Bir tren sesi midir insanı alıp götüren uzaklara?
Acaba içimdeki bir kaçma isteğimi, yolculuk özlemi mi yoksa bahar kıpırtısı mı anlayamadım önce. Kızımın oyuncağına dalıp gittim, hiçbir yere varmadan dolanıp duruyordu tren…. çuf çuf çuf…
Yolculuk çekti canım birden. Hazırla bavulları, git Haydarpaşa’ya, ilk tren nereye kadarsa oraya…
Ama olur mu?..
“Okul zamanı nereye?” derler insana… Diyemiyorsun ki üniversitedeki gibi: “Arkadaşım bak bu benim imzam, çok kolay atılır, giremeyeceğim derse atıver imzamı.”
Birinci engel iş.
Sonra bebek var, ondan ayrılmaya gönlün razı olmaz, götüreyim dersen binbir şeyi düşünürsün: Trende rahat eder mi, soğuk alır mı, gideceğim yer ona uyar mı?.. Bilen bilir bebekler öyle her gittikleri yere uyum gösteren varlıklar değildir, bu nedenle onlara uyan yerleri tercih edersiniz.
Tabi üçüncü engelimiz de eş engeli… Şimdi ne der, nasıl uygun görür, orada ne çeşit insanlar bulunabilir, nereden çıkmıştır bu fikir?…
Velhasıl ben otururum oyuncağımın başına, trenin sesiyle başlarım yolculuk yapmaya.
Hayat böyle mi olmalıdır?
Sorumluluklar, şimdi olmaz sonralar, şunu alayım ondan sonralar, bu iş de bitsin öyleler.
Ya sonra yoksa?
Ya bitiverirse ömür tüm yaşanası şeyler sırada beklerken. “Tanrım dur! Bir şans daha ver.” mi diyeceğiz?
Nasıl yaşanmalı hayat?
Biraz alıp başını gidebilmeli insan bence ya da gidemese bile isterse gidebileceğini bilmeli, taze çiçek açmış bahar dallarının ardından…
Kollarını açmalı doğaya, sevgiyle kucaklamalı baharı. Ilık esen rüzgarda gözleri kapalı, bu sefer dünyaya karşı değil de dönmeli dünyayla aynı yönde, aynı yörüngede.
Ne yapmalı, ne etmeli bu bahar bırakmalı yaşam telaşını, para kaygısını. Doya doya sevmeli insanları ve göstermeli bir şekilde sevgiyi.
Ben bu bahar ağaçlara sarılıyorum, çiçekleri kokluyorum, çimenlere uzanıp toprağın tüm serinliğini bedenimde hissediyorum, karıncalarla selamlaşıyorum. Ve tabi en yakınlarımı unutmuyorum. Sevgili bebeğimi, değerli eşimi, özverili annemi ve eşi bulunamaz işimi ve öğrencilerimi kucaklayarak başlıyorum kendi bahar çiçeklerimi açtırmaya.
Hadi sizlerde sarılın sevdiklerinize doya doya, koklayın onları, gülümseyin hayata.
Ve bu yazıyı bitirince anladım ki içimdeki ne kaçma isteği ne de yolculuk özlemi…
İçimdeki yalnızca baharın coşturduğu sevgi.