kabul edildiklerini hissettirir. Sonuç olarak eğer performanslarına, bazen söylediklerine ya da davranış özelliklerine çok fazla odaklanırsak bu ilk yaşlardaki en önemli ebeveynlik sorumluluğunu yerine getirme şansını ıskalamış oluruz – kendi benlik anlayışlarının güçlendirilmesi. Bu gerçekleşmediğinde, çocuklar kendi özgün benliklerinin tersine hareket edecek ve aslının yerini alan sahte benliği, yani egoyu geliştireceklerdir. 

Ebeveynler, bu görevi yerine getirebilmek için kendi zengin iç dünyalarıyla iletişim halinde olmalıdır. Kendi arzularımızın, eşsiz yaradılışımızın farkında, dünyadaki amacımız ve yerimizle derinden bir uyum içinde olmalıyız. Yoksa her şeyden kopmuş, bunalmış ve büyük olasılıkla da yalnız hissetmek kaçınılmazdır.

Sonuçta kendimizi yoksun hisseder ve tam da bu nedenle, kendi düşlerimizi gerçekleştirmek için çocuklarımızı kullanma hatasına kolayca düşeriz. Çocuklarımızı arzuladıklarını yapmaya yüreklendirmek yerine, kendi yetersizlik hissimizi, gerçekleşmemiş isteklerimizi ve yalnızlığımızı yatıştırmaları için yönlerini değiştirmeye sevk ederiz. Çocuklarımıza ümitsizce ihtiyaç duyarken, nasıl onlara değerlerini doğru bir biçimde gösterebiliriz ki? Tek sunabileceğimiz, kendi çarpık benlik anlayışımıza dayanan deformasyondur. Elbette, kültürümüzün bizlere öğrettiği gibi, ne yaparsak yapalım çocuklarımızın “iyiliği için” yaptığımıza kendi kendimizi ikna ederiz. 

Çocuklar gerçekten kim oldukları fark edildiğinde ve kabul edildiğinde sağlam bir benlik hissi geliştirdiklerinden, her bir çocuğumuzla kendi klonlarımız gibi ya da düşlediğimiz fantezi kişilikler gibi değil, eşsiz bir birey olarak bağ kurmamız son derece önemlidir. Beğeni dolu bakışlarımız, onların yanındaki gerçek varlığımız ve dikkatimiz sayesinde – şımartarak değil – güçlü bir benlik duygusuyla yetişirler. Çocuklarımızın önemini, onlarla aramızda geçen etkileşimlerle gösteririz. 

“Beni fark ediyor musun?” Çocuğunuzun her gün sorduğu, en önemli soru budur. “Beni olduğum gibi, benim için kurduğun düşlerden ve beklentilerden, benim adına planladıklarından bağımsız biri olarak görüyor musun?”

Çocuklarımız onları olabildiğince derinden anlamamızı arzular ki ben bunu onların özü – hiçbir şey “yapmadan” önce oldukları kişi, en temel benlikleri – olarak görüyorum. Kimi zaman rasyonel olmayan davranış enkazlarını kaldırmamız ve asıl kişiliklerini görmemiz için bize güvenirler. Kimi zaman söyledikleri ya da yaptıkları çirkin şeylere aldırmadan içlerindeki iyiliği doğrulamamıza ihtiyaç duyarlar. Doğuştan gelen kendilerine inançları işte böylece ego tarafından perdelenmeden güçlü bir temel üzerinden gelişir. 

Çocuklarımızın değer hissi, onlara bakışımız, onları dinleyişimiz, onlarla konuşma biçimimiz ne kadar sevilmeye layık olduklarını yansıttığında büyüyüp gelişir. Çocuklarımızı işte böyle güçlendiririz – hayatları boyunca onları başarıyla taşıyacak olan doğuştan getirdikleri güçlük benlik hislerini ortaya çıkararak. Çocuklarımızın kim olmaları gerektiğine dair fantezilerimizle, aslında kim oldukları gerçeğini ayırt edebildiğimizde, asıl varlıklarına haksızlık etmeden ebeveynliğimizi özlerinin büyüyüp gelişebilmesine olanak verecek şekilde iyileştirebiliriz.

https://bit.ly/2xwGQvH

Share This