Sev­mek, şu beş şe­yin kar­şı­lık­lı ola­rak alı­nıp ve­ril­me­si­dir: dik­ka­te alın­ma, ka­bul gör­me, tak­dir edil­me, şef­kat gör­me ve ol­du­ğu­muz gi­bi ol­ma­mı­za izin ve­ril­me­si. Se­vil­mek is­te­di­ği­mi­zi söy­ler ve bu­na ina­nı­rız da ama bi­ri ta­ra­fın­dan se­vil­mek ce­sa­ret ve ye­te­nek is­ter. Al­ma­ya açık ol­ma­yı ge­rek­ti­rir ama her şe­yi kon­tro­lü­müz al­tın­da tut­ma ça­ba­sı için­dey­sek, kor­ku­tu­cu da ola­bi­lir. Kar­şı­mız­da­ki ki­şi­nin böy­le bir ni­ye­ti ol­ma­sa bi­le bi­ze bir şey ve­ril­me­si­nin kar­şı­lı­ğın­da bi­zim de bir şey ver­me­mi­zin ta­lep edil­di­ği duy­gu­su­na ka­pı­la­bi­li­riz. Bağ­lan­mak zo­run­da kal­mak­tan ve böy­le­ce öz­gür­lü­ğü­mü­zü yi­tir­mek­ten ve­ya gü­cü­mü­zün diz­gin­le­ri­ni eli­miz­den ka­çır­mak­tan kor­ka­bi­li­riz.

Kalp, üst­te iki ku­lak­çık ve alt­ta iki ka­rın­cık içe­rir. Fi­zik­sel an­lam­da­ki kalp, duy­gu­sal ha­ya­tı­mız için bir me­caz­dır. Kal­bi­mi­zin de­rin­lik­le­rin­de ya­kın­lık ve sev­gi ara­yan ka­rın­cık­lar (açık­lık­lar) ta­şı­rız. An­cak bun­la­rın üze­rin­de kor­ku ve sa­vun­ma­nın otur­du­ğu ku­lak­çık­lar (oda­cık­lar, mah­zen­ler) bulunmaktadır. He­pi­miz­de her iki­si de var­dır an­cak ken­di­mi­ze gü­ve­ni­miz ve öz­say­gı­mız art­tık­ça bu sa­vun­ma­la­rı ya­kın iliş­ki­ler kur­ma­yı ba­şar­ma­mı­za ve ha­yal kı­rık­lık­la­rıy­la ba­şa çık­ma­mı­za yar­dım­cı ola­cak şe­kil­de ida­re et­me­yi öğ­re­ne­bi­li­riz.

Bi­rin­den duy­gu­sal ya da mad­di an­lam­da bek­le­di­ği­miz şe­yi ala­ma­dı­ğı­mız için ha­yal kı­rık­lı­ğı­na uğ­ra­dı­ğı­mız ve­ya mah­rum bı­ra­kıl­mış his­set­ti­ği­miz za­man­lar­da, hak et­ti­ği­miz şe­yi al­ma­ya da­ir ak­ta­rım yap­tı­ğı­mı­zın iz­le­ri­ni gö­re­bi­li­riz.

“Hep­si­ne sa­hip ol­mam ge­rek” ifa­de­si san­ki öz­gü­ve­ni yük­sek bi­ri­nin söz­le­riy­miş gi­bi ge­le­bi­lir ama as­lın­da muh­taç ol­ma­nın ve ken­din­den kuş­ku duy­ma­nın gös­ter­ge­si ola­bi­lir. Bu, ak­ta­rım­lar ara­cı­lı­ğıy­la eş­ler/sev­gi­li­ler ve­ya ar­ka­daş­lar­dan ma­kul ol­ma­yan şey­ler bek­le­mek şek­lin­de sü­rer gi­der. Bek­len­ti­le­ri­mi­zi kar­şı­la­mak­ta ye­ter­siz ka­lır­lar­sa ıs­rar­cı dav­ran­ma­ya, kız­gın­lık gös­ter­me­ye ve hat­ta mi­sil­le­me yap­ma­ya hak­kı­mız ol­du­ğu­nu dü­şü­ne­bi­li­riz. Ya­kın iliş­ki­le­rin, kin ve ga­rez gü­dü­len de­ğil ak­sak­lık­la­rın ona­rıl­dı­ğı or­tam­lar­da ge­liş­ti­ği­ni unu­ta­bi­li­riz.

