Her şey bir yastıkla başladı. Ne kadar komik ki bana önemsediğimi, değer verdiğimi ve sevdiğimi göstermeyi bir yastık hatırlattı. Yeşil, ağaç şeklinde, üzerinde pembe ve mor çiçekler olan şirin bir yastık… O anneannemin hediyesiydi. Ben en üzgün, en sıkıntılı ve en kızgın anlarımda onun yumuşaklığında teselli bulurken o sık sık gözyaşlarımla ıslanıyordu. İşte bu yüzden benim için çok değerliydi ama ben yatak örtümün üstünde duran yastığımı, örtüyü açmadan önce elimin tersiyle yere fırlatmaktan çekinmiyordum. Üşengeçliğimden de sabah yatağımı toplarken onu yerden almaya tenezzül dahi etmiyordum. Nasılsa ardımdan annem yerine koyuyordu…

Bir gün çok pislendiğinden yastığımı yıkanması için kirli sepetine attım. Yıkandığında tekrar yatağımın üstüne konacağını biliyordum; fakat günler geçti yastığım yoktu. Bir telaş aldı beni… Anneme sorduğumda başkasına vermek üzere ayırdığını söyledi. Neden diye sorduğumdaysa onu sevmediğimi düşündüğünü söyledi. Şaşırdım. Oysa ben onu ne kadar çok seviyordum(!) Annem sordu: “O zaman neden hep yerlerden topluyorum onu?” O anda şimşekler çakıverdi. Yoksa ben sevdiklerime de mi böyle davranıyordum?

SAYFA-BOLUMU

Evren soruları cevapsız bırakmayı sevmez ya… Sorumun cevabı en değerlilerimin birinden geldi. Dostum, sırdaşım olan sevgilim nadiren yüzünü astığı anlardan birinde: “Billur, beni sevdiğini çok iyi biliyorum ama bazen sanki beni düşünmüyormuşsun gibi geliyor…” dedi. İşte o an kafama bir balyoz iniverdi. Çok sevdiğimi, çok değer verdiğimi söylediğim sevgilime durduk yere surat asıyor, moralimi düzeltmesini bekliyor, ilgisini aldıkça daha da çok almak istiyordum. O an bana ikinci bir şanstı; çünkü bu hatamı acı olmayan bir deneyimle fark etmiştim. Değer versem de ona bunu göstermedikten sonra ne anlamı vardı? Bu yüzden onu kaybedebilirdim… Bu şansı önemsediğim ama bunu göstermediğim herkes için çok iyi değerlendirmeye söz verdim; fakat evrenin benim için hazırladığı ders henüz bitmemişti. Beni önemseyen ama özenimden yoksun bıraktığım insanların ne hissettiğini de anlamam gerekiyordu. İnsanların beni anlamasını, bana ilgi göstermesini, beni önemsemesini, bana kendimi değerli hissettirmelerini istiyordum; ama yapılanlar bir türlü yeterli gelmiyordu. Doyumsuzluğum kişisel sınırımı aşıyordu. En sonunda bomba patladı. En yakın arkadaşlarımdan biri “en çok önem beklediğim günde” doğum günümü önemsemedi ve kendisine göre haklı bahanelerle yapmak istediğim doğum günüme gelmeyeceğini söyledi. Kendime verdiğim değerin bu kadar basit bir olayla bile sarsılacak kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu görmeye de katlanamıyordum. Bayan kibir her zamanki gibi iş başındaydı… Çok üzüldüğüm için arkadaşlarım bana bir doğum günü sürprizi yaptı; fakat o doyumsuzluk hissi peşimi bir türlü bırakmıyordu. Acilen harekete geçmeliydim!

SAYFA-BOLUMU

Doğum günümden bir önceki gün aklıma bir fikir düştü. Artık sürekli “almaktan”, böyle doyum bulacağımı sanmaktan ve o aradığım doyumu bir türlü bulamamaktan çok yorulmuştum. Artık beklentisizce “verme” deneyimini yaşamak istiyordum. İhtiyacım olan buydu. Bunun için neyi bekliyordum ki? Eğer en önemsendiğim günde, en önemsediğim insanlara verdiğim değeri gösterebilirsem bu gerçekten özel olurdu. Eğer “almayı” en çok beklediğim günde “ verirsem” kendime doğru cesur bir adım atmış olurdum. Böylece doğum günümde evime beni kutlamaya, bana hediye vermeye gelen insanlara ben hediye vermeye karar verdim; ancak bu hediyelerin anlamlı ve özenli olmasını istiyordum. Bunun için herkesi tek tek düşündüm. Herkesin neye ihtiyacı olduğunu hissediyorsam ona göre bir liste hazırladım:

Endişelerinden özgürleşmeye ihtiyacı olan bir dostuma tüm endişeleriyle beraber gökyüzüne yollaması için helyumlu bir balon…

Ailesine en iyi şartları sunmak için özveriyle çalışan bir babaya “ Yılın en iyi babası” yazan Oscar heykeli…

Başkalarının ne söylediğini umursamadan kendi yönünü bulmaya ihtiyacı olan babama bir pusula…

Bilgi ve tecrübelerini daha sık paylaşmaya ihtiyacı olduğunu hissettiğim teyzeme “Minik Mor Işık” adında bir blog…

Moda tasarımcısı olmak isteyen ve yeteneğinin desteklenmeye ihtiyacı olan 60 yaşındaki halama moda tasarım kitabı, boyalar ve resim defterleri…

