Elime Nil Gün’ün “Küçük Şifa Kitabı” ilk defa geçtiğinde; tüm hastalıkların duygusal travmalardan kaynaklandığı gerçeğini yadsımak için elimden geleni yapıyordum. Sol beynini daha etkin kullanan bir insan olarak aksini kanıtlamak adına bugüne kadar başıma gelen bütün hastalıkların bir listesini ilk tespit edildiği zamanı içerecek şekilde hazırladım. Her birinin yanına kitapta okuduğum duygusal travma karşılıklarını da yazdığımda gördüklerime inanamadım. Listenin sol tarafından hastalık çeşitliliğine göre sağ taraf neredeyse aynı idi. “Öfke, kendini ve başkalarını suçlama”. Kitabı tekrar kontrol ettim ki her hastalığa aynı şeyi mi yazmışlar diye. Ne yazık ki türlü türlü hastalığın türlü türlü sebebi var. Ama benim başıma gelenler sadece kronik durumu gösteriyor. Gerçeği kabul etmenin ve pes etmenin vaktinin geldiğini anladım.
Bu şok ve kabullenişle; öfke duygusunun sebebi olan herkesi (buna kendim de dahil) suçlarken buldum kendimi… Ne kadar tanıdık ve aşina bir yaklaşım, değil mi?
Sonra bir de henüz başıma gelmemiş ancak öfke ve suçlama nedeniyle oluşabilecek diğer hastalıklara baktım ki acaba kurduğum temeller geleceğimi nasıl şekillendirebilir diye. Söyleyerek dillendirmek istemediğim, aile büyüklerimizde mevcut ve sağlam acı çektirebilecek bir sürü hastalığın sırasını beklediğini gördüm. Bu gerçekle yüzleştikten sonra 2 seçenek vardı: Ya beni acılarımla bırakın melankolik dramı ya da öfke ve suçlama alışkanlığımdan özgürleşmek. Tabii zor, çetrefilli ama ödülü büyük olanı seçtim.
Ama bunu nasıl yapacaktım? Artık öfkelenmemeli miydim? Bundan sonra kimseyi suçlamamaya söz vermek mi? Peki kendime olan öfke ve suçlamalarıma nasıl dur diyecektim?
Bende eksik olana doğru bir yolculuk yaptım. Neden bu kadar öfke? Nedir bu suçlamanın sebebi? Neyi değiştirdiğimde bu olumsuz duygulardan arınabilirim? “Suçlama”dan “affetme”ye nasıl geçebilirim? Affetmenin temelinde ne var?
Katıldığım workshopların, enerji çalışmalarının ve okuduğum onlarca kitabın sonunda artık idrak edebildim ki affetmenin temelinde kendini önemsemek yer alıyormuş. Daha önce benim için “affetmek” başkalarına yapılan bir iyilikti. Neden affedeyim de onun içini rahatlatayım, ona bir iyilik yapayım ki? Bunu hak ediyor mu? Ya da insan kendini nasıl affeder? Fark etmiyorum ki ne yaptığımı! Şimdi ise; insanın kendine gösterdiği sevgi ve şefkat; başkalarına öfkelenerek ve suçlayarak kendine zarar vermek yerine yapılanın olumsuz duygusunu içinde taşımadan, biriktirmeden kendini bu duygulardan özgürleştirmekmiş, bunu anlıyorum. Karşındakinin hissetmesinden, bilmesinden ziyade senin kendine verdiğin şefkat ve değerle kendine zarar vermekten kaçındığın diğer bir tanım ile kendine kıyamadığın için tercih ediyorsun.
Eğer karşındakinin gelişimine önem veriyorsan hatası üzerine geribildirim verebilirsin. Ancak günlerce hatta yıllarca içinde tutup, her düşündüğünde gerilip, onu sürekli suçlayarak ona yaşattıkların ve çektirdiğin eziyetten etkilenmediğini düşünmek aptallıkmış. Affetmek; başkalarına çektirdiğini düşündüğün eziyetin aslında kendine olduğunu anlayıp bundan vaz geçmekmiş.
Eğer hayatımda sevginin şefkat gücünü daha önce hissetmiş olsaydım, kendime gösterdiğim sevgi ve şefkatin bende yarattığı enerji de farklı olurdu. Ancak çok şanslıyım ki önemli bir rahatsızlığım yok ve içimdeki sevgi ve şefkat duygusu beslendikçe daha sağlıklı bir bedene ve ruha sahip oluyorum ve olacağım…
“Sadece şefkat iyileştiricidir, çünkü insanın içindeki tüm hastalıklar sevginin eksikliğinden kaynaklanır.”Osho
Bengi Çağatay
Bengiciğim öyle bir anda geldi ki yazın, tam ihtiyaç duyduğum bir günde. Aklına ve yüreğine sağlık. Hem bütünsel sağlık hem de affetmenin gücü üstüne. Sevgiler.
Harika bir yazı olmuş Bengi??????Yüreğine sağlık ❤️