Bir di­ğer se­çe­nek de şu­dur: Ha­ya­tı­mı­zı yö­ne­ten il­ke “İh­ti­yaç duy­du­ğum şey­le­rin an­cak bir kıs­mı­na sa­hip ola­cak ka­dar de­ğe­rim var” ve­ya “Ben her za­man baş­ka­la­rın­dan da­ha azı­nı hak edi­yo­rum”dur. Bu du­rum, ço­cuk­lu­ğu­muz­da duy­gu­sal ola­rak ih­ti­yaç duy­du­ğu­muz şey­le­rin bi­ze ve­ril­me­miş ol­ma­sı­nın ve­ya biz gör­mez­den ge­li­nir­ken kar­deş­le­ri­mi­zin bun­la­ra sa­hip ol­du­ğu­nu fark et­me­mi­zin so­nu­cun­da or­ta­ya çı­ka­bi­lir. Ay­rı­ca bi­ze ih­ti­yaç duy­du­ğu­muz­dan azı­nı is­te­me­miz öğ­re­til­miş ola­bi­lir; bu ne­den­le, şim­di ne is­te­di­ği­mi­zi ya da ne­ye ih­ti­yaç duy­du­ğu­mu­zu an­la­mak­ta zor­la­na­bi­li­riz. Çağ­lar bo­yun­ca ma­ne­vi ön­der­le­rin bi­zi sa­hip ol­du­ğu­muz­dan da­ha faz­la­sı­nı is­te­me­me­ye ve sa­hip ol­duk­la­rı­mı­za bağ­lan­ma­ma­ya ik­na et­me­ye ça­lış­tı­ğı dü­şü­nü­lür­se, du­rum iro­nik­tir.

Son ola­rak al­ma ve ver­me, pa­ra me­se­le­si­ni gün­de­me ge­ti­rir. Pa­ra ver­mek­ten ya da har­ca­mak­tan kor­ka­bi­li­riz. Ar­ma­ğan ya da borç ola­rak pa­ra al­mak bi­zi ra­hat­sız ede­bi­lir. Ta­kın­tı­lı ve­ya önü­ne ge­çe­me­di­ği­miz bir şe­kil­de pa­ra­mı­zı bo­şa har­ca­ya­bi­li­riz. Ha­ya­tı­mız bo­yun­ca har­ca­ya­bi­le­ce­ği­miz­den da­ha faz­la pa­ra bi­rik­tir­miş ola­bi­li­riz. Pa­ray­la olan iliş­ki­mi­zi ken­di­miz kav­ra­ya­ma­ya­bi­li­riz: “Çok az pa­ram var; ne­den bu ka­dar har­ca­mak ve borç al­mak zo­run­da­yım ki?” Pa­ra­yı kul­la­nı­şı­mız ge­nel­lik­le ço­cuk­lu­ğu­muz­da ana ba­ba­mız­dan bi­ri­nin ve­ya iki­si­nin pa­ra­yı na­sıl kul­lan­dık­la­rı­nı yan­sı­tır. Ak­ta­rım mev­zu­la­rı ke­sin­lik­le cüz­da­na ka­dar gi­rer. Bi­ze olan sev­gi­le­ri­ni bir şey­ler ve­re­rek gös­te­ren ana ba­ba­la­rı­mız şim­di ne­den bu ka­dar şid­det­le pa­ra ve ar­ma­ğan al­mak ve özel mu­ame­le gör­mek ih­ti­ya­cı duy­du­ğu­mu­zu açık­la­yan bir ak­ta­rı­ma ne­den ol­muş ola­bi­lir­ler. Duy­gu­sal ve­ya mad­di ola­rak cim­ri­lik eden ebe­veyn­ler şim­di bi­zim ta­kın­tı­lı bir şe­kil­de pa­ra (ve­ya yi­ye­cek ve­ya öte­be­ri) bi­rik­tir­me­mi­ze ne­den olan bir ak­ta­rı­ma yol aç­mış ola­bi­lir­ler. Ak­ta­rım­la­rı­mı­zın üze­rin­de ça­lış­tık­ça ken­di­mi­zi geç­miş­ten bu­laş­mış şey­ler­den te­miz­ler ve bun­la­ra kar­şı ba­ğı­şık­lık ka­za­nı­rız. On­dan son­ra ken­di eği­lim­le­ri­miz­le baş ba­şa kal­dı­ğı­mız­da pa­ray­la ne­ler yap­tı­ğı­mı­za şa­şa­bi­li­riz. Ay­rı­ca pa­ra­ya iliş­kin çö­züm­len­me­miş so­run­la­rı­mı­zın ya­kın­lık gös­ter­me ve­ya ya­kın­lık kur­mak­tan ka­çın­ma yol­la­rı­mı­zı ne den­li et­ki­le­miş ol­du­ğu­nu gö­re­bi­li­riz; çün­kü pa­ra ko­nu­la­rı da al­ma­ya ve ver­me­ye da­ir­dir.

