Çiftlerle yaptığım çalışmalarda birinin hep, “İlişkimizde hep bir şeylerin eksik olduğunu hissettim” dediğini çok işitmişimdir.
Danışanla birlikte bu duyguyu araştırmaya çalıştıkça, onun sadece bilişsel değil içsel olduğunu da keşfederiz. Danışan, eksikliği vücudunda hissetmektedir.
Genellikle eksik olan şey partnerlerden birisinin tam bağlılığıdır. Bağlılık eksikliği nedeniyle birisi sürekli olarak daha fazla talepkar olurken, diğeri de refleks olarak kendisini geri çeker. İlişki, sürekli bir kaçma- kovalamaca dansına dönüşür. Bunun sık görülen bir örneği de, 15. bölümde anlatmış olduğum, insanı bunaltacak derecede başat davranmak ve aşırı kayıtsız kalmaktır.
İnsan, ilişkisinde bir şeylerin eksik olduğunu hissedecek olursa, bu genellikle, partnerlerden en azından birisinin ötekini gerçek anlamda seçmemiş olduğu anlamına da gelir. Güvenliği, samimiyeti, parayı, koşulları ya da bağlantıları seçmişler ama diğer kişiyi seçmemişlerdir.
Milyoner ile onunla parası için evlenen genç kadın klişesi bu şablona tam anlamıyla uyar. Lüks hayat yaşadıktan birkaç ay ya da birkaç yıl sonra, genç kadın bir şeylerin eksik olduğunu duyumsamaya başlar. Milyoner de karısına yeni bir ev, abartılı bir tatil ya da aşırı lüks ve harika bir başka şey sağlayarak yanıt verir. Bu durum da işleri kısa süreliğine yatıştırır ama sonunda aynı problem tekrar yüzeye çıkar çünkü kadın kendi bütünselliği içinde davranmaya başlamıştır.
Taraflardan birinin bir şeylerin eksikliğini hissettiği diğer örneklerde, bu durumu yaratan şey, kendileri adına seçim yapmayı ebeveynleri, partnerleri ya da spiritüel rehberleri gibi bir başkasının yapmasına izin vermiş olmalarıdır. Ya da partnerleriyle, o özel kişiyle birlikte olmak istedikleri için değil de doğru karakter özelliklerine sahip olmasından dolayı ilişki kurmuş olabilirler. Belki de o kişinin çok parası vardır, iyi aile bağlarına sahiptir, belirli bir meslekte çok başarılıdır, kentten kaçmak için olanak tanımıştır, anne ve babayı mutlu etmiş ya da onları hiç iplememiştir.
Ya da belki, yıllar önce, sadece hayır demekten korkmuştur. Taliplerini incitmek istememiş, karşısına daha iyi birisinin çıkmayacağından endişe etmiş ya da iyi kötü idare edebilecek veya kanıksamış olduğu bir uzun vadeli ilişkiyi yitirmekten korkmuş olabilir.
İnsanlar bu tür bir konuyu partnerleriyle bile nadiren konuşur. Ama herkesin partnerini seçip seçmediğini bildiğini öğrenmiş bulunuyorum. Yapacağınız tek şey bunu onlara sormaktır. Ve bunu sık sık yaparım.
Bazen insan partnerini seçmez çünkü seçim yapmaktan korkar. Seçim yapmak insanı zayıf düşürür. Seçim yapmak insana kötü bir tercihte bulunmak, kaybetmek, reddedilmek ya da sonuçta hiçbir şey elde edememek olasılığını getirir. İnsan, kendisi adına bir başkasının seçim yapmasını daha güvenli bulabilir. Bu yüzden de, sonuçta kaybedecek ya da düş kırıklığına uğrayacak bir şeyleri olmayacağı kanısıyla seçim yapmamayı seçebilirler.
Ama yaşamda işler böyle yürümez. Er ya da geç düş kırıklığı yaşarlar. Tam ters etki yaratacağını düşünseler bile, seçim yapmamayı seçmek kendilerini genellikle daha da zayıf düşürür.
Neticede bir şeylerin eksik gitmekte olduğunu hissederler. Ve bu bir şey de kendi bağlılıklarıdır. Sonuçta da bir terapistin ofisinde, arap saçına dönmüş olan isteklerini, korkularını ve düş kırıklıklarını çözüme kavuşturacaklarını umarken bulurlar kendilerini.
Bir başka insana bağlanmayı seçmek dehşet vericidir. Geleceğin neler getireceği, partnerimizin nasıl bir değişim göstereceği, kendimizin nasıl değişeceği ya da bağlanmamamız durumunda bizi nasıl bir alternatif geleceğin beklediği hususunda hiçbir fikrimiz yoktur.
Ama tahmin edin bakalım ne olacağını? Birisine bağlanmasanız da geleceğin neler getireceği, nasıl değişeceğiniz ya da bağlanmanız durumunda neler olup biteceği hakkında hiçbir fikriniz olamayacaktır. Bu, aynı bulmacanın tersine yaşanmış şeklidir.
