Eroinin öldürücü tutkusunu komedyen Larry Young şöyle tarif ediyor: “Biliyorum genç öleceğim ama Tanrıyla öpüşmek gibi bir şey bu.”
İşte bu bir anlık “Tanrıyla öpüşmek” uğruna eroin cehenneminde yaşamlarını yakan gençlerin sayısı dudak uçuklatacak rakamlarda geziyor. Araştırmalarım sırasında on bir yaşında eroin bağımlısı olmuş gençlerle de tanıştım, kırk yaşında eroine başlamış orta yaşlılarla da, altmış beş yaşında eroinle tanışmış bugün yetmiş yaşında olan bir kadınla da… Bu insanların çoğu zeki, iyi tahsilli, orta ve zengin sosyal sınıf ailelere mensuptu.
Elvan kırk üç yaşında Amerika’da işletme üzerine mastır yapmış, üç çocuklu, boşanmış bir kadın. Çocukluk ve gençlik yılları babasının mesleki konumundan dolayı değişik ülkelerde geçmiş, birkaç dili anadili gibi biliyor.
Elvan on senedir eroin bağımlısı ve halen kullanmayı sürdürüyor. On yedi yaşındaki çocuğu esrara başlamış bile. En küçük çocuğu da potansiyel bir eroinman. Çünkü Elvan hamileliği boyunca da eroin almış.
Elvan birkaç kez hastanede iki kez de hapiste yatmış. Günde altı yedi gram gibi çok yüksek miktarda eroin kullanıyor. Vücudu, iğnelerden dolayı cılk yara içinde. Artık iğne yapacak damar kalmadığı için bugünlerde eroini yine burundan alıyor.
“Ben bu zıkkımı kullandıktan yedi sene sonra ne yaptığımı anladım. Ama bütün sistemimi ele geçirmişti artık. Eroinin başlangıçta en çekici yönü, çağımızın hastalığı olan can sıkıntısını ortadan kaldırmasıydı. Bunu aldığında seks de dahil her türlü haz çok aşağılarda kalıyor. Hiçbir isteğin, hırsın, arzun kalmıyor. Egoyu yok ediyor. Sürekli sevgi ve anlayış içinde olduğunu sanıyorsun. Adeta ‘bilge kafası’ yapıyor. Yani dünyevi ve bedensel arzular duymuyorsun.” Elvan, alkolle eroini kıyaslayarak felsefi görüşlerini dile getiriyor. “Neden sistemde alkol yasal da bu değil? Çünkü alkolle kitleleri manipüle edebilirsin. Sistemin var olabilmek için şiddete ihtiyacı vardır. Amerika’da da, Rusya’da da alkolizm oranı çok yüksek. Sağcı ya da solcu militanların çoğu alkolik ve savaşarak sisteme dahil oluyorlar. Şiddet ekonomik ve siyasal denge için gerekli. Oysa eroin insanı kendine döndürüyor. Sistemi sorguluyorsun. Her şeyin ‘neden’lerini, ‘niçin’lerini araştırıyor ve soruların yanıtlarını buluyorsun. Uyandığın için de topluma karşı çıkıyorsun; sistemin dışına da. Eroin, hırsı ortadan kaldırıyor. Oysa sistem için hırs ve rekabet gerekli. Amatem’de alkol krizi yaşayanlara bakın, kayışlarla bağlanmak zorunda kalıyorlar. Çünkü alkol krizi şiddet krizidir. Ama ben bu güne dek hiçbir eroin bağımlısının kayışlarla bağlandığını görmedim. Ayrıca eroin alan insan çalışamaz. Bu sistemde de çalışmayan insan makbul değildir.”
“Miskinleştikten sonra sistemi sorgulamış olmanın ve yanıtlarını bulmuş olmanın yararı ne?” diye soruyorum.
“Benim sisteme yararım yok ama beklentim de yok” diyor.
Bugün devletlerin resmi bütçelerini kat kat aşan eroin ticaretinden kazanılan kara para devletlerin bütçelerine aklanarak girdiğine ve devletler bu gelirden vazgeçemediklerine göre Elvan’ın ve tüm bağımlıların sisteme yararı var tabii. Hem de yaşamları pahasına. Kapitalist toplumda başka hangi ürün vardır ki, alıcıyı yalvartarak satıcının peşinden koşturabilirsin.
Elvan’ın gözleri uzaklara bakarken, “Çocuklarımla birlikte olmayı ve bunu hiç kullanmamış olmayı çok isterdim” diyor. Değil çocuklarına, kendine bakacak hali olmadığı için eşi çocuklarını ondan almış.