KABUL EDiLMEK VE REDDEDiLMEK

Bu iki­li, hoş­la­nıl­ma/hoş­la­nıl­ma­ma, se­vil­me/nef­ret edil­me, içe­ri alın­ma/dı­şa­rı itil­me­ye da­ir­dir. Bu se­çe­nek­le­ri yal­nız­ca bi­rey­sel bir düz­lem­de ya­şa­ma­yız. Ata­la­rı­mız dü­ze­yin­de de yok sa­yıl­mak yal­nız­ca umur­san­ma­mak an­la­mı­na gel­mez­di. iş­bir­li­ği yap­ma ve bir gru­ba ait ol­ma­nın gü­ven­lik an­la­mı­na gel­di­ği bir dün­ya­da, ha­yat­ta kal­mak için son de­re­ce ge­rek­li olan bir bağ­lan­tı­nın kor­kunç kay­bı bi­zim es­ki­nin de­va­mı olan ru­hu­muz­da iz bı­rak­mış­tır. Red­de­dil­di­ği­miz ve­ya terk edil­di­ği­miz za­man ken­di­mi­zi teh­li­ke­de his­se­de­riz; çün­kü biz­de hâ­lâ ha­ya­tı­mız teh­li­ke­ye gir­miş duy­gu­su ya­ra­tır. Ha­ya­ta kar­şı tek ba­şı­na mü­ca­de­le et­me ha­ya­li­ni, san­ki ölü­me be­del­miş gi­bi, deh­şet ve­ri­ci bu­lu­ruz. Bu deh­şet de bi­zi baş­ka in­san­lar­la do­lu oda­lar­da ger­çek­leş­me­si ola­nak­sız bir ken­di­mi­zi ta­nı­ma ola­na­ğın­dan mah­rum bı­ra­ka­bi­lir. Baş­ka­la­rıy­la do­lu oda­lar, özel­lik­le de o in­san­lar bi­ze en­gel olu­yor­lar­sa, ken­di­mi­zi ta­nı­ma­mı­za fır­sat ver­mez.

Ay­rı­ca, is­te­di­ği­mi­zi el­de ede­me­mek, ha­ya­tı­mız­da yep­ye­ni bir dö­ne­min baş­la­ma­sı­na ne­den ola­bi­lir. Bir eş/sev­gi­li ta­ra­fın­dan terk edil­mek, çok da­ha gü­ve­ni­lir bir baş­ka­sı­na rast­la­ma­mı­zın yo­lu­nu aça­bi­lir. Kö­tü şans, iyi şan­sa yol aça­bi­lir. Zıt­la­rın bir­li­ği eş­za­man­lı­lık­tır*; ki­mi za­man akan göz­yaş­la­rı pa­ha­sı­na bi­le ol­sa ka­de­ri­mi­ze gi­der­ken bi­ze eş­lik eden an­lam­lı te­sa­düf­ler­dir.

Her ne olur­sa ol­sun, bi­ri bi­zi terk et­ti­ği za­man, on­ca emek ver­di­ği­miz kar­şı­lık­lı alış­ve­riş­ler, kur­du­ğu­muz uyum bir an­da ke­sin­ti­ye uğ­rar. Kim­li­ği­miz, ar­tık bi­zim hiç­bir şe­kil­de mü­da­ha­le şan­sı­mız kal­mak­sı­zın, kar­şı­mız­da­ki ki­şi­nin ka­fa­sın­da sa­bit­le­nir. Terk edil­me­nin bi­zi böy­le­si­ne yer ile yek­san et­me­si­nin bir ne­de­ni de bu­dur. iliş­ki­nin son­ra er­me­si, di­ğer ki­şi­nin zih­nin­de bi­zi son al­gı­la­mış ol­du­ğu şe­kil­de, don­muş bir im­ge ola­rak kal­ma­mı­za ne­den olur. Ger­çek­ten de, ar­tık kar­şı­lık­lı ola­rak bir­bi­ri­miz­de kim ol­du­ğu­mu­za iliş­kin ye­ni duy­gu­lar ya­ra­ta­ma­yız. Terk edil­me ge­liş­me­yi kı­sıt­lar, bu da ev­rim ge­çi­re­rek ge­li­şen bir var­lık için kor­ku­tu­cu bir ola­sı­lık­tır.

