Sabahın köründe çalan telefonun sesiyle yataktan fırladım. Suna’nın aklına estiği anda yaptığı her zamanki aramalardan biriydi. Sevgilisiyle kavga etmiş, tek tatil günüm olan Pazar sabahı saat 8’de benimle dertleşmeye karar vermişti. Cevap vermemeyi düşünsem de kırılmasını istemiyordum. 30 dakika boyunca anlattı, ağladı, bağırdı, içini döktüğü için kendini artık çok iyi hissettiğini söyledi ve nihayet telefonu kapadı.
Uykum tamamen kaçtı. İçimden hem daha geç bir saatte aramayı akıl edemediği için Suna’ya kızıyordum, hem de buna izin verdiğim için kendime. Neyse ki aylardır hayalini kurduğum bir masaj randevum vardı. ‘Keyifli bir kahvaltı ve ardından masaj. Yaşasın!’ diye düşünürken kapı çaldı. Erkek arkadaşım “harika bir sürpriz” yapmış ve öğleden sonra görüşmeye karar vermemize rağmen erkenden çıkıp gelmişti. Aylarca hayalini kurduğum ve tavlamak için bin bir takla attığım adama tabii ki “hayır!” diyemezdim. Görüşmeye başlayalı ancak birkaç hafta olmuştu. Nasıl olsa haftaya Pazar tekrar tatil olacaktı ve ben masajımı erteleyebilirdim.
Akşamın ne kadar çabuk olduğunu düşündüm. Her tatil günü gibi, bu sefer de hiçbir şey benim planladığım gibi gitmemişti. Dün de annem aramış, amcamları yemeğe çağırdığını ve yardıma ihtiyacı olduğunu söylemişti. Elbette ki kıramamıştım. Hem ona yardım etmeliydim hem de uzun zamandır görmediğim akrabalarımı görmeliydim.
Evden çıkmak üzereyken telefonum çaldı. Arayan temizlik malzemeleri satan bir satıcıydı. Üniversite öğrencisiymiş. Aklıma benim de öğrenci olduğum yıllar geldi. Ayın sonu olması dolayısıyla cebimdeki 3 kuruşa rağmen bir kere bile kullanmadığım fırınım için yağ sökücü, oturmaya fırsat bulamadığım döşemeler için leke çıkartıcı, halı kaplı evim için parke cilası ve olmayan arabam için zift çıkartıcı alarak satıcıyı mutlu ettim.
Anneme gittiğimde amcamların yanı sıra gelen hiç tanımadığım bir aile daha vardı. Hayatımda gördüğüm en itici karı koca ve onlardan daha da itici, ben yaşlarda oğulları. Tüm zamanların en bitmek bilmeyen akşamlarından biriydi. Nihayet yemek sona ermiş ve benden kahve yapmamı istemişlerdi. Tepsiyle salona girerken bir yandan da ‘Ne uydursam da kaçsam’ diye düşünüyordum. O sırada yengemin “Oktaycığım eminim haftaya bir gün Sinem de seninle bir yerlerde çay içmek ister. Değil mi Sinemciğim?” sorusunun şaşkınlığı sonrasında kendi ağzımdan dökülen “Neden olmasın” sözleri, tepsinin yere düşerken çıkardığı seslerle birbirine karıştı.
Sonrası tam bir karabasandı. Annemin yiyecekmiş gibi bakışları, vah vah sesleri, herkesin etrafa saçılmış kırık fincan parçalarını ve kahve lekelerini temizlemek için koşuşturması. Ama benim için asıl şok kendi ağzımdan çıkan “neden olmasın” sözleriydi. Hatta sonrasında Oktay telefon numaramı isteyince, onu bile verdim.
Eve geldiğimde günün bittiğine şükredecek durumdaydım. İple çektiğim Pazar günümün berbat geçmesine inanamıyordum. Aslında kendim için ayırabildiğim tek günün genelde böyle geçtiğini fark ettim. Pazartesi sendromu benim için pazar sendromuna dönüşüyordu. Canım televizyon bile izlemek istemedi. Erkenden yattım.
Rüyamda evleniyordum ama içim sızlıyordu. Çünkü nikah masasına oturduğum kişi, o sevimsiz Oktay’dı. Tanrım, her şey bir “neden olmasın” lafıyla nasıl buraya geldi diye düşünüyordum. Tam Oktay’la gerdeğe girmek üzereyken dehşetle uyandım.
Gecenin bir yarısı, gözlerimi tavana dikip düşündüm. Eğer “hayır!” demeyi öğrenemezsem bir gün gerçekten Oktay’la gerdeğe girecektim.
Betül Varol
Hahaha.. Bravo vallahi, ne kadar güzel hikayeleştirmişsin! Hikayenin başrolünde buluverdim kendimi 🙂
Çok teşekkür ederim ☺️
Betül cüm, dar bir vakitte karşıma çıktı yazın, sonra okumaya karar verecekken yazı beni kendine çekti ve bitirmeden duramadım:) hatta şimdi paylaşacağım, eminim feyz alacak çok kişi var 🙂 çok teşekkürler, sevgiler
Çok teşekkür ediyorum
Hayatımız bizim seçimlerimizle mi şekilleniyor, kıramadıklarımızın ricalarıyla ya da hayatın karşımıza öylesine çıkardıklarıyla mı…. amaç belirleme workshop’undan sonra bu cümle beni niye bu kadar takip eder oldu yahu?
Biz neye izin verdiysek onunla devam ediyor ?♀️