Toplumumuzda şöyle bir inanç var: “Affetmek Allah’a mahsustur.” Hâlbuki affetmemek, kin gütmek, nefret etmek insanı yoran, gün gün bitiren, varlığından ve kendinden alan duygular. Affetmemek insanın önce kendini sonra başkalarını cezalandırması. Ama en büyük cezayı kendimize kesiyoruz. Kinin, nefretin, öfkenin içimizi ilmik ilmik işlemesine, bir süre sonra da hayatımızı ele geçirmesine izin vermiş oluyoruz. O istemediğimiz insanların yaşamımıza hükmettiğinin bile farkında olmuyoruz. Varsa yoksa bize acı çektirenler, yanlış yapanlar, hayatımıza huzursuzluk getirenler…
Hâlbuki bu hayatı böyle yaşama kararını kendimiz vermişiz. Huzursuzluğu hayatımıza sokan biziz. Farkında olmadan kendi hayatımızı eksiltmişiz. Yaşamımızda ne kadar kin duyduğumuz, öfke beslediğimiz, kızdığımız insan varsa ve bu insanları ne kadar sık hatırlıyorsak, onları hayatımızın merkezine yerleştirmiş, en önemli konularımız yapmışız. Çünkü bizi çok yaralamışlardır. Belki onları her gün görmek zorunda da olabiliriz. Bu bize daha da acı verir ve öfkemizi besleyicidir.
Konuşmayı seviyorsak ve biraz da agresif yapıdaysak, sohbetlerimizin baş mimarı, tartışmaların kaynağı olurlar sayemizde. Duygularımızı bastırıyorsak, konuşmaz kendi içimizi kanatır, yaralarız.
İçinde öfkesini, kızgınlığını canlı tutan insanın hem kendini hem de başkalarını sevmesi güçtür. Kendini ve çevresindekileri sevgiden yoksun bırakabilir. İçimizde beslediğimiz öfke bedenimizde dolanır durur.
Hayatımızı yeşillendiren, renklendiren, sevgiye yer açan affetmeyi seçebiliriz. Onları affederek yaşadığımız yıkıcı olayların etkisinden çıkabiliriz. Yaşamımızda daha çok sevgiye yer açabiliriz. Onları affetmek bizi eksiltmez. Tam aksine parçalarımızı yenileyip, bütünleşmemize yardım eder.
İnsanın affedişi kendi içinde yaşaması yeterlidir. Yüzleşmemiz gereken tek kişi biziz. Yapılanlardan ders alarak, öfkemizden özgürleşebiliriz.
Yaşadıklarımızı nasıl algıladığımız, yaşadıklarımızın neresinden tuttuğumuz yaşam yolumuzu çiziyor.
Geçmişin esaretinden özgürleşip bugünümüzü ve yarınımızı sevgiyle kucaklayalım.
Seyhan AKTAŞ SARIOĞLU