Terk et­me, eş­ler­den bi­ri­nin iliş­ki­de da­ha ön­ce son de­re­ce can­lı bir şe­kil­de ya­şa­nan tar­tış­ma­lar­dan ve duy­gu­la­rı­nı coş­kuy­la açık­la­mak­tan vaz­geç­me­si ve ka­yıt­sız dav­ran­ma­ya baş­la­ma­sı şek­lin­de de ger­çek­le­şe­bi­lir. Di­ğer ki­şi, as­lın­da iliş­ki can çe­kiş­ti­ği hal­de, bu ye­ni sü­kû­net or­ta­mı­nı iş­le­rin iyi­ye git­ti­ği­ne yo­ra­bi­lir. Eş­ler­den bi­ri çift ola­rak ya­şa­nan­la­ra il­gi­si­ni kay­bet­ti­ği ve­ya iliş­ki­nin na­sıl git­ti­ği­ne ar­tık al­dır­ma­dı­ğı za­man hi­kâ­ye­nin so­nu­na yak­la­şıl­mış de­mek­tir. Eğer her­han­gi bir kur­tar­ma şan­sı var ise bi­ri­nin olan bi­te­ni gün­de­me ge­tir­me­si ge­re­kir.

Bir in­san­la iliş­ki­miz bi­te­bi­lir ve o ki­şi on­dan son­ra san­ki ara­mız­da hiç­bir iliş­ki ol­ma­mış gi­bi ve­ya onun için es­ki­den bi­ze his­set­tir­di­ği öl­çü­de önem­li de­ğil­mi­şiz gi­bi dav­ra­na­bi­lir. His­set­ti­ği­miz ka­yıp duy­gu­su­na al­dır­maz, hat­ta bir­lik­te bu­lun­du­ğu­muz or­tam­lar­da var­lı­ğı­mı­zın far­kın­da de­ğil­miş gi­bi dav­ra­nır. Bu, ca­nı­mı­zı ya­kar. Bit­me­si ve git­me­si ge­re­ken­le­re izin ver­mek ko­nu­sun­da ruh­sal ola­rak ol­gun­laş­tık­ça; ar­tık “Ne ce­sa­ret­le ba­na hiç­bir öne­mim yok­muş gi­bi dav­ra­na­bi­lir?” de­me­yiz. Bu­nun ye­ri­ne duy­du­ğu­muz kız­gın­lık ve ke­de­ri tek ba­şı­mı­za hal­le­de­riz. Ve en so­nun­da da şu­nu söy­le­ye­bi­li­riz: “Bu de­ne­yi­mi her şe­yi hak et­ti­ği­ne ina­nan ben­li­ği­mi çö­züm­le­mek için na­sıl kul­la­na­bi­li­rim?”

Ben­li­ği­miz, dün­ya­da­ki var­lı­ğı­nın fa­ni ve bu dün­ya­nın ger­çek­le­rin­den bi­ri­nin de ba­zı in­san­la­rın bi­zi önem­se­me­me­le­ri ol­du­ğu­nu ka­bul et­ti­ği za­man, da­ha az nev­ro­tik bir ha­le ge­lir. Ben­li­ği­miz baş­ka­la­rı­nı bi­zim de­ğe­ri­mi­zi ka­bul et­me­ye zor­la­mak ve ak­si hal­de bu­nu yap­mak is­te­me­dik­le­ri için mi­sil­le­me­de bu­lun­mak is­te­mek­te­dir. Bun­la­ra al­dır­ma­mak, ha­ya­tı­na de­vam et­mek an­la­mı­na ge­lir. Bu da, in­san­la­rı suç­la­ma­dan ve­ya öç al­ma­ya kal­kış­ma­dan ko­şul­suz ola­rak, ol­duk­la­rı gi­bi ka­bul et­mek ve ge­le­cek iliş­ki­le­ri­miz­de ki­me gü­ve­ne­ce­ği­miz ko­nu­sun­da da­ha dik­kat­li ol­mak an­la­mı­na ge­lir. “in­san­lar ne­den böy­le?” de­mek suç­la­ma­ya yol açar. “Evet, ba­zı in­san­lar böy­le. Pe­ki, şim­di ne yap­mam ge­re­kir?” de­mek ise bir ger­çe­ği ka­bul et­me­yi sağ­lar, se­ve­cen­lik his­set­me­miz için bir fır­sat ya­ra­tır ve ha­ya­tı­mı­za de­vam et­me­miz için güç ve­rir.

