Yazıma, her zaman olduğu gibi, epostalardan cümlelerle başlıyorum.
Metinlerden gönderenlerin özeline dair detayları çıkarıyorum.
Aşağıdaki satırlar aslında hepimizin satırları, hepimize ayna tutuyor.

….
Bazen düşünürüm, bir zamanlar o kadar kötü yaşamasaydım, bu kadar ısrarla huzuru aramazdım herhalde… Ve bu kadar kıymetini bilemezdim yaşadıklarımın…
….
İnsanı kendi mülkiyetinde gören insanlar aldatma ve aldatılmadan söz edebilir. Konunun özünde insanın kendisini ve ilişkisini nasıl beslediği vardır. Doyumlu ilişkileri kendisine meydan okuyabilen insanlar anlar – inşa eder.
….
Ben kendimin beş yıl sonrasını düşündüğümde heyecanlanıyorum. Acaba bakış açılarımda ne gibi değişiklikler olacak!!!!!

Her dönemde olduğu gibi önümüzdeki süreçte  bizler de evrenimiz de değişikliklere uğrayacak. Bence en önemlisi gelişim sürecinin her anında mutlu olabilmemiz.
Kendi adıma yapacağım çok şey var. Yapacaklarım için dostlarımın desteğine ihtiyacım var. Dün bir dostum aradı ona ‘’Ne kadar güzel insanın dostları tarafından aranması, ben arayamadım” dediğimde bana ‘’İnsanın arayacak dostları olması da çok güzel ‘’ dedi. Evet,  arayacak dostlarımızın olması ne kadar güzel.

….
Ben kırk günlükken annem rahatsızlanmış, iki-üç hafta kadar hastanede kalmış. Ben de memeden kesilmişim. Bu geldi aklıma. Ve, terk edilme korkum, reddedilme korkum, v.s; taşlar yerine oturdu. Ki, hiç farkında değildim. Ne problemim olsa babamla ilişkilendiriyordum. Annem de kırk günlükken bir göç yaşamış, ülke değiştirmişler. İlginç bir tesadüf!!!
….
Yabancı birisine zaaflarımı ve yanlışlarımı itiraf etmek o kadar zor geliyor ki…
….
Bir istikrarlı ilerleyiş yok sanki bende. Bir anda çok yol alıp, sonra dinleniyor muyum, kestiremedim. Ama bir epostada okuduğum gibi “aksayarak ilerleyenler de daima ileriye giderler, geriye değil, çok yol almasanız da en azından bir ilerleme vardır.”
….
Bir insanın, yalnız bir insanın bile hayatına dokunmak, onun karanlıktan çıkmasına kapı açmak, günleri bayram tadında yaşatır.
….
Bir şeyler olmadığında bunun benim yüksek hayrım için olduğunu görüyorum ve şükrediyorum. Tüm inanışlarımın hayatımın gerçeğini oluşturduğunu şaşkınlıkla ve bir o kadar da mutlulukla izliyorum. Olaylara karşı tepkilerimi değiştirdiğimde olayların doğası gerçekten de değişiyor. En önemlisi de, bugüne kadar karşıma çıkan tüm erkeklerin benim aynalarım olduğunu fark etmem. Geçmişin gölgelerinden tamamen özgürleşmiş değilim ama biliyorum ki başarıyorum (yavaş yavaş da olsa).
….
Ailemin evinde eskileri karıştırırken ilkokul karnelerimi buldum. İlkokul sonunda, beş yılın değerlendirmesini yapan öğretmenim sinirli, hırçın ve inatçı olduğumu yazmış. Şaşırdım, çünkü öğretmenimin beni sevdiğini düşünürdüm. Sonra düşündüm, o yaşlardaki bir çocuk neden sinirli ya da hırçın olur, neydi eksik olan. O kadar az hatırlıyorum ki o zamanları. Hala da düşünüyorum… bir çocuk niye hırçın olur?
Böyle işte, hayat her an insana yeni keşif alanları sunuyor galiba…

….
Kendimle ilgili çözmem gereken çok şey var, şu son bir buçuk -iki yılda öğrendiğim her şey problemlerin kaynağının da çözümünün de kendi içimde olduğunu bana gösterdi ama “ne yapmalıyım?” “nasıl yapmalıyım?” sorularının cevabı hâlâ karanlıkta benim için.
….
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
(Ataol Behramoğlu’ndan)
….

