Pek çok İnsan gİysilerinin renginin, tenlerinin görünüşünü etkilediğini düşünür. Bu doğru değildir. Aslında olay, üzerlerindeki rengin onların güçlü ya da zayıf yönlerini vurgulamasından kaynaklanır. Bu nedenle, eğer giydikleri renkten memnun değillerse, ciltleri de bu tepkiyi yansıtır.
Bildiğimiz gibi cildimiz yarı saydamdır. Hastalandığımızda cildimize ne olduğunu düşünelim. Doğal rengini kaybeder, soluk bir hal alır ve bedenimiz de buna uygun tepkiler verir. Peki, heyecanlandığımızda ya da dahası âşık olduğumuzda ne oluyor? Yanaklarımız kızarır ve cildimiz daha parlak görünür. “Nasıl da ışıldıyorsun. Mutlaka âşıksın!” derler. Görüldüğü gibi duygularımız cildimizin görünüşünü kontrol etmektedir.
Burada size tavsiyem, sevmediğiniz bir renk varsa onu sevmeyi öğrenin. Otomatik olarak hareketlerinizin değişmeye başladığını göreceksiniz. Deneyin! Büyük ihtimalle bütün renkleri giyebileceğinizi göreceksiniz. Bu kadınlar için erkeklerden daha kolay, çünkü biz kıyafetimize göre makyajımızı değiştirebiliyoruz.
Kadınların ekseriyetle duygularına uygun bir makyaj yaptıklarını fark ettim. Eğer zorlu bir durumun ortalarındaysak veya hayatımız istediğimiz gibi değilse değişiklik yapıyoruz. Durumu değiştirmek için her türlü aracı kullanmaktan çekinmeyin. Kendimizi kötü hissettiğimizde “iyi” hissettirecek bir makyaj harikalar yaratır. Diğerlerinin ne düşündüğünün önemsiz olduğunu bilirsiniz. Bu daima geçicidir. Ne hissettiğimiz de geçicidir, ancak ebedi yönümüz bundan etkilenir.
Kişilik toplumsal bir süreçken, ruh halimiz bizi bireysel olarak etkiler. Bununla beraber, ruh halimiz kişiliğimizi etkileyebilir. Bunu halletmek için belirli bir durumda konumumuzu bilmemiz gerekir. Ardından herhangi bir günde veya gün içinde herhangi bir zamanda giyeceğimiz uygun rengi seçebiliriz. Ruh halimizle uyum sağlamak veya üstesinden gelmek üzere öncelikle içimizde ne olup bittiğini anlamamız gerekir. Bunu yapmadığımız takdirde, yaptıklarımız veya söylediklerimiz dışımızdaki insana uymayabilir.
Rengi, arkadaşlarımız ve ortaklarımızı daha iyi anlamak için bir araç olarak kullanabiliriz. Bu, onlarla olan etkileşimimizde çok yardımcı olur. Kesinlikle, arkadaşımız olmayan tanıdıklar, iş ortaklar ve başkalarıyla nasıl ilgileneceğimizi bilmek bizim için son derece faydalıdır. Eminim hepimiz sevdiğimiz, güvendiğimiz ve birlikte olmak istediğimiz kişilerle meşgul olmak isteriz. Ne yazık ki hayat böyle değil ve bu pek insanları anlamak, varoluşumuzun doğal bir parçası haline geldiğinde hem arkadaşlarımız hem de hasımlarımızla karşılıklı ilişkilerimiz kolaylaşır. Dahası, daha da etkili oluruz.
Kültürümüz genel olarak bize herkesi sevmeyi öğretir. İdeal açıdan bu harika bir şey… Deneriz ve bu yüzden oldukça güzel ve özel olması gereken hislerimizle ilgili olarak kafamız karışır. Sevgi, kendimizi ifade etmek üzere eğitebileceğimiz ve buna rağmen dürüst kalabileceğimiz bir şey değildir. Sevgi, dürüstlük ve doğallık gerektiren bir histir. İnsanlarla etkili bir biçimde çalışabilmemiz için herkesi sevemeyeceğimizi anlamamız gerekir. Onları sevmememizi haklı çıkarmak üzere başkalarını hatalı bulmamayı öğrendiğimizde herkesi anlamayı öğrenebiliriz. Başkalarından bizim dünyamıza uymalarını beklememeliyiz. Yaptıklarından ötürü sevmeyeceğimiz veya kabul etmeyeceğimiz insanlar hep olacaktır. Hareketleri hoşumuza gitmeyen birinden bir şey istiyorsak, geçici olarak, onun dünyasına uymak için kendimize izin verebiliriz.
Net olun! Net ifadeler kullanın! Dürüst olun! Bilmediğiniz veya hissetmediğiniz bir şey için asla yemin etmeyin. İnanmadığınız bir şey uğruna kendinizi satmayın. Basitçe “Buna ihtiyacım var ve bunun için ödeme yapmak istiyorum” deyin. Ve yapın! Kendinizi başkalarına yalan söylemek zorunda hissetmeyin. Böyle olduğunda, herhangi bir vaatlerini yerine getirmeseler bile o kişileri itibarızlaştırmaz veya hayal kırıklığına uğramazsınız.
Kendimize dürüst bir biçimde bakmayı öğrendiğimizde başkalarını da bu şekilde görürüz. Böyle olduğu takdirde, başka insanlar söyledikleri şekilde davranmasa bile daha iyi oluruz. Dahası, başkaları bizim algıladığımız şekilde olma gereği duymazlar. Sadece oldukları kişi olabilirler. Renk ve ortamın farkında olduğumuzda hayal kırıklığı yaşamayız. Daha net ve daha dürüst görebiliriz. Bu öyle çok işe yarar ki içgörümüzden memnuniyet duyarız ve hatta öfkelenmeyi bile unutabiliriz.
Şaşırtıcı değil mi? Sevdiğimiz ve anladığımız kişileri gerçekten sevmemizi ve anlamamızı engelleyen zincirlerden kurtulduk. Birlikte olmayı isteyeceğiniz çok daha fazla insan olduğunu fark ettiğinizde aynı derecede şaşıracaksınız. Bulunduğunuz konumda artık kendinizi güvensiz hissetmeyeceksiniz. Herkesi kendi tarafınıza çekme ihtiyacı duymayacaksınız. Sadece sizin yanınızda olmayı seçenleri alacaksınız, ne eksik ne de fazla. İster inanın ister inanmayın, insanların geldikleri gibi gidebileceklerini de bilmek daha fazla güven duymamızı sağlar. Ve bu süreçte, onlardan hoşlanmak veya hoşlanmamak zorunda değiliz.
Rengin dilinden anlamak için farklı kişilikler arasındaki farkları bilmenizi isterim. Bunu bildiğimizde, ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere ne kadar enerjiye gereksinimimiz olduğunu biliriz. İlk bakışta birçokları bunun bencilce bir tutum olduğunu söyleyecektir. Lakin herkes böyle yapmayı seçtiğinde hepimiz, ihtiyacımız olana sahip oluruz. Böylece, rekabete dayalı üstünlük sağlama çabası geçmişte kalır. Bundan böyle birbirimizden keyif alır, destekler ve güveniriz. Birisinin bir şeyi yapmamasına güvenebileceğimiz gibi belirli bir şekilde davranacaklarına da güvenebiliriz. Sonuç her hâlükârda olumlu olabilir! Tüm farkı yaratan bakış açımızdır.