Seçim yapmaktan korkmanın çok görülen bir başka şekli de istemekten korkmaktır çünkü istemek, sizi kaybetmeye, başarısızlığa, hüsrana ve düş kırıklığına daha fazla açık bırakacaktır. İnsan kendi partnerini seçmeyi reddederek ve bunun aksine boyun eğip kendilerinin seçilmelerine olanak tanıyarak kendi arzularını reddetmekte, bunun kendisini bir şekilde koruyacağını ümit etmektedir. Ama hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir şeydir bu.
İstememek, en sonunda çok çeşitli ilişki sorunlarına yol açar. Genellikle de şuna benzeyen olumsuz bir geri besleme eğrisi yaratır: Kocamı istemekten korkuyorum çünkü istemek beni reddedilmeye ve kaybetmeye açık bırakıyor ve bunlarda çok üzüntü veriyor. Onu seçecek olursam ve o da sonradan beni terk edecek ya da ölecek olursa, bu acıya dayanamam. Bu yüzden onu seçmeyeceğim; onun beni seçmesine olanak tanıyacağım. Evet, diyeceğim ona. Ama onu seçmiyorum ve bu da onun için hiç de iyi olmayacak.
Bu düşünce şekli daha sonraları tehlikeli bir hal alabilir: Ama ben onu istemezken kocam nasıl olup da beni istesin ki? Ve benimle bu konuda yüzleşmezse, ona olan saygımı nasıl koruyabilirim ki? Onda hiç de iyi olmayan bir şeyler olmalı. Bu yüzden kötü davranacağım ona. O da, benim gibi bir başkasıyla olan ilişkisini sürdürebilmek için buna rıza göstermeli.
Bu arada diğer partnerin düşünceleri de şu şekilde ilerler genellikle: Nedenini bilmiyorum ama partnerime tam anlamıyla güvenmiyorum. Beni aldatmadı, çocuklara kötü muamele yapmadı ya da paramızı gereksiz şekilde harcamadı ama onda güvensizlik uyandıran veya yapay gelen bir şeyler var. Ama bunun ne olduğunu bir türlü çıkaramıyorum.
En iyi olasılıkla, durum böyledir. Kendisine kötü davranılması durumunda, insan şunları da düşünebilir: Partnerim neden bana bu denli boktan davranıyor ki? Sanki onunla olduğum için bana kızıyormuş gibi geliyor. Ama çekip gidecek gibi de davranmıyor. Çok saçma bütün bu olup bitenler. Beni de çıldırtıp öfkelendirmeye başlıyor bunlar.
Bu olup bitenler genellikle duygusal darboğaza yol açar. Seçim yapmaktan ya da istemekten kaçınmış olan partner sonunda kendisiyle yüzleşmek zorunda kalır. Seçim yapmak durumunda da kalır veya partnerine içten bağlanır ya da ilişkiyi bitirir.
Seçim yapmayı reddetmeye devam edecek olurlarsa da partnerleri kendi başlarına bir seçim yapmak durumunda kalır veya kendi bütünselliklerini korumak amacıyla ilişkiyi sonlandırır ya da büyüme çağrılarını kulak arkası ederek sürüp gitmekte olan kirli acıyı kabullenirler.
Bu diğer partner de bazı önemli sorular sorarak kendisiyle yüzleşmek zorundadır: Bu kadar uzun süre bu denli aza neden kanaat ettim? Bu beraberlikten gerçek beklentilerim neler? İstediklerimi nasıl savunacağım? Ve partnerim değişmeyi reddedecek olursa, çekip gidecek miyim yoksa kısıtlı ve hiç de tatminkar olmayan ilişkiyi sürdürmeye devam mı edeceğim?
Ciddi ilişkilerin işleyiş mekanizması bu şekildedir.
Önemli olan şey şudur: Partnerlerden biri diğerini daha önce seçmemiş de olsa, bu durum ilişkilerinin ölüme mahkum olduğu anlamına gelmez. İlişki yaşamakta olan kişilerin hala birbirlerini seçme şansı vardır.
Pek çok ilişki, seçim yapmayan partner omurgasını dikleştirip, “Tatlım, bu kadar uzun süredir kendimi sakladığım için özür dilerim. Ama artık hazırım. Partnerin olmak istiyorum. Sana karşı zayıf olmak istiyorum. Yaşamı seninle birlikte sürdürme riskini üstlenmek istiyorum” dediğinde açmazdan çözüme, güvensizlikten güvene doğru gidivermiştir.
Bu durum, genellikle partnerlerden diğeri ayağa dikilip, “Ya şimdi ya da hiçbir zaman. Ya beni bütün abuk subukluklarımı kabul ederek ve olgun bir ilişkinin taşıdığı tüm riskleri üstlenerek kabul edersin ya da defolup gidiyorum” dedikten sonra gerçekleşir.
Ciddi ilişki olsun ya da olmasın, yaşamda tehlike ve olasılıklardan kaçınmak olanaksızdır.