Yeni bir yıla girmenin en güzel tarafı ruhumuzun yeni umutlarla tazeleniyor olması. Hayatımızda iyileştirmek istediğimiz şeyler için, yeni başlangıçlara niyet etmenin tam sırası.
Yeme içme düzenleriyle ilgili yapılmak istenen değişiklikler bu niyet listelerinde hep üst sıralarda yerini bulur, ne de olsa günümüzde herkesin en önemli hedeflerinden biri “kilo vermek.” Bir sonraki aşamada “fit” olmak isteyenler var. Bir adım ileride ise “sağlıklı” olmak isteyenler geliyor. Gerçi sağlıklı olmak isteyenler, zayıflamak isteyenlere oranla azınlıkta kalıyor ama yine de giderek kalabalıklaşan bir grubu oluşturuyorlar. Her ne istiyorsak, yeni bir yıla giriyor olmamız bir adım atmak için çok iyi bir bahane olarak kullanılabilir.
Konu yemek gibi hayatın tam göbeğinde ve hemen herkesin öyle ya da böyle en sık tekrarladığı bir aktivite olunca, hangi yolu seçeceğimizle ilgili karşımıza envai çeşit yöntem çıkıyor doğal olarak. Dahası ciddi bir bilgi enflasyonu da var ortada.
“Figen Hanım ayurvedik besleniyormuş çok faydasını görmüş… Orhan taş devri diyetindeymiş hem çok kilo vermiş hem çok zinde hissediyormuş… Demet vegan olmuş, bir sürü sağlık problemi çözülmüş… Ayşe çiğ besleniyormuş, saçları, cildi pırıl pırıl parlamış, enerjisi yükselmiş, zaten en önemli şey enzimlermiş… Nurhan makrobiyotik beslenmeyle ülserini tedavi etmiş, yemeklerin doğru şekilde pişmesi çok önemliymiş…”
Her kafadan bir ses çıkıyor; konunun uzmanları bile birbirine ters düşüyor gibi gözüken farklı görüşler etrafında tartışıp duruyorlar. Bitmek tükenmek bilmez bir bilgi bolluğunda kaçınılmaz olarak kafalar karışıyor. Bu bilgi bolluğundan çıldırmadan fayda sağlamanın en ulaşılabilir yolu insanın kendisini dinlemeye ve vücuduyla şefkatli bir ilişki kurmaya başlamasından geçiyor.
Beslenme düzeninizi iyi yönde değiştirmeye karar verdiğinizde nasıl bir yol seçerseniz seçin, bunu doğru sebepler için yaptığınıza emin olun. Çünkü her türlü yasak, günahını da yanında getirir. Kendinize “hedef” olarak salt kilo vermeyi belirlerseniz sizi o hedefe en kısa sürede ulaştıracak davranış şekillerini “iyi” olarak etiketlemeniz; bunun dışında kalanları da “kötü” olarak nitelendirmeniz kaçınılmazdır. Ya da diyelim hayata bakış açısı, felsefesi size yakın geldiği için vejetaryen olmaya karar verdiniz. Yine otomatik olarak aksi yöndeki her davranışınızı suçluluk duygusuyla örtüştürmüş oluyorsunuz. Oysa her iki durumda da asıl hedefiniz sağlığınızı korumak, daha sağlıklı olmak olursa ufak tefek kaçamaklarda kendinizi dövmek yerine, buna geçici bir yavaşlama ve hatta ilginç bir deney olarak bakabilirsiniz.
