Şiddetli rüzgarla dalları savrulurken “Off amma esti, sanırım bu sefer köklerim yerinden çıkacak ve devrileceğim” diye söylenerek kaşlarını çattı palamut ağacı. Bulunduğu yerden vadinin manzarası nefes kesiyordu. Bir yanda pırıl pırıl akan bir dere, bir tarafta bulutların gölgelediği, yamaçları yemyeşil, eteğinde keçilerin otladığı dağ, diğer tarafta da bir ressamın renk paleti gibi sıralı tarlalar… Bu manzarayı kuşların sesine karışan derenin sesi tamamlıyordu. Ama o bütün bunların farkında bile değildi. Küçük bir fidan olarak dallarını göğe uzattığından beri, seyrek yaprakları, cılız gövdesi ve soluk rengi ile bu tepede, diğer ağaçlardan uzak, yalnız ve mutsuz yaşayıp gidiyordu.
Hep şikâyet ederdi: “Neden bu çorak topraklarda büyüdüm ki sanki? Ne kadar güçsüzüm. Neden benim de yapraklarım büyük değil, neden rengim böyle? Ne olurdu sanki şu tepenin aşağısında, nehrin kenarında, şu parlak yeşil renkleriyle salınan, birbirlerine sokulmuş, dalları palamut dolu diğer meşe ağaçlarının yanında olsaydım.”
O hep böyle söylendiği ve konmak istediklerinde dallarını hırçın hırçın salladığı için kuşlar da hiç yanına uğramazdı. Sincaplar, “Beni gıdıklıyorsunuz, çekilin üstümden!” diye onlara da kızdığı için uzaktan bakıp yanına gelmeyi istemezlerdi. Bazen keçiler gölgesinde dinlenmek ya da oynamak istediğinde, onlara da toprağını dağıttıkları, gövdesine yaslandıkları için bağırır onlar da yollarını değiştirip başka ağaçlara yönelirlerdi.
Günleri böyle keyifsiz ve halinden şikâyet ederek geçerken bir gün, “Çok sıkıldım artık böyle yaşamaktan, artık bir şeyler değişsin istiyorum!” diye ormana doğru bağırdı, kimsenin onu duymayacağından emin bir şekilde. Ama birden hiç beklemediği bir şey oldu, kanatlarını sakince çırparak gelip dallarından birine sarı bir bayan kuş kondu. Bayan Kuş kocaman mavi gözlerini kısarak onu dikkatle süzdü. Şaşırdı ağaç ama belli etmese de sevindi konuşacak birini bulduğuna. “Sen” dedi bayan kuş sakin ama sert bir sesle, “Ne yaptığının farkında mısın?” Daha ağaç kendini toparlayıp cevap vermeye fırsat bulamadan sarı bayan kuşun yanına bir bay kuş kondu. Bay kuş kafasındaki uzun tüyleri savurup dikkatle gözlerinin içine bakarak yumuşak bir ses tonuyla, “Evet” dedi “Anlat bakalım, ne yaptığının farkında mısın?”
Ağaç uykudan uyanmış gibi gözlerini kırpıştırdı biraz rahatsız ve “Siz neden bahsediyorsunuz? Ne yapıyormuşum ben?” diye dallarını silkeledi. Diğer kuşların aksine uçup gitmek yerine pençeleri ile sıkıca tutunmuştu dallarına sarı bayan kuş ve uzun tüylü bay kuş. Sarı bayan kuş gözlerini gözlerinin taa içine dikerek, “Sahip olduklarının, yaşam gücünün, güzelliğinin farkında olmadan, sadece olumsuz şeylerden bahsediyorsun ve hep başkalarını suçluyorsun. Senin en sert kışlarda bile hayata tutunmanı sağlayacak kadar kuvvetli köklerin olmasını rüzgâra borçlusun ama ona kızıyorsun. Dallarındaki böcekleri temizleyip senin sağlıklı kalmanı sağlayan, sesleri ile mutluluk saçan kuşları kovuyorsun. Toprağını havalandırıp senin daha iyi beslenmeni ve kocaman bir gövden olmasını sağlayan, yalnızlığına ortak olan keçilere söylenip duruyorsun. Senin türünün devam etmesi içip palamutlarını toplayıp toprağa saklayan ve seni gıdıklayıp eğlendiren sincapları bile öfkenle bezdiriyorsun” dedi.
