Aralık 2001, Shambala Sun
Bu makaleyi 11 Eylül olayından birkaç gün sonra yazdım. Şimdi, aradan iki ay geçtikten sonra dünyanın ne hissettiğini tahayyül etmeye çalışıyorum; başka ne olmuş olabilirdi, ne değişmişti, bundan nasıl etkilenmiştik, daha mı bölünmüştük, daha mı bağlanmıştık. Kristal kürem olmadığına göre, her zaman, her durumda doğru olduğuna inandığım şeylere bakıyorum ben de. Bu yüzden de o değişmez hakikatlerden biri hakkında yazayım dedim: birbirimizi dinlemek en büyük şifadır.
Dinlemek ne kadar basit bir eylem. Sadece orada olup duymamızı gerektiriyor, başka hiçbir şey yapmamıza lüzum yok. Tavsiye vermek zorunda değiliz, koçluk yapmak, akıllıca bir şeyler söylemek zorunda değiliz. Oturup dinleyeceğiz, hepsi o. Bunu yapabilirsek, içinde gerçek iyileşmenin olduğu anları yaratırız. Hayatta başımıza ne gelirse gelsin, hikâyemizi anlatabildiğimiz, bizi dinleyen biri varsa, içinde bulunduğumuz durumla başa çıkmak kolaylaşıyor.
O kadar sık karşılaşıyorum ki dinlemenin şifa veren, sağaltıcı gücüyle acaba siz de farkında mısınız diye merak ettim. Bir arkadaşınız nutkunuzun tutulmasına sebep olacak kadar acıklı bir hikâye anlatmayalı belki de epey zaman olmuştur. O sırada ne söyleyeceğinizi bilememişsinizdir, öylece orada oturup kalmışsınızdır, ilgiyle dinlemiş ama tek söz etmemişsinizdir. Peki, o samimi sessizliğinizin, dinlemenizin sonucunda ne olmuştu?
Güney Afrikalı genç bir kadın, arkadaşlarıma dinlemek hakkında adamakıllı bir ders vermişti. Daire şeklinde dizilmiş kadınlardan oluşan bir topluluğun arasında o da vardı; herkes değişik uluslardandı ve herkes kendi hayat hikâyesinden bir kesit anlatıyordu.
Sıra ona geldiğinde sükûnetle çok korkunç bir hikâye anlattı; dedesiyle ninesinin cesedini köyde boğazlanmış halde bulmuştu. Gruptaki kadınların çoğu Batılıydı, böyle bir acı karşısında içgüdüsel olarak bir şey yapmak istemişlerdi. Tamir etmek, düzeltmek, iyileştirmek; bu kadar genç yaşta yaşanmış trajedinin acısını dindirecek herhangi bir şey yapmak istemişlerdi. Genç kadın onların şefkatini hissetmişti ama aynı zamanda kendisini sıkıştırılmış da hissetmişti. Yardım etme isteklerini geri çevirircesine ellerini yukarı kaldırıp şöyle söyledi: “Beni düzeltmenize değil, dinlemenize ihtiyacım var.”
O gün oradaki pek çok kadına dinlemenin yeterli olduğunu öğretmişti.
Bir derdimizi anlatıyorsak ve bizi dinlediklerini de biliyorsak bu bizi bir şekilde iyileştiriyor.