Ruhun gıdası diye tarif ettiği eroin, insanın ruhunu da, duygularını da, bedenini de öldürüyor.
“Bu madde oyun oynanacak bir madde değil, hayatımı allak bullak etti. Eroin yüzünden çok şey kaybettim. Babamdan kalan onca malı mülkü eroin uğruna sattım. Ama en çok kişiliğimden kaybettim. Dürüst bir insanken otuz yaşından sonra yalan söylemeye başladım. Ayrıca insan sürekli gelişen bir varlık olmalı ama insanın kafasındaki herhangi bir eroin, din, ideoloji ya da kişi bağımlılığı vb. takıntı olduğunda gelişmesi bir yana, yerinde sayıyor hatta gerilemeye başlıyor. En çok manevi yönümün gelişmesini engellediği için eroine başladığıma pişmanım. Bu zıkkımı bırakmayı çok isterdim. Ama artık hiçbir şeyi çok istemeye bile gücüm yok. Mücadele etmeye gücüm yok” diyerek umutsuzluğunu dile getiriyor. “Benliğimi kaybettim, daha ne kaybedeyim” diyor.
Yanındaki arkadaşı, elli iki yaşındaki Hande ise eroine yeni başlamış, son iki senedir haftada bir alıyormuş. Ama o da maalesef diğerleri gibi, kendisinin farklı olduğuna ve asla bağımlı olmayacağına inanıyor. Entelektüelliğinin kendisini bağımlılıktan korumaya yeteceğini sanıyor. Hatta bana, eroinin yaptığı “kafa”nın dünyadaki en iyi şey olduğu konusunda propaganda yapıyor. Bir kez olsun denemem için ısrar ediyor. Bunun araştırmama katkısı olacağını söylüyor. Aşırı ısrardan çok rahatsız oluyorum.
Gençlerin böylesine ısrara ve eroinin harikuladeliği hakkında anlatılanlara “bir kez denemek kaydıyla” kanacaklarını düşünerek içim cız ediyor.
Gençler arasında eroin kullanımı öylesine yaygın ki, hiçbir anne baba kendi çocuklarını çok iyi yetiştirdikleri, ona çok iyi eğitim olanağı sağladıkları için eroinden uzak kalacakları konusunda emin olmasın. Teknolojinin hızla geliştiği ama insan ruhunun gittikçe doyumsuzlaştığı, insanlar arasındaki iletişimsizliğin ve kendine yabancılaşmanın gittikçe arttığı çağımızda herkesin çocuğu eroin tuzağına düşebilir. Eroin aldığını bilerek ya da bilmeyerek, eroinin başlangıç döneminde vermiş olduğu haz, güven, güçlülük, iç barış duygusu böylesine çekici olmasaydı eroin kullanımı böylesine hızlı bir artış gösterir miydi?
Bağımlılar, başkalarını da bağımlı yapmaya gönüllü olarak çalışır. Buna mecburlar. Çünkü “verimli” bir bağımlının, yıllık eroin ihtiyacını karşılaması için epey paraya gereksinimi var. Her bağımlı, aynı zamanda potansiyel bir satıcı olduğuna göre?
Bu satırları okurken sizin çocuğunuzun asla eroin kullanmayacağını, o tür çocukların farklı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Robert Kolej, ODTÜ, Tıp Fakülteleri gibi okullardan mezun bağımlı gençlerin aileleri de bir zamanlar sizin gibi düşünüyordu.
Eroin ve diğer uyuşturucular sadece üniversite öğrencilerinin gittiği kafe ve barlarda değil, sosyete kulüplerinde, diskoteklerde, ortaokul ve lise önlerinde peynir ekmek gibi satılıyor. Okulların önlerinde bekleyen her seyyar satıcı sadece simit satmıyor. Hatta ilkokulların önünde satılan simitlerin içine de eroin konulduğu duyduklarım arasında.
Eroin pazarında yaş sınırı yoktur. Kişi ne kadar genç yaşta bağımlı kılınırsa o kadar karlı bir iştir.
Çocuk pornografisine, çocuk seksine düşkün saygın (!) işadamı sapıklarının Uzakdoğu’ya yaptıkları “seks turizmi” gezilerinin ve çocuk seksi ticaretinin ne boyutlarda olduğu tüm dünyada bilinirken, ülkemiz bu ticaretten muaf mı? Sapıklığın dini, imanı, milliyeti yoktur.
