Sana bir kere bu soruyu sormuştum, sevmeyip de ne yaptım demiştin. Soruya soruyla karşılık verilmesine hep çok kızdım, aklım karışıyor çünkü, hak vermeye başlıyorum sonra. Haklıydın aslında, sevmeyip ne yaptın? İstediğim her şey alındı.
Bilgisayar mı? En iyisi. Araba mı? En sağlamı. Pert ettim, yenisi. Okul mu? Hangisini istersem. Tatil mi? Yurtiçi, yurtdışı. Her yaz 3 ay tatil yapardık hatırlıyorum. Şehir dışında yaşamak istiyorum dedim, hop ev alındı. Evleneceğim dedim, gelinliğim alındı, düğünüm yapıldı. Sevmeyip ne yaptın? Sevmesen yapar mıydın bunları? Dizine yatırıp pışpışlayacak mıydın bir de koca kızı. Haklısın, ben hainim. Tıpkı baktığım kedilerim gibi nankörüm.
Peki, beni hiç beğendin mi?
Zayıfladım, hastalıklı gibi, kilo aldım, duba gibi, elbise giydim leylek bacaklarımla, topuklu ayakkabı giydim sakat gibi. Saçımı uzattım köpürük kafa, düz yaptım pırasa saç, kısa kestirdim bitli gibi, lüle yaptım dilenci gibi. Popom yere yakın diye tehlikeli dedin, basenlerim var diye kazan oldum. Resim yaptım ortalığı pislettim, spor yaptım boş iş, kitap okudum asosyal oldum. Ben ne yapsam sana yaranamadım. Belki beni seversin diye sana en iyi mağazalardan hediyeler aldım, bir kere bile giymedin, etiketini bile sökmedin. Beğenemedin mi anne? Beğenmediysen söyleseydin sana yenilerini alırdım.
Komşunun kızı kanser olmuştu hastanede yatmıştı da annesi bakmaya gitmemişti hastaneye, sen olsan hastane bahçesinde banklarda yatardın da beni bırakmazdın hani? Bari umut vermeseydin de beni acile kaldırdıkları gecenin sabahına annem gelir diye düşünmeseydim, sabahında “gerek mi vardı sanki?” Sözünü duymasaydım.
Güzel mi değilim? Ağzım, burnum, gözüm güzel değil mi? Kedim var benim biliyor musun? Dünyanın en güzel kedisi değil biliyorum ama ona bakınca gözüm başka kedi görmüyor. O benim küçücük dünyamın en güzel kedisi. Üstelik o kediyi ben doğurmadım bile. Benden çıkmamış bir canlıyı bile ben bu kadar güzel bulurken, senden çıkmış beni neden güzel bulmadın anne?
Ne vardı bir kerecik saçımı okşasaydın, bitlerim yok ki benim.
Ev işlerinde kendine yardım ettirirken “yaptığın banaysa öğrendiğin kendine” derdin hep ama yaptığım hiçbir işi de beğenmedin. Küçücük ellerimle nasıl bulaşık yıkanır bilemezken ben, elimden düşürüp kırdığım tabakla yemek takımın bozuldu diye bana çolak dedin. Çolak değilim ben. Ben de senin gibi güzel örgüler örebilirdim, öğrenirdim. Senin ilmek ilmek işlediğin nefretin gibi ben de emek emek sevgi dikseydim, mutfakta mutluluk pişirseydim mis gibi ne vardı?
Sen beni hiç görmedin, görmeyi geçtim, sen benim olduğum tarafa hiç bakmadın.
Baksan görürdün kanatlarımı. Sırtımda rengarenk gökkuşağı gibi kanatlarım var benim.
Sen beni duymadın. Ne yaşadıysan sağır oldun.
Sen beni görmedin. Ne gördüysen kör oldun.
Sen beni düşerken tutmadın. Ne olduysa ellerin yok.
Şimdi ben rengarenk kanatlarımla kendim uçabiliyorum. Beni artık görme, bana bakma, duyma, tutup aşağı çekme.
Beni 35 yıl sonra zaten sevme. Çünkü ben seni sevmiyorum. Bencil bir küstah gibi her gün aynaya bakıp kendimi seviyorum. Sen şimdi sadece şuna cevap ver, sen kendini neden sevmedin anne?