Üniversite sınavına girerken, hele bir puan gelsin de ona göre tercihlere bakacağım, düşüncesinden sonra gelen puana göre okul ve bölüm tercihi yapan öğrencilerin, üniversite hayatları boyunca, okul bitsin de bakarız, işi o zaman düşünürüz, yaklaşımı ve bunu destekleyen sınav sistemi her yıl on binlerce amaçsız gencin topluma “kazandırılmasında” önemli rol oynuyor. Üzücü olan ise bu durum ile iş arama sürecinde yüzleşmeleri ancak ne yapacaklarını bilmemeleri nedeniyle rüzgâra daha fazla kapılmaları ve başarısızlıklarla dolu kayıp yıllar… Tabii ki her öğrenci için durum aynı değildir ancak ben gösterdiğim örneğe aşina olan arkadaşlarıma seslenmek istiyorum.
Fizikten nefret ederken puanın yetti diye mühendislik yazmanı senden kim istedi? Peki, neden hayır demedin? Sevmediğin bu fizik nedeniyle kaç dersten kaldın? Hayatın boyunca bu mesleği yaparken fizikten ne kadar kaçabileceksin? Elde ettiğin seni mutlu edecek mi?
Puanın yetti diye öğretmenlik seçmeni senden kim istedi? Yoksa puanın ancak öğretmenliğe yettiği için okumak durumunda mı kaldın? Peki, çocuklarla ilgilenmeyi seviyor musun? Yoksa bu sürekli bağırıp çağıran, ağlayan, gürültücü, tutarsız yaramazlar seni tüketiyor mu? Kaç yıl onlara katlanabilirsin? Ne kadar verimli olabilirsin? Kendi hayatına ne kattın? O çocukların hayatına ne katabilirsin?
Başarılı bir sınav geçirdin ve puanın çok iyi geldi. Baban tıp oku diyor sen elektronik mühendisliği istiyorsun. Hadi babanın da gönlü olsun diye araya birkaç tane tıp koyuyorsun ama bir yandan olmaz zaten diyorsun. Kaderini belirlediğin tercihler listesinde hiç planlamadığın ve hayalindeki ile tam ters bir meslek. Belki kan görmeye bile dayanamıyorsun. Belki çok telaşlı bir insansın. Açıkçası beni ameliyat eden bir doktorun, eli ayağına dolaşan heyecanlı biri olmasını asla istemem. Peki, sen buna ne kadar dayanabilirsin? Bu heyecanını bastırmak, daha soğukkanlı olabilmek, hasta psikolojisi ile uğraşabilmek ve mesleğin getirdiği ağır sorumlulukla hangi antidepresanları almak durumunda kalacaksın?
Verdiğim örnekler mesleklerin ne kadar zor olduğunu göstermek için değil aslında. Ancak karakterine, hayaline, yetişme tarzına, kabiliyetlerine uymadığında bu mesleği icra etmek insana işkence gibi gelir. Alternatif buluncaya kadar hücre hapsi gibidir. İnsan kapana kısılmış gibi hisseder. Aile çoktan bu problemlerin gerisinde kalmıştır. Depresyonların ardı arkası kesilmez. Sonra hastalıklar başlar. Bu arada belki kişi işten atılır, belki kalacak kadar şanslıdır ama artık ruhu çekilmiştir. Yıllar geçtikçe akıntıya karşı kürek çekmekten enerjisi tükenir. Gözlerinin ışığı söner gider. Bu size tanıdık geldi mi peki? Çevrenizde göz gezdirin şimdi ve onlara sorun. Bir şansın daha olsa hangi mesleği seçerdin? Bakın size ne anlatıyorlar?
En çok neleri yapmaktan hoşlanırız? Hayallerimiz ne? Hobilerimiz neler? Bugün hayatımızda nelerin olmasını isteriz? Para kazanırken hayatımızda nelerin olmasını isteriz? Bunların hayatımızda olması için bize en uygun meslek nedir?
Şimdi puanı bir kenara bırakın ve sadece, bugün yapmaktan en çok keyif aldığınız şeylere odaklanın ve bunun mesleğe dönüştüğünü hayal edin. İnanın bu düş bir gün gerçek olacaktır.
Bengi Çağatay
Ülkemiz insanının bir yaşam kesitini özetleyip ve gerçek yaşama dönme önerisi sunuşunuz dikkate değer.
Hiç bir şey için geç değil!