Adımlarım biraz heyecanlı biraz da ürkek. Neden ürkek dedim ki şimdi? Heyecanlı ve meraklıyım; ilk gençliğimin çeşit çeşit duygularıyla gezdiğim Karanfil, Yüksel yollarını, yeniden bu yaşta bu halle gezmekten. Sanki her an bir kahveden, basamaktan, köşeden ergen kız hallerim, o günlere dair anılarım çıkıverecek karşıma. Karşıma çıkan anılarla ne yapacağımı bilememek… Sevinçliyim, hüzünlüyüm, meraklı ve şaşkınım burada yeniden olmaktan. Bu şehri yeniden solumaktan.
Sokaklara hayretle, hevesle bakıyorum. Bazı yerler hâlâ aynı, her şey yerli yerinde. Bazı anılarım asılı kalmış yeni yeni eklenen dükkân, kafe, binalar arasında. Sokakların içine eriyip sanki onun bir parçası olmuşlar. Adım atıyorum Yüksel’e, gözlerim doluyor. Ben ağlamaklı olunca dudaklarım titrer, eğilir, bükülür. Bir tuhaf olur yüz hatlarım. Yine bu hali hissediyorum. O garip ifade konuveriyor yüzüme. Gözlerim yanıyor, burnum sızlıyor, yutkunuyorum. Ağlayacak mıyım şimdi?
Farklı şehirlerde, farklı evlerde yoga uygulamamı yapmaktan keyif alıyorum. Çocukluk arkadaşım Mehtap’ın yeni evindeyim. Tanımadığım bir ev. Henüz. Ev ahalisi çoktan uykuya daldı. İşte bu anları küçüklüğümden beri pek severim. Bütün gece, bütün anlar sessizliğin koynundan bana akar; özgürlük hissiyle dolarım. Daha bu sene yeni yeni erken yatıp erken kalkmayı deniyorum. Yoksa kendime hep gecelerin kadını derdim. Yani önceden. Şimdi de Ankara’ya gelince yine gece beni baştan çıkardı ve uyuyan evle ben uyanıklığı giyindim.
Hani sessizlikte eşyaların boşluk doldurmaca sesleri vardır, çıt, pat, pıt… eşyalardan sesler gelir. Evin sessizliğinde büyür bu sesler. İşte şimdi tam da bu sesler benimle tanışıyor yeni evde ilk gecemde. Kocaman camlara karşımızdaki alışveriş merkezinin renkli neonları, fosforlu ışıkları vuruyor. Henüz evin perdeleri takılı değil. Elimde meditasyon oturuşu için bir minder, kocaman ve şimdilik yarı boş salonda kendime yer beğeniyorum. Nasıl bir yer aradığımı tam olarak hesaplayamıyorum ama karşılaşınca yani orası kendini bana gösterince aradığım yerin orası olduğunu hissedivereceğimi biliyorum. Genelde böyle olur bana.
Mesela nasıl bir meslek istiyorsun, deseydiniz çok önceleri bana, size mırın kırından başka bir cevap veremezdim. Bölük pörçük bir şeyler anlatırdım, tanımı, tarifi vermek benim için zorlayıcıydı. Ama seziyordum ki yolum kesiştiği anda tanıyacaktım. Ne yapmak istediğimi diyorum, onunla karşılaşınca hissedeceğime güveniyordum. Aradığım işte bu, diyeceğimi biliyordum. Tüm hücrelerimden taşan his, bulduğumu bana fısıldayacaktı. Yoga öğrenirken öğrendiklerimi paylaşırken, yazarken, yıllar önce cevabını veremediğim sorunun cevabını yaşadığımı hissediyorum, şimdi burada Ankara’da, yeni tanıştığım bu evin gecesinde.
Bazı asanaları çalışırken benim için en doğru yeri önce bilemiyorum. Üzerine çalışmam, tekrar denemem, bir daha asana içindeki bedenime, nefesime, hislerime bakmam gerekiyor. Disiplinle, uygulamaya devam ettikçe, yavaş yavaş asanayla ahbaplık kuruyorum. Önce mesafeli, suskun, ardından bol bol konuşmalı, bazen öfkeli bazen umutsuz, bazen neşeli bazen… ıgh biraz kaslarımda hissettiğim yoğunlukla, bazen daha da yakınlaşıp birbirimizle dertleşerek.
Ben bedenime yaklaşıp açıldıkça bedenim de kapılarını açıyor üzerinde çalıştığım asanaya. İçine alıyor asana beni, içime alıyorum onu. Birbirimiz içinde kaynaşıp, eriyip tam da o an benim için en uygun formu yakalıyoruz. Bu hissi tadınca, en başta tanımlayamadığım yerde olduğumu hissediveriyorum.
O yer başka bir gün yine değişebiliyor. Birilerinin tarifi yol gösterirken, kendime en uygun kendimce kalabileceğim yeri kendi eylemimden öğreniyorum. Yani bazen. Yaşadığım an oluşuyor asananın benim için kokusu-tadı. Tarifi de yazılıyor yavaş yavaş içime, bu tecrübenin yazıtından anlatabilme gücüm doğuyor, illa ki bilerek yapan kişiye göre her şeyin değişebileceğini de.
Ancak deneyimlediğimi anlatabilirim sizlere dostlar. Uygulama, sürekli uygulama, hediyesini veriyor bana, kendi içimde herhangi bir poz içinde dost bir yer buluyorum. Ha sanmayın ki hep eğleniyoruz, gülüyoruz, kakara kikiri bu dostla hallerimiz. Ara sıra çok canımı sıkıyor, gitsin istiyorum benden ya da ben kaçıvereyim… ama dayanamayıp bir daha buluşuyorum merak edip onunla olan ilişkimi.
İşte böyle, böyle asana ve ben tanışık oldukça, yarenlik ettikçe birbirimize, kendi içimde bazen rahatça bazen de rahatsızca oturmaya razı oluyorum. En başta hiç tanımlayamadığımı, tecrübe edince biliveriyorum. Ve evreka!