Kendinize belirlediğiniz hedefler de iradeniz üzerinde ilave bir yük oluşturabilir. İrade dediğimiz şey beyin seviyesinde gerçekleşen entelektüel bir egzersizden başka bir şey değil aslında. Ne yazık ki konu beslenme olunca akıl yürütmelerimiz yanlış olabiliyor. Örneğin çiğ beslenmeye karar verdiniz, gelin görün ki canınız sıcak bir çorba ya da güzel bir güveç çekiyor; kati bir protein diyeti yapmak istiyorsunuz fakat bir kaşık pilav rüyalarınıza giriyor. Burada sorun irade eksikliği değil, vücudun kendini dengeye getirme çabası olabilir. Bu mücadeleyi zihin (irade) kazandığında cefasını vücudunuz çeker. Diğer tarafta eğer irade çözülür ve kendinize koyduğunuz prensipleri bir kenara atarsanız bu sefer de “günah işlemenin” suçluluğuyla ruhunuza eziyet edebilirsiniz. Bütün bu savaş içerisinde başta belirlediğimiz bu “prensipleri, kuralları” sorgulamayı ise genelde pek aklımıza getirmeyiz.
Akılda tutulması gereken en önemli nokta, beslenme düzenimizi değiştirme yolunda ne kadar gayretli olursak olalım hata yapmamız kaçınılmazdır. Ne zaman ki bunları hata olarak görmekten çıkıp, hayatı bir bütün olarak ele alıp, keyifle, güzel yaşamak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya bakarız, işte bu bakış açısı bütün sistemi dengede tutar.
Koyduğumuz hedeflerin gerçekten istediğimiz ve mantık sınırları içinde mümkün ve ulaşılabilir hedefler olması da işleri biraz kolaylaştıracaktır. Zorluk derecesi imkânsızlık seviyesinde değişiklikler suçluluk duygusu yaratmaya birebirdir. Profesyonel olarak şarap tadan birinin alkolü bırakmaya karar vermesi işini de bırakmaya hazır değilse çok mantıklı bir hedef olmaz. Çocukluğunuzdan beri yapınız balıketiyse sıfır beden olmaya çalışmak ne ruhsal ne fiziksel olarak sağlıklı olabilir. Küçük Prens’te, evreni yönettiğini söyleyen kral gibi olmayı deneyin. Her sabah güneşin çıkmasını ve gece olunca batmasını emreden kral sadece “uygulanabilir emirler” verdiğini söyler.
Sağlıklı bir beslenme düzeni oturtmanın kolay yollarından biri bir şeylerin yerine başka bir şeyleri koymak. Bazı şeyleri azaltmaya çalışmanın en kolay yolu başka bazı şeyleri artırmak yani.
Birkaç basit öneriyle birlikte herkese yeni yılda sağlıklı ve lezzetli sofralar diliyorum.
Şekeri bırakmak isteyenler;
Süt ve süt ürünlerini azaltın, hatta kesin. Kompleks karbonhidratları, özellikle tam tahıl ve bakliyatları, tatlı kök sebzelerini artırın. (Şeker fiziksel olarak bağımlılık yaptığı ve bırakmak ne yazık ki acısız gerçekleşemediği için üç dört gün kadar az çok bir irade göstermeniz gerekebilir.)
Süt ve süt ürünlerini bırakmak isteyenler;
Şeker, bal, her türlü tatlandırıcı ve kuru meyveyi bırakın. Taze meyveyi de günde bir iki porsiyona düşürün, tatlı meyveler (muz, üzüm, incir gibi) yerine hafif bir ekşiliği olan meyveleri (elma, armut, turunçgiller gibi) tercih edin. Çiğ ve pişmiş lifli yeşil yapraklı sebzeleri her gün tüketin.
Et yemeyi bırakmak isteyenler;
Tam tahıl ve bakliyat tüketiminizi artırın. Çorbaları, tencere yemeklerini, güveçlerinizi, soslarınızı lezzetlendirmek için miso (fermente soya fasulyesi ezmesi) ve doğal fermente soya sosu kullanın. (Kullandığınız soya sosunun GDO’lu olmadığından emin olun.)
Alkolü bırakmak için;
Hayvansal gıda ve tuz tüketiminizi azaltın. Sebze, meyve ve su tüketimini artırın.
Hiçbir şeyi bırakmak istemiyorsanız;
Tebrikler! Çok sağlıklı ve mutlu olmalısınız, lütfen bu şekilde devam edin!