Paranın ne olduğunu açıklamaya başlamadan önce, şunu sormak daha iyi olacak: Paranın sizin için anlamı ne?
Kimin sorduğuna bağlı olarak yanıtınızın az çok değişeceğinden eminim. Mesela, eğer dokuz yaşındaki bir kız çocuğu size, “Para nedir?” diye sorsaydı, ona şöyle bir yanıt verebilirdiniz: “İki tür para vardır: kâğıt ve madeni. Parayla bir şeyler satın alabilirsin.”
Ama ya parayı bir yetişkine açıklıyorsanız? “Para mal ve hizmet karşılığında bir değişim aracıdır” mı dersiniz?
Her iki yanıt da doğru olsa da paranın bir “değişim aracı” veya sadece “bir şeyler satın almak için” kullandığımız bir şey olmaktan fazlası olduğunu biliyoruz. Her gün para kazanıyor ve harcıyoruz, yine de bu basit soruyu yanıtlayamıyoruz.
Yıllarca insanlara şu soruyu sordum: “Paranın sizin için anlamı nedir?”
Aldığım yanıtlar her zaman beni şaşırttı. Bu soruyu dünya çapında binlerce insana sorduğumda hiçbir zaman aynı yanıtı almadım. Herkes için farklı bir anlam ifade ediyor. Birinin bana paranın Tanrı olduğunu, bir başkasının da Şeytan olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Bazılarının parayı bir sevgi ifadesi olarak, bazılarının da köle gibi çalıştıran bir efendi olarak tanımladığını duydum. Bu soruya verilen yanıtların birbirinden bu denli farklı olması paranın anlamının kişiye bağlı olduğunu gösteriyor.
Yüzeyde fiziksel para sadece bir kâğıt veya metal parçasıdır. Ancak etrafınızdaki herkesin elindeki kâğıdın veya metalin üstünde aynı yüzler veya çizimler olsa da paranın her birimiz için anlamının bu kadar farklı olması inanılmazdır. Bir metal paraya bakarken bazıları öfkelendiğini hissederken, bazıları da neşelenir. Ama gerçekten ilginç olan, hiç aynı duygusal tepkiyi vermememizdir, çocuklar için yapılmış oyuncak paralara bakarken bile -belki sadece Monopoly parası dışında. Neden? Çünkü bu oyunu oynarken gösterdiğimiz duygusal tepkiler çoğunlukla gerçek paraya verdiğimiz tepkiyle oldukça tutarlıdır. Monopoly oyununu genellikle kazanmak için oynadığımızdan, bu oyuna da gerçek hayatta para harcadığımız zamanki aynı enerji ve bağlılıkla yaklaşırız. Hangimiz gerçek hayatta “kazanmak” -ya da herkesin “kazanmak” olarak düşündüğü şeyi- istemez ki? Daha çok para kazanmak, mal mülk sahibi olmak, çok fazla gelir vergisi ödemek zorunda kalmamak ve hapse girmekten kaçınmak gibi. Hangimiz eline beklenmedik şekilde fazladan para geçtiği veya kâr sağladığında -Monopoly oyununda veya gerçek hayatta- sevinmez ki? Başka bir deyişle, gerçek hayatta mal mülke ve paraya karşı duygumuz her ne ise, bu hislerimizi aynen Monopoly oyunundaki paralara da yansıtırız. Mal mülk sahibi olmak size ne hissettiriyor? Ya vergi ödemek? Kira ödemek? Bir şeyler alırken ihtiyatlı mısınızdır, yoksa her yolu deneyip risk mi alırsınız? Bu oyunu oynayın ve kendinizi ve başkalarını gözlemleyerek her zar atışta hangi duyguların kabardığına dikkat edin. Eğer bu kâğıt ve metal parçalarına gerçek hayatta yüklediğiniz enerjiyi görmek istiyorsanız, onlara bir oyun oynarken yüklediğiniz enerjiye bakın. Bunun son derece aydınlatıcı olacağını garanti ederim.
Benim deneyimime göre, hep kârlı çıkanlar en çok eğlenenler, en çok kendine güvenenler ve bunun sadece bir oyun olduğunun bilincinde olanlardır. Bankada en çok paraya sahip olmayabilirler ama “kazanma” veya “en fazlasına” sahip olma hedefine saplanıp kalmazlar ve bu alma-verme sürecinin keyfini çıkartırlar. Gerçekten kazanmaktan ziyade, kendilerini galip gibi “hissetmeye” odaklanırlar.