Gençlerin yaşadıkları bunalım, onları eroine iten nedenlerden biri. Aklıma bir soru geliyor: Elli yaşın üzerindeki insanların çoğunluğu evlerde, ebeler aracılığıyla ve uyuşturucu ağrı kesici verilmeden doğdu. Ama artık hemen herkes hastanelerde ve anneye ağrı kesici uyuşturucular verilerek dünyaya gözünü açıyor. Daha dünyaya gelmeden, uyuşturucuyla tanışan bu çocuklar, büyüdüklerinde uyuşturucuya daha fazla eğilimli olmazlar mı?
Tıp dünyasında doktorlar arasında da morfin bağımlılığının yaygın olduğu bilenen bir gerçek.
Bu konuda Türkiye’de bağımlı olduğunu saklamayacak bir doktorla görüşmem mümkün olmadı tabii ki. Ama Amerika’da uyuşturucu madde bağımlısı doktorların tedavisi için özel programlar bile var: “Physicians Diversion Program” gibi. Bu özel program ve Adsız Narkotikler (NA) işbirliği ile Opiat bağımlılığından kurtulmuş sayısız doktordan biri de Bob Mac Farlane. (Opiat: Afyon türevlerinin tümüne verilen genel addır. Morfin doğal afyon alkoloidi, eroin yarı sentetik, metadon ise tam sentetik afyon alkoloididir.)
O, artık adını gizlemediği gibi diğer bağımlı doktorlara da yardımcı oluyor.
“On yıl boyunca bağımlı olduğumu inkar ettim. Ben nasıl bağımlı olabilirdim ki? Hem doktordum hem de diğerlerinden zekâ ve psikolojik açıdan üstün bir insandım. Yasal ilaçların da bağımlılık yaptığını bilmeme rağmen, ben bağımlı olacak kadar zayıf kişilikli değildim ki.”
İnkâr, egomuzu acı gerçeklerden korumak için yarattığımız bir savunma mekanizmasıdır.
“Çocukluk döneminde de kendimi özel, özgün ve diğer çocuklardan farklı biri olarak görüyordum. Böylesine özel biri olduğuma göre, dünyaya özel bir görevi üstlenmek için gönderilmiş olmalıydım. Ve sekiz yaşındayken doktor olmaya karar verdim.”
Tıp fakültesini şeref listesine girerek bitiren Doktor, seçkin bir hastanede çalışmaya başladı.
“Ama yaptığım iş hiç de kutsal değildi. Meslektaşlarım, hastaları iyileştirmekten çok kariyerlerini sağlamlaştırmaya çalışan duyarsız ve soğuk kişilerdi. Onlarda gördüğüm bu hataların kendimde de olduğunu fark etmiyordum bile. Gittikçe hastaları zamanımı çalan değersiz varlıklar olarak görmeye başlamış, daha çok benmerkezci olmuştum. Hastaların bana layık olduğum saygıyı göstermediklerini düşünüyordum. Sıkıntılarımı hastanede elimin altında sürekli bulunan haplarla gidermeye çalışıyordum. Gittikçe aldığım miktarı artırdığımı bile görmüyordum. Bir akşam, üroloji bölümünde böbrek taşından acı çeken genç bir adama damardan birkaç miligramlık morfin verdim. Acıdan kıvranan ve inleyen adamın birden gevşediğini yüzüne bir tebessüm yayıldığını görmek merakımı uyandırdı. Morfinin etkili bir ağrı kesici olduğunu biliyordum ama nedense çok etkilenmiştim. Mesaim bitince ampulün geri kalan kısmını yanıma alarak eve gittim. Kendime iğneyi yaptığım an, hayatımda bana rahatsızlık veren her sorun önemini yitirmişti. Her şey katlanılabilir hale gelmişti. Evrenin bütünlüğünü ve anlamını hissediyordum, mistik bir deneyim yaşıyordum, her şeyin yanıtını biliyordum, Tanrı gibi düşünüyordum. Bir hafta sonra bu kez bir başka narkotik olan Demarol’la deneyimi tekrarladım. Demarol da çok yaygın kullanılan bir ağrı kesiciydi. Yine mistik deneyim yaşadım.”
Doktor, kısa bir sürede sabahları işe başlamadan önce ve gün boyunca kendine enjeksiyon yapmaya ihtiyaç duyacak hale geldi.
“Uyuşturucunun etkisi altında ameliyatlara giriyor, hastanın ölümü, yaşamı hakkında karar veriyor, hastalıkları teşhis ediyordum. Ameliyat süresi çok uzarsa yoksunluk krizine giriyor, gözlerim sulanıyor, hapşırmaya başlıyordum. Çabucak ameliyat masasından uzaklaşacak bir bahane buluyor, alelacele iğne yapıyordum. Bu durumda yüzlerce ameliyat yaptım.”