Palamut ağacı ormanı paylaştığı, onu doğduğu günden beri tanıyan ve aslında onun bugün yaşamasını sağlayan tüm bu canlılara ve en çok da kendisine ne kadar haksızlık ettiğini fark edince utançla kızardı. “Hiç böyle düşünmemiştim, olmayana odaklanarak sahip olduklarımı gözden kaçırmışım. Peki ama benim elimden ne gelir ki, bütün ömrüm böyle geçti, başka türlü olmayı bilmiyorum, nasıl telafi edebilirim geçen zamanı? Hem ben güçsüz, cılız bir ağacım sadece” dedi.
Uzun tüylü bay kuş, “Bak yine aynı şeyi yapıyorsun, kendine acıyıp, şikâyet ediyorsun. Üzülme, hiçbir şey için geç değil, yapabileceklerinin ve gücünün farkına var. Sen yeter ki kendini sevmeyi öğren, yaşamının kontrolünün sende olduğunu anla, değişimin senden başladığını, önce kendini sevmen, takdir etmen gerektiğinin farkına var ve çevrendeki her canlıya sevgi, saygı ve özenle yaklaş” dedi.
Bayan kuş, “Biz bütün ormandaki canlıları uzun yıllardır inceliyoruz. Senin gibi ağaçların ne kadar mutsuz olduğunu ve ömürleri uzun olsa bile hiç mutlu olmadan yaşadıklarını gördük. Ayrıca bu hırçınlığının arkasında özsaygının yeterince gelişmeyişinin ve özgüvensizliğinin olduğunu, büyürken iyi bir rehberin olmadığını da biliyoruz. Ama önemli olan geçmişe takılı kalmayıp, geçmişten ders çıkarıp değişmeyi istemek ve kendine nasıl bir yaşam istediğinle ilgili sorular sormak. Eğer istersen her şeyi başarabilirsin. Çünkü dışarıda sandığın her şey senin içinde” dedi.
“Tamam, ama, nasıl hemen değişeceğim, doğru yolda olduğumu nasıl anlayacağım?” dedi ağaç gitmeye hazırlanan sarı bayan kuş ve uzun tüylü bay kuşa şaşkınlıkla bakarken. “Merak etme, değişmeyi isteyene, gayret edene tüm doğa yardım etmeye hazır. Sen yeter ki her bir dalının kıymetini bil, köklerinin gücünün farkına var, izin ver tomurcuklarının yeşermesine. İlk rüzgar estiğinde kollarını sevgiyle aç, yaşamı paylaş dostça her canlıyla. Almayı da bil, vermeyi de. Saygı duy, özen, sev kendini ve unutma kendini sevebildiğin kadar sevebilirsin tüm canlıları. İçinden, özünden gelen rehberliğe de güven, bak göreceksin yaşamdaki mutlu ve doyumlu anlar nasıl çoğalacak hem içinde hem çevrende” dedi bay kuş ve kanadını uzattı sarı bayan kuşa, “Hadi güzelim, gidelim” dedi, “Yaşamın güzelliğini hatırlatıp uyandıracağımız daha çook ağaç var.”
O günden sonra cılız ağaç ormanın en sağlam ağacı oldu. Dallarıyla tüm canlıları kucakladı, rüzgarla dans etti, sincaplar neşeyle koşuştu dallarında, keçiler oyunlar oynadı yavrularıyla gövdesinin etrafında, kuşlar şarkılar söyledi tatlı tatlı ona ve çevresi rengarenk çiçeklerle doldu. Bazen dalları yemyeşil yapraklarla doldu, bazen sarardı tüm yaprakları. Ama her mevsimi hakkını vererek yaşadı ve ömrünün sonuna kadar bayan kuş ve bay kuşla karşılaştığı günü sevgi, saygı ve şükranla hatırladı.
Tuna Ural