Ol­du­ğu­muz gi­bi ka­bul edil­me, an­la­şıl­dı­ğı­mı­za ve sev­giy­le kar­şı­lan­dı­ğı­mı­za iliş­kin bir gü­ven his­si­ni de içe­rir. iş­te si­ze yü­zey­sel gi­bi gö­rü­nen bir ola­yın ak­lı­mız ve be­de­ni­miz açı­sın­dan na­sıl baş­ka an­lam­la­ra ge­le­bi­le­ce­ği­ne da­ir bir ör­nek:

Ban­ka­da bir çek boz­du­rur­ken, vez­ne­dar ba­na iki ay­rı kim­lik sor­du­ğu için ca­nı­mın sı­kıl­dı­ğı­nı fark et­tim. Da­ha son­ra bu­na ne­den bu ka­dar tep­ki gös­ter­di­ği­mi me­rak et­tim ve çok geç­me­den fark et­tim ki, as­lın­da be­ni is­men ta­nı­ma­la­rı­na rağ­men ban­ka­da­ki­ler için bir ya­ban­cı ol­du­ğu­mu his­set­mem­le il­gi­li bir şey­di. Be­ni is­men ta­nı­dık­la­rı için ba­na bir ay­rı­ca­lık yap­ma­la­rı­nı, stan­dart uy­gu­la­ma­la­rın­dan mu­af tut­ma­la­rı­nı bek­le­miş­tim. Ban­ka tıp­kı ço­cuk­lu­ğum­da­ki gi­bi, kü­çük Da­vid’e sık sık harç­lık ve­ri­len ko­ru­yu­cu bir or­tam ol­ma­lıy­dı. Öf­ke­min ne­de­ni ba­na iki kim­lik so­rul­muş ol­ma­sı de­ğil, se­vil­me­di­ği­mi dü­şün­mem­di. Bu ka­dar ça­re­siz du­rum­da mı­yım?

OLURUNA BIRAKMAK VE DEVAM ETMEK

Bir şey­le­ri bı­ra­kıp ha­ya­tı­mı­za de­vam et­ti­ği­miz za­man, bir iliş­ki­nin kop­tu­ğu ve­ya bi­zi mut­lu eden bir şey­le­ri kay­bet­ti­ği­miz duy­gu­su­na ka­pı­la­bi­li­riz. Olu­ru­na bı­rak­mak, ay­nı za­man­da, so­nuç­lar üze­rin­de­ki kon­tro­lü­mü­zü de kay­bet­mek an­la­mı­na ge­lir; bu ise ha­ya­tın ön­ce­den tah­min edil­me­si­nin müm­kün ol­ma­dı­ğı ger­çe­ği­ne rağ­men hâ­lâ plan yap­mak ve o pla­nın tam dü­şün­dük­le­ri şe­kil­de ger­çek­leş­ti­ği­ni gör­mek is­te­yen ki­şi­ler için kor­ku­tu­cu bir ola­sı­lık­tır. Her şe­yin ken­di meş­re­bin­ce ol­du­ğu bir or­tam­da pa­ni­ğe ka­pı­la­bi­li­riz.

Olay­la­rı olu­ru­na bı­rak­ma­nın ve ha­ya­tı­na de­vam et­me­nin ar­ke­ti­pi olan des­tan­sı yol­cu­lu­ğu­mu­za baş­la­dı­ğı­mız­da, ge­li­şi­riz. Bu bir ar­ke­tip ol­du­ğu için iç­sel, ata­la­rı­mız­dan ka­lan olum­lu bir dür­tü­dür; an­cak kor­ku­la­rı­mı­zın bas­kın çı­ka­bi­le­ce­ği bir şey­dir de. Ay­nı za­man­da, bu des­tan­sı yol­cu­luk ki­şi­li­ği­mi­zin ve dün­ya­mı­zın ev­ri­mi için çok bü­yük öne­me sa­hip ol­du­ğun­dan, bu yol­cu­lu­ğu ya­pa­bil­mek için ge­rek­li er­dem­ler­le do­nan­mı­şız­dır. Ev­rim, ben­lik im­pa­ra­tor­lu­ğu­nun da­ha yük­sek bir ken­di­lik ha­li le­hi­ne dü­şü­şe geç­me­si­dir. Ör­ne­ğin, ben­mer­kez­ci­lik­ten ev­ren­sel bir sev­gi duy­ma­ya doğ­ru ge­liş­me kay­det­mek­tir. Fa­kat geç­mi­şi­miz yü­zün­den za­man za­man bu du­ru­ma gü­ven duy­mak­ta zor­la­nı­rız.