Doktor, gizlice altı kez uyuşturucu tedavisi gördü. Ama her seferinde uyuşturucuya geri döndü. Hastane tuvaletinde kendisine enjeksiyon yaparken yakalanması hayatının dönüm noktası oldu. Ya diplomasını kaybedecek ya da uyuşturucu bağımlısı doktorlar için hazırlanmış özel bir programa katılacaktı.
“Tedavi süresince hepimiz Adsız Narkotikler (NA) grubuna da katılmak zorundaydık. NA toplantısına gittiğim ilk gün büyük bir tepki gösterdim. Benim gibi bir doktorun bu uyuşturucu bağımlılarıyla aynı çatı altında olmak zorunda kalması gururumu incitmişti. Toplantıda uyuşturucudan kurtulmak hakkında konuşan bir kadına, büyük bir ukalalıkla, ne tür bir birikime ve diplomaya sahip olduğunu sordum. ‘Ben on yıldır temizim bebeğim, sen değilsin’ diye verdiği yanıt suratımda bir tokat gibi şakladı.”
Bob Mac Farlene on altı yıldır temiz. Ve hayatını bağımlıların yardımına adamış bir insan.
“İnsanlara yararlı olabileceğim gerçek misyonumu bulabilmem için tüm bunları yaşamam gerekiyormuş” diyor.
Görüldüğü gibi hiçbir insanın uyuşturucu bağımlılığına karşı bağışıklığı olması söz konusu değildir. “Asla bana bir şey olmaz” ya da “Benim çocuğumun başına gelmez” demek insanın kendini kandırmasından ya da cehaletinden başka bir şey değildir.
Bugün Türkiye’de her yüz kişiden üçü uyuşturucu bağımlısı. Gençlerin yüzde seksen ikisi uyuşturucu kullanımına arkadaşlarına uymak için başlıyor. Önce, alkol gibi, hap gibi kolay ulaşılan yasal hazlar, sonra esrar, ecstasy, kokain gibi yasadışı olan ama kolay ulaşılan hazlar…Bu hazlara ulaşım seçimi arkadaş grubuna göre öncelik kazanıyor.. bu hazları yaşayan kişi bir süre sonra daha büyük haz arayışına giriyor. Eroin en büyük haz. Sahte cennetten gerçek cehenneme giden yol.
Haz ne kadar büyükse, bedeli de aynı oranda büyüktür.
Nil Gün
Not: Bu kitap Radikal Gazetesi’nde 1997 yılında dizi olarak yayınlanmıştır. Karmaşık Tiyatro tarafından oyuna dönüştürülerek “Çalıntı Düşler” ismi ile Türkiye’nin değişik illerinde sahneye konmuştur.
6
Bu konuda Türkiye’de bağımlı olduğunu saklamayacak bir doktorla görüşmem mümkün olmadı tabii ki. Ama Amerika’da uyuşturucu madde bağımlısı doktorların tedavisi için özel programlar bile var: “Physicians Diversion Program” gibi. Bu özel program ve Adsız Narkotikler (NA) işbirliği ile Opiat bağımlılığından kurtulmuş sayısız doktordan biri de Bob Mac Farlane. (Opiat: Afyon türevlerinin tümüne verilen genel addır. Morfin doğal afyon alkoloidi, eroin yarı sentetik, metadon ise tam sentetik afyon alkoloididir.)
O, artık adını gizlemediği gibi diğer bağımlı doktorlara da yardımcı oluyor.
“On yıl boyunca bağımlı olduğumu inkar ettim. Ben nasıl bağımlı olabilirdim ki? Hem doktordum hem de diğerlerinden zekâ ve psikolojik açıdan üstün bir insandım. Yasal ilaçların da bağımlılık yaptığını bilmeme rağmen, ben bağımlı olacak kadar zayıf kişilikli değildim ki.”
İnkâr, egomuzu acı gerçeklerden korumak için yarattığımız bir savunma mekanizmasıdır.
“Çocukluk döneminde de kendimi özel, özgün ve diğer çocuklardan farklı biri olarak görüyordum. Böylesine özel biri olduğuma göre, dünyaya özel bir görevi üstlenmek için gönderilmiş olmalıydım. Ve sekiz yaşındayken doktor olmaya karar verdim.”
Tıp fakültesini şeref listesine girerek bitiren Doktor, seçkin bir hastanede çalışmaya başladı.