Bir süredir, bol bol bebek ziyaretine gidiyorum. Bu sene içinde pek çok dostumun ve akrabamın bebeği dünyaya geldi. Her birine tek tek “hoş geldin” demeye gittim.

Ziyaretler sırasında fark ettim ki, bu aslında benim, kendi bebekliğim ve oğlumun bebekliği ile barışma sürecim.

En önemli farkındalığım annelerle ilgili. Bebeklerin huzurlu olup olmaması direkt olarak annenin huzuru ile ilintili. Anne huzurlu ve rahat bir anne ise, bebek de etrafa gülücükler saçan, rahat uyuyan bir bebek oluyor.

Diğer önemli faktör, anne ile babanın oluşturduğu aile ortamı. Aile ortamındaki huzur ve sevgi bebekte de huzur ve sevgi yaratıyor.

Huzur ve sevgi bebek için aynı zamanda “ben güvenli bir ortamdayım” algısını oluşturuyor. Ki bu, koskoca dünyaya yeni gelmiş, henüz alışamamış, küçücük ve acemi bir varlık için muhteşem bir his.

Ziyaret ettiğim annelerden biri, içeri girmemin biraz sonrasında bana çay ve yiyecek servisi yapmak için koşturmaya başladı. Her şeyin mükemmel olmasını istiyordu. İkramda kusur olmamalıydı. Sabah çok erken saatte kalkıp camları silmiş, evi temizlemiş ve tatlı-tuzlu hazırlığı yapmıştı.

Bu arada bebek ağlıyordu. “Lütfen” dedim “bebek öncelikli, önce onunla ilgilen.”

O anda beni duygusal olarak çok sarsan bir cevap duydum: “Karnı aç, o nedenle ağlıyor. Servisimi yapayım, sonra onunla ilgileneceğim.”

Ne dediysem olmadı. Önce bana servis yapıldı. Tam bu noktada bebeğin annesinden aldığı mesaj neydi dersiniz?

İçimi acıtan diğer bir konu ise bebeğin, o küçücük varlıkların, anne kucağına verildiği ilk andan itibaren başka bebeklerle, aile fertleri ile fiziksel özellikleri açısından kıyaslanıyor olması.

Göz rengi, ten rengi, vücudunun şekli, kilosu, saçı, boyu; aklınıza ne geliyorsa, her açıdan kıyaslanıyor bu masum varlıklar. “Babasına çekseydi de renkli gözlü olsaydı”, “Annesi gibi açık tenli olsa ne güzel olurdu”, “Bir yakınımız, bacakları çarpık olacak dedi”, “Kilosu akrabamızın bebeğinden düşük” ve bunun gibi bir sürü gayet yaratıcı ve yıpratıcı cümle bebeklerin yanında şakır şakır konuşuluyor.

Bu kıyaslanan bebekler ne mesajlar alıyorlar dersiniz?

Her anne ile elimden geldiğince konuştum. Dilim döndüğünce bir şeyler söyledim; tatlı tatlı, sohbetlere yedirerek.

Bir konu daha var ki, daha bebek anne karnındayken başlıyor. Sahi, neden anne adaylarına korkunç doğum hikâyeleri anlatmaya bayılıyoruz? Bunun bizi tatmin eden yönü nedir acaba? Hele ki anne ilk hamileliğini yaşıyorsa, bilmediği sürecin doğal sorularına cevaplar arıyorken, onları rahatlatmak yerine kâbuslar görmelerini sağlamamızdaki kazancımız ne ola ki?

Kendi bebekliğim ve oğlumun bebekliği ile barışma sürecim diye yazmıştım yukarıda. Evet, öyle oldu. Her ziyaretime, her anneye, her bebeğe teşekkür ediyorum. Oğlumla yaşadıklarım film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Bebekliğimle ilgili annemin anlattıklarını hatırladım. Annemle babamla bebeklik dönemime ait sohbetler ettim.

Huzur, sevgi, güven. Bir bebek bu duyguları hissetmek istiyor. Bunları annesinden, babasından, yuvasından, annesi ile babasının aşkından emmek istiyor. Süt emerken aslında bunları emiyor.

