Bazen korkutucu olabiliyor mu bu soru, ne dersiniz?
Ders esnasında, sorduğum bu soruya bir öğrencim, hissedilmesi gereken bir şey var da o hissedememiş gibi suçlu ve ağlamaklı bir ifadeyle “Ne hissetmem gerekiyor şimdi?” deyivermişti çocuk pozunun (balasana) içindeyken.
Bazen bazılarımıza can sıkıcı bile gelebiliyor bu soru.
Hele ki duygularınla arandaki bağ, küskünler mertebesinin en yukarısında gerildikçe gerilmiş ve neredeyse kopmaya yüz tutmuşsa.
Hele ki duygularına güvenmemeyi; duygularınla yaşamanın ıstırap verici olduğunu; duygularının, bir kız çocuğunun saçından düşüp de dalga konusu olan yapma bir kurdele olduğunu öğrendiysen… Yıllarca kulaklarını tıkadıysan içten gelen sese… Şimdi ne kadar da zordur “ne hissediyorsun”a cevap verebilmek. Yoga ile geçirdiğin dakikalar boyunca, değişik asanalar içindeyken, birden biri “Ne hissediyorsun?” deyiveriyor. Köşeye sıkışmış belki kasılmış hissederken ve bu hisleri kabulden kaçarken; hatta en korkutucusu, ona verecek tek bir cevap bile bulamazken… Sanki birisi, kollarını göğsünde birleştirip, ayağını ritmik ve sabırsız bir şekilde yere vurarak, bilmek zorunda olduğun, tek bir doğru cevabı olan, bu da soranın cevabıyla aynı olması gereken bir soru sormuştur. Dimdik yüzüne bakarken dudaklarını da iyice büzmüştür saymaya başlarken…
-Üç saniye kaldı cevap için… Hadi… İki…
“Offf Tanrım bulamıyorum, hatırlamıyorum…”
-Bir…
“Hayııır dur bileceğim… Babama sorsam doğru cevabı…”
– Ve sıfır… …
Hele bir de her sorulana bir cevap verme, hem de anında cevap verme alışkanlığı edindiysen… sorulara cevap uydurmayı huy bellediysen… Vay haline… Şimdi tutup da paschimottanasana (öne eğilmelerden biri) içinde, bir türlü leğen kemiğinden katlanamıyor, bacakların üzerine başını değdiremiyor, bacak arkası kasların bas bas bağırıyorken ki, bunları yapmanı bekleyen de yoktur, çalkantılar arasında gidip gelirken… bir anda ‘içindeki hislere ve kendi iç alanına odağını getir’ demesi birinin… Hem de hiç karşılaşmak istemediğin korkuların karnından yüzeye doğru çıkmaya başlamışsa, tam da bu anda karın kaslarını sımsıkı kasmışsan… Hatta İçinden “Bilmiyorum işte bilmiyorum” diye kızgınlık naraları çıkıyorsa… Gözlerin cevapsızlığına doluyorsa… Bir yaşanmışlığın bastırılmış anısıysa bedenden çıkıveren… Ve sen her şeye mantıklı bir cevap bulmaya şartlandığın halde bu göz dolmasına zihninden bir cevap gelmiyorsa amansızca çırpınmana rağmen… İroni şudur ki senden bir cevap bekleyen de yoktur… Ve tüm bu yaşadıklarındır, bulamamaktan korktuğun cevap.
Yoga bizi bedenle, bedendeki duygu birikintileriyle tanıştırır. Yoga yaparken, bedenimizin belki de hiç el değmemiş kısımları ile de ilişki içine gireriz. Dokunmak buralara haz da verebilir acı da, o bölgeye yerleşip sımsıkı tutunan anılarımıza bağlı olarak. Hatıralarımız bağ dokularımızda, kaslarımızda da saklanır, kaslarımızı ve bağ dokularımızı, bedenimizi doğru şekilde çalıştırdıkça bunlar tekrar su yüzüne çıkar.
Bu su yüzüne çıkışlar bazen pek hoş gelmeyebiliyor kabul. Siz merakla ve biraz sakinleşmek, mutluluk için geliyorsunuz yogaya. Ders çıkışı ise ne oluyor size bazen? Sıkışmışlık hissi, ağlamaklı bir iç, ağrıyan omuzlar-bacaklar-kalçalar, kalbin arkasında bir sızı, asana içinde ortaya çıkan cinsel bölgelerde sancı, bazen öfkeli bir nefes ve hal… “Yoga bana iyi gelmiyor; yok, yok bir daha yoga mı, aman, aman kalsın” da denilebiliyor. İçteki birikintilerin, bastırılmışlıkların ortaya çıkışına şahit de olunabiliyor. Neye hazırsak o oluyor.
Yoga içimizdeki ile tanışma alanı açar bize. Birikip katılaşanlar çözüldükçe, dışarı çıktıkça, boşalan alanlarımızda, saf doğamız olan sevgi özgürce dolaşır tüm doğallığıyla.
Tüm bu çalkantılar içine beni atmıştı yoganın sorduğu bu soru: Ne hissediyorsun?
Bitti mi derseniz… Bitmedi de, ara sıra başka bir hale dönüşüyor yaşadıklarım. Mesela mı?
Mesela geçenlerde…
Saçımı kuruturken ne kadar zaman geçti farkında değilken, gözüm birden aynaya kaydı. Telaşlı, darmadağınık, başka bir andaki başka bir duygunun yüzüne bürünmüş yüzüm ve donuk, ölü balık gibi bakan gözlerimle karşılaştım. Öylece hareket eden bir kadın vardı, saatin tıkırtısı tik tak, kamburu çıkmış, nefesini neredeyse tutuyor, makine saç derisini kızartmaya başlamış, zihni gitmiş bir yerlere bir zamanlara.
“Ne hissediyorsun Bade?” diyorum kendime. Bu soruyla yumuşak bir davet geliyor şimdiye. Bunu da yine bedenimle ve nefesimle yaşıyorum. Ayaklarımın yerle ilişkisine dikkatimi çağırıyorum ve bu ilişkiyi netleştiriyorum. Ayaklarımın altı, bacaklarım canlanıyor, omurgam doğal kıvrımlarında uzuyor, kalbim yükseliyor, sırtımın arkasını da nefesle doldurup açıp o karanlık noktayı aydınlatıyorum. Omuzlarım rahat ve yerinde, yüz kaslarım gevşiyor, saç kurutma makinesinin sesi geliyor önce kulağıma, ardından saçlarımı karıştırırken çıkan saç tellerimin hışırtısı. Gözlerime bakıyorum. Camdan gelen esintinin taşıdığı koku içime doluyor, aynadaki yüz yumuşakça burun deliklerini açıp havayı içine çekiyor. Şimdi de hepsini sıralı ve ayrı ayrı değil de, aynı anda algılıyorum. Şenlik başlıyor. İşte yine yoga içindeyim.