“Ama yaptığım iş hiç de kutsal değildi. Meslektaşlarım, hastaları iyileştirmekten çok kariyerlerini sağlamlaştırmaya çalışan duyarsız ve soğuk kişilerdi. Onlarda gördüğüm bu hataların kendimde de olduğunu fark etmiyordum bile. Gittikçe hastaları zamanımı çalan değersiz varlıklar olarak görmeye başlamış, daha çok benmerkezci olmuştum. Hastaların bana layık olduğum saygıyı göstermediklerini düşünüyordum. Sıkıntılarımı hastanede elimin altında sürekli bulunan haplarla gidermeye çalışıyordum. Gittikçe aldığım miktarı artırdığımı bile görmüyordum. Bir akşam, üroloji bölümünde böbrek taşından acı çeken genç bir adama damardan birkaç miligramlık morfin verdim. Acıdan kıvranan ve inleyen adamın birden gevşediğini yüzüne bir tebessüm yayıldığını görmek merakımı uyandırdı. Morfinin etkili bir ağrı kesici olduğunu biliyordum ama nedense çok etkilenmiştim. Mesaim bitince ampulün geri kalan kısmını yanıma alarak eve gittim. Kendime iğneyi yaptığım an, hayatımda bana rahatsızlık veren her sorun önemini yitirmişti. Her şey katlanılabilir hale gelmişti. Evrenin bütünlüğünü ve anlamını hissediyordum, mistik bir deneyim yaşıyordum, her şeyin yanıtını biliyordum, Tanrı gibi düşünüyordum. Bir hafta sonra bu kez bir başka narkotik olan Demarol’la deneyimi tekrarladım. Demarol da çok yaygın kullanılan bir ağrı kesiciydi. Yine mistik deneyim yaşadım.”
Doktor, kısa bir sürede sabahları işe başlamadan önce ve gün boyunca kendine enjeksiyon yapmaya ihtiyaç duyacak hale geldi.
“Uyuşturucunun etkisi altında ameliyatlara giriyor, hastanın ölümü, yaşamı hakkında karar veriyor, hastalıkları teşhis ediyordum. Ameliyat süresi çok uzarsa yoksunluk krizine giriyor, gözlerim sulanıyor, hapşırmaya başlıyordum. Çabucak ameliyat masasından uzaklaşacak bir bahane buluyor, alelacele iğne yapıyordum. Bu durumda yüzlerce ameliyat yaptım.”
Doktor, gizlice altı kez uyuşturucu tedavisi gördü. Ama her seferinde uyuşturucuya geri döndü. Hastane tuvaletinde kendisine enjeksiyon yaparken yakalanması hayatının dönüm noktası oldu. Ya diplomasını kaybedecek ya da uyuşturucu bağımlısı doktorlar için hazırlanmış özel bir programa katılacaktı.
“Tedavi süresince hepimiz Adsız Narkotikler (NA) grubuna da katılmak zorundaydık. NA toplantısına gittiğim ilk gün büyük bir tepki gösterdim. Benim gibi bir doktorun bu uyuşturucu bağımlılarıyla aynı çatı altında olmak zorunda kalması gururumu incitmişti. Toplantıda uyuşturucudan kurtulmak hakkında konuşan bir kadına, büyük bir ukalalıkla, ne tür bir birikime ve diplomaya sahip olduğunu sordum. ‘Ben on yıldır temizim bebeğim, sen değilsin’ diye verdiği yanıt suratımda bir tokat gibi şakladı.”
Bob Mac Farlene on altı yıldır temiz. Ve hayatını bağımlıların yardımına adamış bir insan.
“İnsanlara yararlı olabileceğim gerçek misyonumu bulabilmem için tüm bunları yaşamam gerekiyormuş” diyor.
Görüldüğü gibi hiçbir insanın uyuşturucu bağımlılığına karşı bağışıklığı olması söz konusu değildir. “Asla bana bir şey olmaz” ya da “Benim çocuğumun başına gelmez” demek insanın kendini kandırmasından ya da cehaletinden başka bir şey değildir.
Bugün Türkiye’de her yüz kişiden üçü uyuşturucu bağımlısı. Gençlerin yüzde seksen ikisi uyuşturucu kullanımına arkadaşlarına uymak için başlıyor. Önce, alkol gibi, hap gibi kolay ulaşılan yasal hazlar, sonra esrar, ecstasy, kokain gibi yasadışı olan ama kolay ulaşılan hazlar…Bu hazlara ulaşım seçimi arkadaş grubuna göre öncelik kazanıyor.. bu hazları yaşayan kişi bir süre sonra daha büyük haz arayışına giriyor. Eroin en büyük haz. Sahte cennetten gerçek cehenneme giden yol.
Haz ne kadar büyükse, bedeli de aynı oranda büyüktür.