Biricikliğinin, eşsizliğinin, değerliliğinin işlendiği beşiğinde huzurla uyumayı arzuluyor.

Ey sevgili bebekler, bana hissettirdikleriniz ve hatırlattıklarınız için, gözlerime bakan güzel gözleriniz, mis gibi kokunuz, anlamlı bebek konuşmalarınız için çok teşekkürler.

Lütfen, etrafınızdaki bebeklere dikkat edin, çok şey anlatıyorlar, dikkatle dinleyin ve gözlemleyin. Size sizinle ilgili aktaracakları çok şey var.

Yazımın başlığında bir de jöle vardı. Nereden çıktı şimdi jöle diyeceksiniz. Haklısınız.

Bir sorum var. Jölenin şekli hoşunuza gider mi? Giderse neden gider, gitmezse neden gitmez?

Ben jöle görüntüsünden hiç hoşlanmazdım. Son zamanlarda ise çok eğlenceli geliyor. Ben nedeni ile ilgili bir cevap buldum, çok da hoşuma gitti. Siz nedendir dersiniz?

berna@kuraldisi.com  adresime “Yasam Cesurlari Sever” konulu epostalarınızı yollarken içine bir tutam cesaret, bir tutam umut, bir tutam sevgi koyun.

Bir filmdeki karakterin dediği gibi, “Yüzüstü düşme riskini göze alabilirsek her istediğimizi yapabiliriz.”

Yaşam, tüm korkularına rağmen adım atanları ödüllendirir.

Öğrenmemizin, deneyimlememizin sınırı yok…
Paylaşmamızın keyfi çok…

Her şey çok güzel oluyor
Bana bol bol yazın, iluga (güzellikle) yaşayın

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/bebek-ve-jole/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/bebek-ve-jole/" data-text="Bebek Ve Jöle" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/bebek-ve-jole/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>28 Ocak 1966’da, kova üstü ikizler olarak doğmuş bir hava kadınıdır ve hayatında her alanda, sürekli <a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/BERNA1.jpg"><img decoding="async" class="alignright size-full wp-image-3421" title="BERNA" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/BERNA1.jpg" alt="" width="169" height="215" /></a>hareket halinde, değişim içindedir.</p> <p>Meraklıdır ve yeni bilgiye bayılır. O kadar ki, pazarlarda meyve sebzenin gazete kâğıtlarına konduğu yıllarda, eve getirilen erzakın yerleştirilmesine yardım ederken kendisini hep o gazete kâğıtlarını okumaya dalmış bulduğunu söyler.</p> <p>Bilgileri görsel almayı tercih eder. Filmler, diziler gibi hikâye anlatan görsel araçlarla bilgiye ulaşmak hoşuna gider. Okumayı da sever. Hikâye içinde aktarılan bilgi beynine çok iyi geldiğinden, mesela, Paulo Coelho okumaya bayılır.</p> <p>Sohbet, çikolata, kahve, sinema, bir kadeh şarap ve belki hatta sıcak şarap; evinin huzuru, doğal, sakin, dingin ortamlar, güzel ve duyguları harekete geçiren müzik, dans; Kaş; sevgiyle üretilen, yaratılan her şeyin hayatı yaşanmaya değer kıldığına inanır. Hayatın bütününü meditasyon olarak görür; her saniyesini doya doya yaşayıp dolu dolu hissetmeye bakar.</p> <p>Kendisini şöyle tarif eder:</p> <p>Ben, kurumsal kültüre ve kalite belgesine sahip bir şirkette uzman ve yönetici olarak çalışma hayatı; psikolojik problemlere sahip bir annenin yaşama bağlanmasında yol arkadaşlığı, hiperaktiflikten etkin bireyliğe geçiş yapan bir gencin anneliği; üç evlilik, iki boşanma, çok değerli eğitmenlerden iş ve bireysel gelişime yönelik eğitimler, hem başarıların hem dibe vurmaların aynı doğallıkla yaşandığı ve her seferinde bir adım daha ileriye atılan, hep daha doğrunun arandığı üretken, olumlu değişimlere geçiş sağlayan bir yaşam anlamına geliyorum.</p> <p>Ve her bir hücreme işlenmiş olan ve işlenmeye devam eden tüm bilgilerimi ve deneyimlerimi evrensel paylaşıma açmaya bayılıyorum.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This