Hayata yeniden bağlanmaya ihtiyacı olan ve bunu her su içişinde anı yaşayarak yapabileceğini düşündüğüm anneanneme bir su bardağı…

Kendisinden başkalarını da önemsemeye ihtiyacı olan babaanneme kendisinden sonra bile dünyayı güzelleştirecek iki tane ağaç…

Beraber değerli anlar paylaşmaya ihtiyacı olduğunu hissettiğim anne kıza iki tane bir örnek canlı çiçekler…

Benim için diktiği çiçekleri yaşatamadığım sevgilime çiçek tohumları…

Ve daha nice hediye…

SAYFA-BOLUMU

Her birini heyecanla aldığım hediyeleri tek tek sahiplerine verirken içimdeki düğümlerin bir bir çözüldüğünü hissettim. Her verdiğim hediyeyle hafifledim. Boğazımdaki taşlar gözümden yaş olup aktı. Ailem beni ilk defa böyle gördüğünü söyledi. Bazıları ne yaptığımı anlamadı bile ama o an benim için tarihi bir andı. O gün benim için gerçek bir doğum günüydü. İlk defa sırf kendi yaratıcığımla aştığım içsel bir sorunumdu. Ben 22 Aralık 2013’te sadece yeni bir yaşa başlamadım, yeni bir bilince de adım attım. Her hediye kalbimden koparken, ellerim gönülden sevdiklerimin elleriyle kavuştukça, sulu gözlerim şaşkın, sevilmiş ve önemsenmiş olmanın hazzıyla dolu gözlerle buluştukça, 19 yıldır mağazalarda, alışverişte, eve gelen misafirlerin ellerinde, arkadaşlarımın birkaç güzel iltifatında aradığımı buldum: Gerçek doyum. Şimdi gözlerim dolu dolu aynaya bakarken gördüğüm manzaradan mutluyum; çünkü çaresizce “Beni önemseyin” diye yalvarmıyor gözlerim. Başkalarına önemsendiğini hissettirirken kendi cesaretine, potansiyeline, özüne ve yaratıcılığına bir adım daha attığı için kendisini zaten “değerli” hissediyor. Aynadaki manzarayı aşağılamıyor. Her gün onu biraz daha anlıyor.

Evrenin zorlu dersleri kadar ödülleri de var tabi ki. Tıpkı önüme çıkardığı sınav gibi hiç beklemediğim anda ödülü de önüme serdi. Bir sahil yürüyüşünden dönerken, ansızın beliriveren küçük bir çocuk, sınıf arkadaşlarıyla beraber hazırladığı yılbaşı hediyelerinden birini bana hediye etmeyi tercih etti. Yeni başlangıcımın ilk hediyesi küçük oyuncak bir kamyonetin içindeki sıklamen çiçekleri oldu. İlk defa gerçekten verme deneyimini yaşadığım için gerçekten almanın doyumunu hissettim. Bu sefer mutlulukla ve şükran duygusuyla aktı gözyaşlarım. Hiç farkında bile değil belki; ama o küçük çocuk beni bir anda dünyanın en mutlu insanı yaptı.

Şimdi yazımı bitirirken yatmak için yorganımı kaldırmadan önce tüm bu deneyimi başlatan yastığımı öperek kanepemin üstüne özenle koyuyorum üstünde annemin gizlice iliştirdiği notu sevinçle fark ederek: “ Yastık da seni seviyor.”

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/her-sey-bir-yastikla-basladi/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/her-sey-bir-yastikla-basladi/" data-text="Her Şey Bir Yastıkla Başladı" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/her-sey-bir-yastikla-basladi/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/58624_446912001590_4125200_n1.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-5790" title="58624_446912001590_4125200_n" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/58624_446912001590_4125200_n1-300x232.jpg" alt="" width="300" height="232" /></a>Billur 1994 yılında hayata gözlerini açtı. Saint-Joseph lisesini severek bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümüne kendi tercihiyle geçiş yaptı. Kendi bölümü biyolojiye ve bilime duyduğu ilginin yanında psikoloji, biyoenerji, psiko-kinesyoloji, bireysel gelişim, felsefe, edebiyat ve resim sanatı gibi alanlarda kendisini merakla geliştiriyor. Bambaşka dünyalara ait gibi gözüken bu alanların özünde gösterdiği paralellikten etkilenerek profesyonel anlamda bilimle spritüelliği barıştırmak istiyor. İlkokul çağında teyzesinin aldığı yarı değerli taşların şifalarını keşfederek başlayan yolculuğunda izlediği fantastik filmlerdeki “sihir”in derinlerde hep gerçek olduğuna inanıyordu. Ortaokul çağında annesinin rehberliğinde hayatına giren Kuantum ve Çekim Yasası kavramlarıyla artık bu “sihir”in gerçek olduğunu biliyor. Bu bilinçle kendisini gelişime cesaretle açarak kendi dünyasını genişletirken Dünya’da fark yaratmak istiyor. “Umut içimizdeki potansiyelin göz kırpışıdır.” sözüyle Nil Gün’den aldığı ilhamla dünyada “bir şeylerin” değişiminin içimizdeki minik umut tohumlarının yeşermesiyle başlayacağına inanıyor. Karanlığın içinde yanan mumları herkese göstermek istiyor. İşte bu yüzden kendi yazılarında “Benim umudum var!” diyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This