Birisi size babanızın bir hafta sonra öleceğini söylese (özellikle de bunu söyleyen kendi babanız ise) ne yapardınız? A) Batıl şeylere inanmam, ona da inanmamasını söylerdim. B) Aslı var mı araştırırdım, doktora neyin götürürdüm. C) Gülüp geçer, umursamazdım, zira çekim yasası umursarsan daha çok üzerine çeker böyle şeyleri. D) O bir haftayı en güzel, en özel şekilde geçirmeye çalışırdım, aslı olmasa bile…
Hiç annesi ya da babası ölen bir dostunuzu ya da yakınınızı arayıp baş sağlığı dilediniz mi? Telefon etmek ne zordur. İki üç defa eliniz gider, geri gelir. Arayıp ne diyeceğinizi, nasıl davranacağınızı bilemezsiniz. Ne deseniz boştur çünkü. Yanına gittiğinizde, onu yaşlar içinde görünce de ne yapacağınızı bilemezsiniz. Çok zor durumlar bunlar.
Ben Eylül ayı ortasında babamı kaybettim. En güzel geçirdiğim bir günün sonunda üstelik. Parasailing yapıp göklerde süzüldüm, torpilim olduğu için üstelik çok fazla kaldım yukarda. Denize girdim, arkadaşlarımla eğlendim, gokart yaptım. Akşam göl kenarında nefis balıklar yedik. Sonra… Sonra gecenin bir buçuğunda abimden bir telefon geldi. O saatte gelen telefonun hiçbir hayra yorulacak yanı olamazdı ve üzücü haberi aldım.
Şimdiye dek hep başsağlığı dileyen taraf olmuştum, resmin bu tarafında olmak çok ama çok zormuş. İnsan boşluğa düşüveriyor. İsyan edip, geri dönüyorsun isyanından. Sonra tekrar ediyorsun, tekrar dönüyorsun. Aldığın hiçbir öğreti, çigong migong fayda etmiyor o acıyı dindirmeye. Herkese verdiğin “Zaman her şeyin ilacıdır” nasihati için ise daha yolun çok başındasın. “Tanrıyı güldürmek istiyorsan plan yapmaya devam et” diye bir söz var. Burası sözün bittiği yer. Hiçbir dünyevi şey o an için sizi hayata bağlayamıyor; her şey boş ve anlamsız geliyor. Hele ya anneniz ya da babanız elli beş senesini beraber geçirdiği hayat arkadaşını kaybediyorsa, onun düştüğü boşluk kelimelerle ifade edilemez. Ben ve kardeşlerim ona destek olmak için kenetlendik. Daha çok üzülmesin diye annemden gizli ağlıyoruz. O ağlarken kendimizi tutup güçlü gözükmek ve ona destek olabilmek için. Her sabah uyandığımda “Acaba bu bir rüyaydı da geçti mi?” diye soruyorum.
Herkesin babası iyidir. Bütün anneler babalar ne olursa olsun iyidir. O da öyleydi. Yere gönderilmiş kanatsız bir melekti. Hiçbir şeye üşenmezdi. Onları ziyaret ettiğimde sabahları erken kalkmama rağmen bir türlü bakkala gitme yarışını kazanamamışımdır. 83 yaşına rağmen daha ben kalkmadan bakkala gider, ne alınacaksa alırdı. Bir kere olsun “Evladım git bir gazete, ekmek al” demedi. Hayatını bizim için çalışarak geçirdi. Onun da hayalleri vardı ama gerçekleştirmeye vakit bulamadan aramızdan ayrıldı.
Bundan iki sene önceydi. Babam, geçmeyen bir hastalığa yakalandı. Doktorlar teşhis koymakta zorlandılar. Bizi üzecek türden, ona söyleyemediğimiz garip gurup teşhisler koydular. Annem o zamanlar da babamın başında çok ağladı.
Babam bir gün gördüğü bir rüyayı anlattı. Bir melek ona ayın bir zamanı onu ya da amcamı yanına alacağını söylemiş. Dedim ya melek gibi adamdı. İnanmak istemesek bile ciddiye aldık. Gerçekten doğruysa deyip, o bir haftayı en iyi şekilde geçirmek üzere hasta olmasına rağmen hava değişikliği olsun diye onu Dalyan’a getirdim. Denize soktum, bahçeyle uğraştık, çiçek suladık, ağaç budadık, kanal kenarında çay içtik. Hali olmamasına rağmen garibim tüm bunları yapabilmek için çok gayret etti. O bir haftayı yatakta başucunda ağlayarak geçirmeyelim istedim. Belki de iyi etmedim, günahı boynuma. Yukarı odama çıkıyor, ağlıyor, sonra aşağı inip belli etmeyerek “E hadi denize gitmiyor muyuz?” diyordum. Şükürler olsun ki o hafta sonunda beklenen olmadı. Lakin babam da iyileşmedi.