Ha­ya­tı­mı­za de­vam et­mek ko­nu­sun­da gös­ter­di­ği­miz te­red­düt bir ye­ter­siz­lik gös­ter­ge­si de­ğil­dir. içi­mi­zin bir ta­ra­fı git­mek is­te­di­ği hal­de, bir ta­ra­fı­mız ol­du­ğu yer­de kal­mak is­ter. Ba­zı­la­rı­mız için ev-ocak ar­ke­ti­pi, des­tan­sı yol­cu­luk ar­ke­ti­pin­den çok da­ha önem­li­dir. içi­miz­de­ki bu eği­lim­le yüz­leş­me­miş ola­bi­li­riz. Bu­ra­da­ki me­se­le, du­ru­ma gö­re ya gi­de­rek ve­ya mev­cut du­ru­mu ko­ru­ya­rak sey­yah kah­ra­man ar­ke­ti­pi ile evi­ne oca­ğı­na sa­hip ha­ne rei­si ar­ke­tip­le­ri­ni den­ge­le­ye­bil­mek­tir

Güç­lük­le­ri Şük­ran­la Aş­mak

Bu uy­gu­la­ma baş­ka­la­rı­nın ha­ya­tı­mı­za gir­me­le­ri­ni ve çık­ma­la­rı­nı ön­ko­şul­suz ola­rak ka­bul et­me­yi içe­rir. Bu­nu ye­ni olu­şum­la­rı ka­bul ede­rek ve şük­ran­la kar­şı­la­ya­rak ve git­me­ye ha­zır olan­la­rın git­me­si­ne izin ve­re­rek di­le ge­ti­ri­riz. Kar­şı­la­ma ve uğur­la­ma tö­ren­le­ri bi­ze yar­dım­cı olur. Bu tö­ren­le­ri ka­yıp­la­rı­mız sı­ra­sın­da ve ba­şı­mı­za ye­ni şey­ler gel­di­ğin­de bi­ze eş­lik eden ar­ka­daş­la­rı­mız­la bir­lik­te dü­şü­nüp bu­la­bi­li­riz. Ay­rı­ca gü­nü­müz­de ha­yat­ta kal­ma­nın yo­lu­nun, ar­tık ko­lay­lık­la ar­ka­daş­lık ku­ra­bil­mek­ten ve bit­me­si ge­re­ken iliş­ki­le­ri ay­nı ko­lay­lık­la bi­ti­re­bil­mek­ten geç­ti­ği ger­çe­ği­ne de alı­şa­bi­li­riz. De­ği­şi­min dö­ner ka­pı­sın­dan ha­ya­tı­mı­za gir­mek ve­ya ha­ya­tı­mız­dan çık­mak is­te­yen in­san­la­rın ter­cih­le­riy­le ba­şa çık­ma­nın en iyi yo­lu bu­dur.

Kor­ku­ya rağ­men, o hal­de, alış­kan­lık­la­rı­mı­zı uy­gu­la­ma­lar­la de­ğiş­ti­re­bi­lir ve şöy­le di­ye­bi­li­riz: “Ye­ni ola­sı­lık­la­ra açık ol­mak için içim­de gü­ve­ni­lir ve müt­hiş is­tek var ve kork­mu­yo­rum. Alı­şıl­mış ra­hat­lık­la­rım­dan vaz­ge­çi­yo­rum ve ken­di­mi ge­le­cek şey­le­re açı­yo­rum. Mev­cut du­ru­mu ida­re et­mek için ger­çek­le­ri ye­ni­den yo­rum­la­mak ye­ri­ne ken­di­mi ger­çek­li­ğe gö­re yön­len­di­ri­yo­rum. Ge­çip gi­den şey­le­ri, var­lı­ğı­mı­zın do­ğa­sın­da­ki ge­çi­ci­li­ği bil­me­nin ra­hat­lı­ğıy­la iz­li­yo­rum. Ken­di­me ken­di ölüm­lü­lü­ğü­mü, be­nim de so­nun­da bu dün­ya­dan gi­de­ce­ği­mi ha­tır­la­ta­rak, ge­çi­ci­li­ğin ger­çek­li­ği­ni ka­bul edi­yo­rum.”

 

Share This