Batı tıbbıyla restleşmem ilk o zamanlar oldu. Öğretileri aldığım çok değerli hocamdan yardım istedim. Sağ olsun, bulması çok basit ve çok bilenen iki otu kullanmamızı söyledi. Miktarları biraz fazlaydı; içmesi eziyetli idi ama üşenmeden sabırla içirdik. O zamana kadar yataktan kalkamayan, bir şey yiyemeyen adamcağız, bir hafta on gün içinde içtiği otlar, başında edilen dualar, Reikiler ve bilumum pozitif enerji ile ayağa kalktı.
Başında en çok vakit geçiren ve durumuna bizzat şahit olan annemle benim fark ettiğimiz gibi ve sonradan babamın da söylediği üzere bu mucizevi bir şeydi. Ağabeylerimin ısrarıyla babamı üniversitede profesör olan bir doktora götürdük. “Babanız tanımlayamadığımız virütik bir şeye yakalanıp sonra da kendiliğinden iyileşmiş” dedi.
Babamın iyileşme şekli yüzünden dargınlıklar bile çıktı. İyileşmesine sevineceğimize, kardeşler arasında küslükler yaşandı; hatta bu, babam ölene dek devam etti. Yaşadığımız bu süreç sanki babamı kaybetme senaryosunun bir provası gibiydi. Bu iki sene boyunca ne mi yaptık? Nasıl olsa artık iyi, turp gibi deyip herkes kaldığı yerden devam etti. Belki de bu hepimiz için bir testti ve bunu da layığıyla değerlendiremedik. İki sene sonunda ise, acısız eziyetsiz bir şekilde son yolculuğuna uğurladık.
Çocuklar! Anasının babasının çocuğu olan herkes! İnsanların hâlâ hayatta iken kıymetlerini bilin. Onlara yeteri kadar zaman ayırın. Bayramlarda, yılbaşlarında tatil planları yapmak yerine onlara zaman ayırın. İnanın bana buna çok ihtiyaçları var. Tatillerinizi yıllık izinlerinizde kullanın. Onlara karşı hoşgörülü ve sevecen olun. Dokuz ay sizi karnında taşıyanın ya da bebeklikten bugüne kadar her türlü kahrınızı çekenin biraz olsun saygı ve sevgiyi hak ettiğini unutmayın.
Anne, babalar! Geride gözü yaşlı eşler, çocuklar bırakmak istemiyorsanız sağlığınıza dikkat edin. Hemen şimdi o meret sigarayı, alkolü terk edin. Huysuzluğu bırakın. Hoşgörülü ve sevecen olun.
Herkes herkesi affetsin. Önce kendini affetsin. Herkes herkesi olduğu gibi kabul etsin. Herkes herkesi koşulsuz sevsin. Hırsları, egoları bir kenara bıraksın.
Hiçbirimiz ölümsüz değiliz. O yüzden onların arkasından çok fazla üzülmek, ruhunu serbest bırakmamak olur. İsyan etmek bencilce olur. Gidenin arkasından hepimiz bir süre acı çekeceğiz ama onu öldüğü şekliyle değil yaşadığı şekliyle hatırlayıp yaşatmamız gerekir. Kaybettiklerinizle konuşun. Onlara, onları çok sevdiğinizi, her şekilde onları affettiğinizi söyleyin. Onların da sizi affetmelerini dileyin ve her şey için onlara teşekkür edin. Onları sevgiyle azat edin. Ruhları serbest kalsın ki gittikleri yerde mutlu ve huzurlu olsunlar.
Sevgili babacım; seni tanıdığım için, senin evladın olma şerefine erdiğim için çok mutlu ve gururluyum. Seni her koşulda affediyorum ve sana her şey için çok teşekkür ediyorum. Seni sevgiyle azat ediyorum. Her nerede isen çok mutlu ve huzurlu olmanı, ışığınla bize yol göstermeni diliyorum. Seni çok seviyorum.